..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Sinema ve Televizyon > nihat




1 Aralık 2002
sıkı korkular, sıkı senaryoların eseri  
nihat
İnsanın içindeki canavarı yemlediği sürece tüm adalet duygularından sıyrılması an meselesi olabilir. Suç makinesi olmaya karar verenlerin yıktığı değerler arasında ‘güven’ duygusu da vardır.


:BAIB:
Modern dünya modern korkuları da beraberinde getiriyor. Batı dünyasının bilinçaltında yerleşik hale gelen ve tüm dünyanın tehdit altında olduğunu düşündürten ‘sıkı’ korkuların bir bölümü üçüncü dünya ülkelerinden geliyorsa, önemli bir bölümü de batılı yaşam tarzının getirdiği bireyselciliğin içinde gizlenen sapkın yaşantılarla oluşuyor. Toplum, içinde barındırmakta cömert davranmadığı kişileri günlük hayatın bir köşesine sıkıştırarak hayatının daha güvenilir hale geleceğini düşünüyor. İtilmişler ve gözden çıkarılmışlara biçilen rol, gayya kuyusunu andıran hapishanelerde çürümektir. Korkulanın başa gelmemesi için suçun ve ürettiklerinin bir şekilde kontrol altına alınması gerekiyor. Bunun yolu da, demir parmaklıklar arkasına kurulan dünyanın sosyal hayattan mümkün olduğunca koparılmasından geçiyor.
Yolu bu unutularak rahatlanılan yerlere düşmeden hayatın izbeliklerinde dolaşan suç üreticilerinden toplum nasıl korunabilecektir? Ya da daha açık bir şekilde soralım: Dışlanan insan, içinde yaşadığı bunalımlarından kurtulmak için modern bireyleri tehdit etmekten geri durabilecek midir? Hollywood’un seri üretime geçtiği konuların başında gelir bu bilinçaltında yeşerip senaristlerce kurgulanan hayatlar. Bunların çeşitleri oldukça fazladır. Toplumsal bir kazaya kurban giden insanın, içindeki canavarlaşma eğilimleri bütün değerleri alt üst edebilir. Vietnam cehenneminde boğulmaktan kurtulan ancak, arkadaşlarının öldürülüşü gözlerinin önünden gitmeyen ve hayatına gazi unvanıyla devam eden insanların yaşadığı paranoya amerikan toplumunun gözünü korkutmayı sürdürmüştür. Eski askerler, kurtuldukları cehennemin etkisini üzerlerinden atamazlar; olan gözlerine kestirdikleri kurbanlara olur. Bu kurbanlar sıradan insanlardan seçilebildiği gibi, belli bir plan dahilinde tepeye kadar ulaşabilir. Zirveleri korkutan asıl mesele, kendi hayat tarzlarına sahip olan ‘eski’ adamların bir anda üzerlerindeki yükü atabilmek için harekete geçmeleridir. Bu ya bir uçak kaçırma, ya da bulundukları bölgenin mafya örgütlenmesini sağlamak veya, ulaşamadıkları zaferi ilan etmek için silahların oyuncak olarak kullanıldığı seri katillik şeklinde ortaya çıkabilir. Gizli servisleri en çok uğraştıran da nedense, bu planlı hareket etmeyi sağlam kaynaklardan öğrenmiş profesyonellerdir. Üzerine gelen kanun gücüyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan özel yetişmişler kan gölüne çevirdikleri ortalığın toplanmasına izin vermeden son darbeyi de indirirler.
Vietnam, ya da körfez çıkartmasından arta kalan korkuları en son keskin nişancı olayında yaşayan amerikan halkı, 11 Eylül’ün arkasındaki karanlığın arkasında da bu tarz acı çekmiş insanların olabileceği kuşkusunu üzerinden atamamıştır. İşin içine yeni dönem modern teknoloji girmiş, gizli servislerin güçlü isimleri bu kirli oyunun bir parçası olabilmiştir. Kod Adı Kılıçbalığı adlı filmin tam da 11 Eylül olaylarının gerçekleşeceği şekli neredeyse tarif edebilmesini senaristlere özgü zeka kıvılcımları olarak değerlendirmek kolaycılık olamaz mı? Dünyanın her yerinde çevrilen gizli filmlerin açığa çıkmaması için baskıcı bir eylem içinde olanların, kendi evlerinde yanılgılar yaşaması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Nasıl olsa suçun üzerlerine atabileceği günah keçileri de özel servislerde eğitilmiş, dev aynasında görücüye çıkarılabilmişlerdir. Şahin politikaları güdenlerin evlerinde olmadık karışıklıklar çıkaranlar yalnızca Holywood senaristleri değildir. İkiz kulelerin yerle bir olmasından sonra Örümcek Adam adlı filmden ikiz kulelerin çıkarılması, savaş sahnelerinde ordunun küçük düşürüldüğü gerekçesiyle büyük bütçeli filmlerin makaslanması, konunun gelişiminin ters istikametinde dahi olsa, ‘benim güzel memleketim’ havalarının filmlere hakim olabilmesine, özel geliştirilen senaryoların katkısını da ekleyebiliriz.
Toplumsal hafızaları düne kesinlikle kapatılan, medya desteğiyle içinde yaşadıkları olaylar karmaşıklaştırılmış süper korunmalı vatandaşların mutluluğu birkaç kurban bulabilmekten geçer bazen. İçine kapanırken farklılıklarını çeşitlendirmekten vazgeçip korkularını çoğaltan insanların bir diğer insan teki için adalet duygusu geliştirebilmesinin zorluğu ortada. Hayatın film, filmin hayat haline gelmesinde, içinde yaşadığımız olayların da güçlü bir senaryo yazımının etkili olduğunun düşünülmesinde de büyük komplolar aramak gerekmiyor.
Aslında size söz etmek istediğim, büyük ideallerden sıyrılmış, terör olaylarından ziyade bireysel suç kaçamakları yapan insanların hiç bitmeyen hikayeleri. Anthony Hopkins’in başarıyla canlandırdığı Hannibal Lecter karakteri zekice kurgulanmış oyunlarıyla adalet kavramıyla adeta alay eder. İnsan etine düşkün doktor Hannibal’ın yakalanması çok fazla bir şey değiştirmiyor. Kuzuların Sessizliği’nden beri aktif hareket etme imkanı kısıtlanan Hannibal, kapatıldığı hücresinde kendisini yakalayan görevlinin nasıl daha zekice davranabildiğini, nerede hata yaptığını düşünür. Bükemediği bileği öptüğü izlenimi veren Hannibal, toplumun karşı karşıya kaldığı Hannibal hayranı katilin dehşetinden insanları kurtarma teklifine olumlu cevap verebilecek midir? Yoksa hayranı yeni yetme katili, kendisini kodese tıkan dedektifin ailesine mi yöneltecektir? Sonuçta yeni katilimizin çocukluğundan izler taşınır katliam görüntülerinin ardına. Annesinin aşırı baskısından bunalan ve hayalleriyle gerçekler arasında kalan sıkışan katilimiz, yüzündeki çirkinlikten ürken insanlara geçmişinden biriktirdiği yöntemlerle, aynaları kırarak cevap verir.
Insomnia’da Alaska’ya işlenen cinayetleri araştırmak için giden dedektif rolünde izlediğimiz Al Pacino tam katili yakalamak üzereyken yanlışlıkla ortağını öldürür. Bu durumdan haberdar olan katil ise ona çok ince bir oyun oynayacaktır. Dedektife suç ortağı muamelesi yapan yazar katil (Robin Williams), sonuçta vicdanındaki ağır baskılardan ve üzerindeki soruşturmalardan kurtulmak isteyen dedektifi tam anlamıyla bir suçlu durumuna düşürür, vicdanıyla mücadelesini keyifle seyreder.
İnsanın içindeki canavarı yemlediği sürece tüm adalet duygularından sıyrılması an meselesi olabilir. Suç makinesi olmaya karar verenlerin yıktığı değerler arasında ‘güven’ duygusu da vardır. Kanunlardaki adaletsizlik, pamuk ipliğine bağlı ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, dışlanmışlık duygusunu bastırabilmek için intikam duygularını harekete geçirme, zamanla yaşanılan kaosun tabiileşmesini de sağlıyor. Bu yüzden olsa gerek, batı toplumları sürekli olarak yeni suç şekilleri üzerinde durur ve sürekli değişim geçiren suçun evreleri arasında sıkışıp kalır. Bu düğüm Mel Gibson’un başrolünü oynadığı ‘Komplo Teorisi’nden bile daha karmaşık hale gelebilir. Hannibal’ın sürekli alıcı bulabilmesi, donuk yüzde saklı esrarı daha da artırıyor.Yaşadığına ve hayatın sürdüğüne inandırılan insanların payına da kuzu kuzu oturup izlemek düşüyor.
Pop starların, bir gecelik ilişkilerin, yapaylığın, sanal mutlulukların değer haline gelmesi, biraz da hayatın derinlemesine düşünülmesinden kaçınmak anlamını taşıyor. Kendi içinde adaletin tesis edildiğini görüp gözyaşlarıyla bayraklarını ıslatan insanların başkalarına adaletsizlik yapıldığında çerez ve kolayla izleyiciliğe soyunması biraz da yemlenmeye bırakılan içteki canavarın keyif tüttürmeye bırakılmasından ileri geliyor.
Hz. Muhammed (Selam ona olsun)’in hayatını anlatan çizgi filmin ABD ve Avrupa’daki sinemalarda oynayamamasının altında yatan, doğu toplumlarına ve açık söylemek gerekirse, İslam toplumlarına yüklenen vahşi ve saldırgan imaj değil mi? Sarıklı teröristler, korkunç cinayetleri inanç adına işleyebilecek donanımda yetişen ve başkasına hayat hakkı tanımayan ‘islamcı’ profilinin enjekte edildiği toplumların, kutlu peygamberin mesajından uzak tutulması ne ile izah edilebilir? İslam’la müşerref olan batılıların ‘oyun’u bozacak açıklamaları neden Hz. Peygamber’e hakaret eden papazlarca kesilir? Ve neden insanın içindeki adalet duygusunu köreltecek yönlendirmeler olağan hale getirilir?
Hanibal’ın zevk aldığı vahşi duygu, toplumların kendi değerlerini kınamaya başlamasından ve içlerindeki boşluğu büyütmelerinde de ileri geliyor.
Öyleyse boşluğa yazılan yazılara bir güvercin gerdanlığı asıp İbn Hazm rahatlığıyla, sağlıklı bir yol önermek bizim görevimiz değilse kimin görevi?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sinema ve televizyon kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adaletin Emrinde Bir Komutan Selahaddin Eyyubi
Büyük İskender"in "Erken Yaşlanan" Hayali
Türk Sinemasına Yapılan Büyü Bozulacak mı?
Türk Sinemasının Rüzgârı Sensin
Gerilimin Adresi Değişti
Beyaz Sinema Rüzgâr mı Bekliyor?
Dünyayı ne kurtaracak?
Işın kılıçlarının gölgesinde
Matrix neyi kaybetti?
diziler kimi anlatır

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adını Unutum Şimdi
Siz emredersiniz, biz de ölürüz, değil mi efendim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haksızlık etmemeliyim şairlere [Şiir]
bir gün bir şey olacak [Şiir]
karagümrükte bir türbe yanı [Şiir]
Dünya Sahnesinde Bitmeyen Oyun [Deneme]
Özgürlüğün bir bedeli var! [İnceleme]
"Bu Ülkede Kültür Mü Kaldı Lan!" [İnceleme]
“Aradan çekil’ diye bağıran kim? [İnceleme]


nihat kimdir?

istanbulluyum. yaşarken yazmak nasıl bir şey keşfetmeye çalışıyorum, inanılmaz güzel ve bir o kadar da acılarla dolu.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.