Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
“ İnsanı insan yapan tartışma becerisidir. Doğrulama eğilimi (confirmation bias)(doğrulamada taraflılık),bilimsel ve somut verilere karşın, beyninizin yalnızca önyargılarınızı destekleyen bilgileri ayıklayıp seçmesi anlamına gelir. Yani Türkçe meali insanların inandıkları şeyleri (diğer bir deyişle zihinsel şablonlarını)taraflı bir şekilde doğrulama eğiliminde olmalarına işaret eder. Son 20-30 yıl içinde doğrulama eğiliminin düşünce sakatlıklarından yalnızca biri olduğu psikologlar tarafından kabul görüyor. Yaşam boyu yapmaya çalıştığımız şey , sezgilerimiz ve içgüdülerimizi haklı çıkarmaya uğraşmak ve aldığımız kararların doğruluğuna diğerlerini ikna etmeye çalışmaktır. Hiçbir zaman en doğru sonuca ulaşmak için çaba harcamayız. Kısaca ahlaki tartışmalar, ahlaki doğruları ortaya çıkartmak için yapılmaz; bunlar ahlaki açıdan insanları ikna etmek için geliştirilmiş bir araçtır. ”New Scientist;Türkçesi Reyhan Oksay PER-KÜR ;PER TAJ Yorgunum dökülüyorum. Banyonun yolunu mu tutsam, yoksa yatağa kendimi teslim mi etsem karar veremedim. Aldığım ilaçların da etkisiyle sarhoş gibiyim. Yorgunluk her zaman ki gibi ağır gelmiyor. Daha bir katlanılabilir oluyor onlarla. Kemiklerimin artık hareket etmek için isyan eden kaslara diretmesiyle son hamleyle kendimi yatağa atmayı uygun buldum. Bedenimin altında bağıran banyo ördeğini saymazsak sabah kadar hiçbir şey duymadığıma hatta yerimden ayrılmadan yattığıma yemin edebilirim. Böyle yorgun yatmanın en kötü yanı sabah kalktığınızda her tarafınızın yattığınız zamankinden daha kötü ağrımasıdır. Aynaya bakıp yüzümün sağını solunu çekiştirmeye çalıştım ayılmak için banyodan başka çarem kalmamıştı. Geç kalma endişesi ve minibüsle tıngır mıngır gitme eziyetine aldırmadan kendimi ılık suya bıraktım. Su bedenimi bir sarmaşık gibi sarmaya başladığında elektriğin bir süre sonra gidip suyun soğumaya başlamasıyla, amacım olan ayılma nöbetine daha çabuk girmiş oldum. Aslında hayat da böyle değil miydi insanlar ancak olağan dışı durumlarda hastalık, ölüm, kaza vs anlarında ancak hayatlarının ne kadar önemli, buna oranla ne kadar monoton ve değersiz şeylerle geçirdiklerini düşünmezler miydi? Ben sıcak suyun önemini bir kez daha kavramıştım. Günlerdir eve yiyecek almadığımdan dolapta bayatlamış etimek ve yarısı kesilmiş limondan-ki dışarıda kalsa küçük sinek üşüşürdü-başka hiçbir şey yoktu. Etimek onu yıllar sonra hapsolduğu yerden kurtaracağım umuduyla sevinirken limon yarısını çoktan kaybetmiş olmanın verdiği hüzünle orada bir süre daha kalmak istiyordu. Ben ise dışarıdaki gürültülere kulak kabartmak isterken gerek kalmadan kapım çalındı. Kapıcı aşağıda kavga çıktığını komşumuz olan çiçekçi amcanın yaralandığını, bakmamım iyi olacağını söyledi. Hemen çok istekli olmasam da limon ve etimekten ayrılarak aşağıya doğru merdivenleri inerken yanımda gelen kapıcıdan, hiç alışık olmayan parfüm kokuları geliyordu. Hiç de öyle ucuz parfüm kokusu gibi değildi ama şimdi ne olduğunu da soramam ki .Neyse gerçekten de Hamza Bey bir seksen yerde uzanmış dinleniyordu adeta. Canım onun yanına yatıp yarım bıraktığım uykuyu tamamlamak istese de, ayağımı çarparak çömeldiğim kaldırımda neyi olduğunu anlamaya çalışırken onun elimi tuttuğunu hissettim. Dedeme bir şey olmasın lütfen yardım edin, derken gözlerimi kendisinden ayırmamam için ellerimi lafı bitinceye kadar bırakmadı. İşe geç kaldığımı farkettim. Servis çoktan gitmişti. Bir Allahın kulu da aramadı servis arkadaşlarımdan; yahu kardeşim bak neredesin uyuyamı kaldın servis geldi gitti. Ne kadar önemseniyorum onu da bu kısacık ve önemsiz anda algıladım. Neyse adam yere düşünce başını çarpmıştı. Önemli bir şey olmadığını düşünmeme rağmen bir röntgen çekilmesi gerektiğini söyledim. Adamın burada kimsesi olmadığını, kızının da torununu ne cesaretle dedesine bıraktığını, çocuklarının hayırsız evlatlar olduklarını, diğer ikisinin aylarca kendisini aramadığını, kızının da arada sırada torunu bırakıp işlerini halletmesi gerektiğinden işi düştüğünde babasını bulduğunu yakın komşularımızdan öğrenmek zorunda kaldığımda artık iş işten geçmişti. Arabamı kredi ile ev alırken satmam neticesinde, taksiye atlayarak çalıştığım özel sektör hastanenin yolunu tuttuk. Amacım ikinci bir yola düşme derdi olmadan işime gidebilmekti. On altı –On dokuz yaşlarında tahmin ettiğim bitirim kız beni sürekli gözleri ile teftiş ediyordu. Çok yakışıklı olduğum söylenemezdi ama çok çirkin de değildim ama o kızcağıza göre hayli yaşlı idim. Meğerse bu benim düşüncemmiş tabi ki. Amca, kısa bir kontrolden geçtikten sonra serbest bırakılmadan yirmi dört saat uyumaması gerektiği söylendiğinde ki yüz ifadesi bir aylık ömrünün kaldığını söylediğimiz insanlardaki gibi idi. Şimdi kaldırımda boylu boyunca rahat bir şekilde uzanmasını anlayabiliyordum. Sabahtan beri hiçbir şey yemediğimi farkettiğimde öğlen olmuştu. Hazır tabldot yemeklerinden yemek için kuyruğa girdiğimde dedenin torununun arkamda olduğunu farkettim. Dedeme biraz bahçede oturması gerektiğini söylediklerinde ben de biraz yemek almaya gemiştim. Belki atıştırır diye. dediğindeki yüz hatları muzır ifadelerle doluydu. Hiç önemsemedim. Karnıbahar ,makarna ve yoğurttan oluşan menüyü alıp masaya doğru giderken birden midemin bulandığını hissettim. Yaramaz kaslar iş başındaydı yine. Tabağı masaya bırakarak lavaboya elimi yüzümü yıkamaya gittiğimde kızın arkamdan tuvalete geldiğini farketmemiştim. Yüzümü yıkayıp aynaya bakmak üzere başımı kaldırdığımda korku filmlerindeki gibi sarsıldım. Ne de olsa sessizce arkamdan gelmişti. Benim böyle korktuğumu görünce eliyle meşhur hemşire sus’unu yaptı. Başka zaman olsa karnımı kasa kasa gülerdim bu ana. Ama şu an gülecek değil gülünecek bir pozisyonda idim. Ne işin var senin burada demeden .Kendisinin çok önemli bir konu hakkında benimle konuşması gerektiğini burada olmayacağını iş çıkışında benimle Üsküdar’ daki Köşe Cafe’de buluşacağını söyledi. Zaten düzgün, karışık hayatımda hiç kaldıracak halim yoktu böyle zahmetleri. Ama ayaklarım beni dolmuş durağına götürdüğünde çoktan şoförün sinirli sinirli arkaya ilerleyelim bayanlar baylar nidalarını dinlemeye başlamıştım. Oturacak yeri bırak ayakta bile duracak yer yokken, böyle demelerini alışkanlıklarına bağlıyordum. Hem milletin o demeden artık geriye gitmemesine, hem de adamın bazen araba boşken bile böyle demesini başka ne sebepten olabilir ? O kadar robot yaşamaya başladık ki aslında bilmeden .Çoğumuz bunu anlamadan mezara giriyor belki de. Üsküdar’a geldiğimizde biraz sonra görmeyi hayal ettiğim kız kulesi bile, zerafetini yitirmişti heyecanımdan. Benimle ne konuşacaktı ki bu kız. Çok geçmedi. Sandalyeleri oyuncak bir araba hızında sağ sol yapıp bana ulaştı. O sabah ki masum kızdan eser yoktu yüzünde. Ciddileşmiş belki on yaş daha yaşlanmıştı. Dört beş saatte bir insan metabolizması bu kadar hızlı çalışabilir miydi? İnanılmazdı. Yanıma oturduğunda garson herhalde onunla beraber masaya gelmiş. Ne istediğini sorduğunda buz gibi bir bardak su istedi bana bakmadan ellerine bakarak. Bir an ellerinin de kirli de onları yıkacağını düşündüm. -Neymiş derdin bakalım ufaklık? -Acilen kürtaj olmam lazım? -Ne benle ne alakası var ben doktorum ebe değil ? -Lütfen bugün dedeme ne kadar yardımsever davrandığınızı gördüm. -O başka bir durumdu bu başka bir durum. -Eğer siz yardım etmezseniz başka yollara başvurmak zorunda kalacağım. -Başıma ne işler açtığımın farkındaydım. Ama bazen siz seçilmiş biri olursunuz ne yaparsam yapayım bu iş artık yapsam da yapmasam da bana bir suçluluk duygusu yükleyecekti. Ona bir telefon numarası verdiğimde bu işi az çok hallettiğimi düşünmüş rahatlamıştım. Beni bir daha aramamasını söylediğimde aslında işi bitince beni arayıp sağ salim bu işten kurtulduğunu duymak istiyordum. Ama bu kadar ilgili olduğumu anlamasını istemedim. Eve doğru giderken nasıl olsa dedesinin evini bildiğimden bir süre sonra oraya gider çaktırmadan sorarım diye düşündüm. Ancak ertesi gün , yerel bir gazetede genç bir kızın hamile kalması üzerine kendi kendine metodlarla çocuğu düşürmeye çalışırken canından olduğunu okudum. İçimde kaynar suların buz gibi taşlara döküldüğünü hissettim. Bir süre sonra hepimizin gençken yaptığı hırsızlıklar, söylediği yalanlardan bir farkı olmadığını hissettim onun için bunların. Ama toplum yerleşen ve asla koparamadığımız tabulara o kadar yapışmıştı bedene, sök sökebilirsen. Işık verirseniz karanlık kendiliğinden yitecektir. Erasmus Işık verirseniz karanlık kendiliğinden yitecektir. Erasmus
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |