Çocukken ne güzeldi anlamlar, bir kere gerçeklik diye birşey yoktu tam manasıyla. Misal "tuhafiye" adı verilen dükkanlarda adı konmamış tuhaf şeyler satıldığını, çarşı içindeki kırmızı badanalı şekerleme dükkanının ise Hansel ile Gratel'in vardıkları Toki konutu diye düşünürdüm. Askere gittiğimde tek ayaklı kurşun askerin kırmızı beyaz fiyakalı üniformasını giyeceğimi sanırdım. Heidi izlediğimde jenerikte Heidi bulutların üzerinde koşar ve ben "gördüğüm heikopterler bulutlara umarım çarpmaz" der dururdum. Almanya'da her sokakta 5 tane çukulata dükkanı olduğuna emindim.Turistlerin kendi ülkelerinde hepsinin karavanda yaşadıklarına, konut kavramı olmadığına hasıl olmuştum. Panayıra gittiğimizde atlı karınca denince böle karıncalanırdım. Bir keresinde babamla iskeleye gitmiştikte kaza yapan koyun yüklü gemiyi demirli halde görmüştük. Açılan yarıktan bir çok hayvan suya atlamıştıda sonraları balık halinde"derya kuzusu bunlarrrrr!" diye bağırıldığında "arta kalan koyunları kesmişler satıyorlar herhalde" diye düşünmüştüm. Salamın dünya üzerindeki en pahalı yiyecek olduğuna yüzde yüz emindim. Hiçbir çocuğun Çanakkale'den Robert Kolej kazanamıyacağını ayrıca Robert Kolejinde bir şato olduğunu düşlerdim...Sonra birçok şey değişti, bulutların içi boş çıktı, askerde postallar ayağıma vurdu, balık halinde lüfer kalmadı, her çeşit çukulata ve 1 ytl ye 2metre uzunluğunda salamlar satılmakta etrafta. Çarşıdan geçerken şekerleme dükkanı hala dimdik ayakta, bilmem ki kentin çocuklarından var mıdır Robert Kolej'e giden?( Google dan görsel arattım koleji şato değilmiş) .Atlı karınca desen son derece mekanik bir alet başı dönen bir çeşit ilkel robotta denebilir. Yaşam yerini yeni anlamlara bıraktı ve son derece gerçekler...Cumhur Ç.