Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Bazen gündüzü karartan bi şeytan,karabasan,öcü idi; bazen de geceyi aydınlatan bi melekti, aydı, yakamozdu.. Dolunay zamanı kabaran denizin dalgaları gibi bişeyler kabartırdı içimde. Suyun gelgitleri bende de etkili oluyordu sanki. Kanımdaki çekilme ve yükselme hep bu ay tanrıçasının gelişi ve gidişiyle ilgiliydi.. Havası açık bir gece, gökyüzünde kayan yıldız sonrası dilenen bi dilekti onu hayatıma çağırışım. Masallardaki gökten düşen elmalardan biri gibi düştü başıma. Şişkinliği geçmeden başımın daha, şaşkınlığı henüz üzerimden atamadan oldu bitti her şey. Bocalama olsa gerek herhalde. Uğuşturucu bi madde gibi kanımda dolaşırken aşkın sarhoşluğunu yaşıyordum ama bencilce. Her kafası güzelin yaptığı gibi tek başıma gitmek istedim cennetin huri dolu bahçesine. Tanrı’nın bana olan lütfuydu belki de ve ben bu jest sonrasında rahavete kapıldım sanırım. Bişeye -ne kadar değerli de olsa- bişeye kolayca sahip olmanın değersizliğini hissettim, hor kullandım, sıkıldım herzaman herşeyden olduğu gibi.. Bir ısırık aldığım elmayı koydum masanın bi kenarına, üzerine peçete örttüm sinek konmasın diye. Tabiki Nazımın dediği gibi, elmanın seni sevmesi gerekmez sen elmayı seviyorsun diye. Ama sen onu sevsen de sevmesen de o senindir artık, ısırmışsın yarım bırakmışsın bikere. Çoktan çürümeye başlamıştır bile, çünkü ısırıldığı yerden kararmaya başlar hemen her elma.. Akabindeki her gece dua ettim Tanrı’ya beni elmaya aşık etsin diye. Yalvarışlarımı birgün kabul edeceğini biliyordum, hiç pes etmedim, küsmedim de Tanrı’ya. Özellikle de ay büyürken hiç uyuyamadım tıpkı Necati Cumalı gibi.. Elmanın kokusu burnuma kadar gelmeye başlayınca anladım duamın kabul olduğunu. Özellikle de dilimin peltekleştiğinden ve yine yazıya vurduğumdan kendimi. Herkesten uzaklaşıp yalnızlığa çekilmem bundandır işte. Fakat bu yalnızlıkta içimdeki boşluğa aşkın dayanılmaz ağırlığı çöktü, korkunç bir acı ve yitirmişliğin sancısı istiflenmeye başladı. Melankolizmin doruklarına kadar tırmandım adeta ve oradan bıraktım kendimi Tanrı’nın merhametli kollarına. Adem gibi derbeder, perperişandım şeytana kandığım için, tövbeler ediyordum elmayı ısırdığıma ve yine yalvarıyordum kovulduğum cennete tekrar girmek için Tanrı’ya.. Ulaş Tuzak
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ulaş Tuzak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |