Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Üç tip hırsız vardır. Birincisi açlık duygusundan kendinden geçip, doymak için ekmek çalan, ikincisi hırsızlığı meslek edinenler, üçüncüsü bu işi yasal olarak yapan.. Birinci tür hırsız hayatında bir kere eylemde bulunur, en az on beş yıl yatar mahpushanelerde, çıkması zor, çıksa da kimse hırsız diye iş vermez. İkinci hırsız türünün mesleği hırsızlık olduğu için, akla gelebilen her şeyi çalar; bu türler organize halde çalıştıkları için, kolay yakalanmazlar. Biri içeri girse diğerleri ona bakar. Takım elbiseli, kravatlı, kara gözlüklü patron onu bir biçimde tekrar çıkartır. Her şeye rağmen çıkaramazsa; zaman içinde genel afla çıkarlar. Öncelikli olarak bu ‘kader mahkûmu’ mağdurlar dışarı çıkar ve içeride meslek içi eğitimi aldıklarından dört elle tekrar mesleklerine dönerler, canla başla yeniden işe koyulurlar. Üçüncü tip hırsızlar, dolandırıcı, rantçı ya da komisyonculardır: Bunlar ilginç canlılardır, doğadaki tek örneği bukalemunlardır. Her tür araziye uyarlar. Yasal olarak çalışırlar. Renkleri, biçimleri yoktur. Bunlar banka, site, villa, balkon, dağ, baraj, tatil köyleri, orman, dağ, yayla, ova, köprü, yol hatta denizleri bile çalabilir ve pazarlayabilirler. İnsana ait ne varsa; komisyonunu alır ve satarlar. Bunlar aynı zamanda dünyalı oldukları için, her yerde mülkleri, paraları ve köleleri vardır… Her gün yeni bir safsata üretir; delicesine gündemi saptırırlar. Yasal olduklarından, her şeye hâkimdirler. Yaptıkları iş çok büyük olduğundan kolay kolay yakalanmazlar. Anlaşmazlıkları ancak, kendi aralarında paylaşamadıkları ‘ganimetlerden’ doğabilir! Bunlar toplumun değer yargılarından beslenirler. Vatan ve millet sevgisini vurgulamak için, köprü, geçit, cami, okul gibi kurumlar yaptırıp, adlarını yazdırırlar… Yakalandıklarında, mahkemelerin bunları yargılaması: namuslu, dürüst aç, zar zor geçinen asgari ücretlileri, işsizleri, açlık sınırında yaşayanları, banka mağdurlarını inandırmak için bir yargılama provasıdır. Kolay kolay suçlu bulunmazlar. Suçlu bulundukları enderdir. Mahpushaneleri beş yıldızlı otel gibidir. Kısa bir süre dinlenirler; çevresindekiler emrindedirler. Daha düşük düzeyli hırsızlar ona hizmet etme yarışındadırlar. Onunla resim çektirip övünenler, onun eskittiği eşyaları alıp saklayanlar, çıktıklarında resimlerini çocuklarına gösterip bak oğlum ben bu ünlü kabadayı, iş adamıyla aynı koğuşta yattım diyenler, anılarını çevresindekilere anlata anlata bitiremeyenler vardır... Bu büyük iş adamları ya da komisyoncu iş bitiriciler, çıktıklarında bir kahraman gibi gösterilerle karşılanır. Kurbanlar kesilir, yoksul ve işsizlere tattırılır. Bir süre memleketinde ağırlandıktan sonra, kazandıklarını gözden uzak yesinler diye; dünyanın bir başka bölgesine yerleştirilirler… Bunlar çalmaya doyamaz ve hep yoksuldurlar. Çala çırpa, dünyanın her yerinde mekân kursalar bile, rahatlıkla hiç sıkılmadan ceplerinin astarını herkese göstererek işte benim de param yok, bende sizin gibi yoksulum derler. Hükmetme hastalığı depreştikçe, psişik davranışlar gösterirler. Bulundukları yerlerde de rahat durmazlar. Yasa dışı işleri orada da yapmaya kalkışırlar, yakalanıp yargı önüne çıkarılınca da: onların burada milli duygularıyla ayaklanan ‘kahraman artıkları’, o ülkeyi protesto ederler. Yürüyüşler nümayişler yaparlar. Siz bizim iş adamımıza nasıl böyle (…) dersiniz… O ülkelerin malları, bayrakları yakılır, protesto edilir v.b... Dolandırıcılık görüldüğü gibi çeşitli biçimlerde kendini gösteren salgın bir hastalıktır. Bu amansız hastalık herkese bulaşmışsa tedavisi yok denecek kadar zordur. . Yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir biçimde bulaşıcı bir hastalık gibi herkese sirayet eder. Bu, öyle bir illettir ki, bu hastalığa yakalanmayan yaşama şansını bile yitirebilir! Çalanlar bir olup çalmayanı hırsız diye ispiyon edebilirler! Diğer hırsızlar tarafından suçlu ilan edilip her türlü linçe maruz kalabilirler. ’’Devletin malı deniz yemeyen domuz’’ felsefesinin benimsendiği toplumlarda; zaman içinde herkes çalmaya başlar. Veren ve alan memnun olduğu sürece virüs kökleşir. Çalınan nesnenin kazanımı çeşitli adlarla anılabilir. Bunlar çok çalışmak, akıllılık, kurnazlık, hediye gibi kavramlardır. Bildiğiniz gibi devletin malı ortak maldır. Çeşitli kaynaklardan beslenen bir ekonomi sistemi ile havuz doldurulur. Bu havuz eski çağlarda savaş ganimetleriyle dolar, tüketilir; tüketildikçe de savaşçı topluluklar, yerleşik düzene geçen tarım toplumlarına saldırır nesi var nesi yok alır, boşalan ambarı tekrar doldururlardı... Bu ganimetler pay edilir, bir kısmı da havuza konulurdu. Devlet, malı azalınca da kendi halkını haraca keserlerdi. Tarihin tozlanmış sayfalarının arasındaki kısa ve kaba özet bu. Topluma bulaşan bu hırsızlık illeti zamanla alışkanlık yapar ve herkes birbirinden çalarak yaşamaya başlar; çok çalabilen akıllı ve beceriklidir, hiç çalamayan akılsız ve beceriksizdir. Hatta zamanla bu çok çalabilen kişi çalmayı karakteristik bir alışkanlık davranışına Kleptomani (hırsızlık hastalığına) dönüştürür. Çaldıkça zevk alan bu hasta öyle bir hale gelir ki evrimleşerek genleri değişir ve bu hastanın çocukları da ‘gizli yasal kleptomani’ olabilirler! Kapitalist sistem, insanların limbik sistemini öylesine bozmuş ki; herkes geleceğinden endişeli, korkak, yoksul ve çaresizlik içinde yaşar olmuş! Varsıllar bile, endişeli ve korku içinde geleceğinin güven içinde olmadığını biliyor. O nedenle hep varlığına varlık katma yarışında. Bu gerilim tüm insanlığın ortak noktasıdır aslında! Herkes kendinden daha büyük, daha güçlü olan tarafından ya da halk tarafından linç edileceği, mallarının yağmalanacağı paranoyası içinde yaşar! İşte bu duygu, sistemin içindeki insanları psişik hastalıkların içinde bir canavara dönüştürür. Kapitalizm piramidinde olduğu gibi, kapitalist sistem kendi varlığını korumak ve sürdürmek için yönetiyor, kandırıyor, öldürüyor! Bütün bunlar için daha çok tıkınıyor. Büyük insanlık ise bu çarkın içinde, bu sistemin varlığı için kendisini ve herkesi beslemeyi sürdürüyor… Toplum, yaşamında çok önemli yeri olan, insanı insanlaştıran: müzik, resim, beden eğitimi, edebiyat ve felsefe gibi yaşamsal ve sanatsal dersleri kaldırıp onun yerine insanlara, akla gelebilecek en kötü, en olumsuz ne varsa, üretme ve paylaşma yerine; en kısa yoldan para kazanmayı öğreten ezberciliğin ve pazarlamacılığın metot ve teknikleri ile ilgili öğretim anlayışı dayatılırsa sonuç işte böyle hüsran olur! Dahası her geçen gün insanın içinde var olan eşitlik, özgürlük, adalet ve dayanışma duygusu ile değer yargıları yerini toplumun bilinçaltına yerleşen komisyonculuk, dolandırıcılığın o çirkin hazzına bırakıyor. Sistem hırsızlık, dolandırıcılık, tefecilik, bankercilik ve komisyonculuk (simsarlık) zeminine uygun olduğu sürece, her zaman ve her yerde bozukluk olacaktır… Çünkü insanların içinde bulunduğu düzen bununla besleniyor ve bundan nemalanıyor! Kapitalist Sistemin Piramidi Kapitalizm Sizi yönetiyoruz Sizi kandırıyoruz Sizi öldürüyoruz Sizin için tıkınıyoruz Biz herkes için çalışıyoruz. Biz herkesi besliyoruz. Bu sistem, yeni rant alanları yaratıp dağları kel, denizleri batak, ırmakları balıksız, ovaları çorak bırakır… İşte Afrika bunun kanıtı! Öyleyse; selam olsun! Selam olsun ‘insan haklarının’ olmadığı, hırsız, dolandırıcı ve komisyoncuların cirit attığı ülkelerde üreterek yaşayanlara, milyonlarca işsize, açlık sınırında kıvranan mağdurlara, aç çocuklara, çaresiz kadınlara ve ÇALMADAN YAŞAMA SAVAŞI VEREN EMEKÇİLERE…! Canip Doğutürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Canip Doğutürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |