Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Sebze bahçeciliği için tekniğini iyi bilmek gerekir. Fazla ve zamansız sularsan çiçek döker, ürün tutmaz, Az su verirsen iyi gelişmez. Yetersiz su ve verimsiz toprak nedeniyle iyi ürün yetiştirmeleri olanaksızdı. İnatla sürdürdüler sebze tarımını. Su yolunun kenarına yiyecek çıkınlarını açarlar, kuru ekmeklerini suya banarlar, sonra da tuz kabağı içerisindeki tuza. Hemen hemen üç öğün yemekleri kuru ekmek ve tuzdan oluşurdu. Büyük oğulları bir sürü sahibinin yanında çoban olarak çalışıyordu. Küçük oğlunu da babam işe almıştı. Çok çalışkan ve oldukça güçlü kuvvetli bir insandı. Yorulmak nedir bilmezdi. Sebze ekim ve dikimi için gerekli olan dolama, arık ve tavaları onun kadar düzgün açabilen bir başkası yoktu. Bağımızdaki üzümlerin kurutulmak üzere kesimi yaklaşık yirmi gün sürerdi. Kesilen üzümleri sergiye o taşırdı. Her defasında dokuz keleter taşırdı Dört tanesini omuzuna asar, dört tanesini omuzlarının üzerine koyar, bir tanesini de dişleri arasına alırdı. Babam yapma oğlum bu kadar fazla taşımana gerek yok dese de o bildiğini okurdu. Su kanalında sular kesikken ayağını akrep sokmuştu. Koca adam kendini yerden yere atıyor, yandım allah, ölüyorum, ölüyorum diye bas bas bağırıyordu. Ölecek diye korkmuştum. Böylesine yedi canlı bir adamın, küçücük bir akrep sokması yüzünden bu duruma düşmesine şaşırmıştım. Çocuk yüreğime öylesine bir akrep korkusu yerleşmiş ti ki, halen akrepten ödüm korkar. gördüğüm yerde öldürmeye çalışırım. Öldüremezsem bulunduğum yeri terk ederim. Aylar sonra bile aynı yere geldiğimde akrebi ararım. Arnavut Haydar Ağa sebze bahçeciliğini beceremeyeceğini iyiden iyiye anlamıştı. Sonunda pes etti ve bahçeyi sattı. Yanımızda çalışan oğlu Süleyman da askere gidince biri birimizi göremez olduk. Bir süre sonra Süleyman’ın babası Haydar Ağa öldü. Mirası paylaşıldığında Süleyman’a otuz dokuz dönüm arazi kaldı. Hemen bir müşteri bulup otuz dokuz bin liraya sattı. Etrafını dalkavuklar sardı. Pavyona gidelim Süleyman, İstanbul’a gidelim Süleyman diye onu oradan oraya sürükleyenlerle, para istemez, arabanın benzinini koy yeter diyen taksiciler, her benzin istasyonundan güya benzin alan taksiciler yedi bitirdi. Bazen yapılan üç kağıtçılığı sezer gibi olurdu. Bas bas bağırırdı Ne biçim dalga ulan bunlar.... Süleyman’ın parası denizdi, yemeyense domuz. Otuz dokuz günde tükendi Süleyman’ın tüm serveti. Ona bir bardak şarap ısmarlayanlar gır gır olsun diye kış günlerinde bile hortumla su sıktılar üzerine. Çok sağlam bir bünyesi vardı. Kolay beri hastalanmazdı. Taş Hanın üst kattaki rutubetli odalarının birinde yatardı geceleri. Yatağı gazete kağıtlarındandı. Göğsüne Atatürk resmi asmak ve Ulu Önderimizin Samsun’daki heykelinin taklidini yapmak en büyük tutkusuydu Halamın oğlu onu çok gözlerdi. Zaman zaman bahçesine götürür, iş bitimine kadar şarap içmemesi kaydıyla çalıştırırdı. Belki şarap içmeyi bırakır diye yapılması gerekmeyen işler yaptırırdı kendisine. O yine de parasını aldı mı doğru meyhaneye. Parası bitinceye kadar çıkmazdı meyhaneden. Kardeşimin dükkanı önünde oturuyorum. Yanıma geldi Patron bir şarap parası versene bana Vereyim Süleyman, önce otur şuraya. Sana bir kahve söyleyeyim, iç. Seninle konuşacaklarım var. Benimle ne konuşacaksın be patron. Hele kahven gelsin iç, sonrada söyleyeceklerimi dinleyeceksin. Biliyorum söyleyeceklerim çok ağır gelecek sana. Bu yüzden kahvemi içmek istemeye bilirsin. Allah, allah ne biçim dalga bu be.....Ne konuşacaksın benimle. Bu ara kahvesi geldi. Şarap parasına erken kavuşmak için hızla içti kahvesini. Kahveyi içtim, hadi ver şarap parasını Otur ve beni iyi dinle. Önce şu kılığına, kıyafetine bak. Suda onarılmış tavuktan betersin. Ne bu halin senin böyle. Bir bardak şarap için bu rezilliğe katlanılır mı. Bak şu ellerine, halen kartal pençesi gibi. Hani nerde senin o dokuz keleter üzümü taşıdığın günler. Yazık değil mi sana. Hadi gençliğini şarap uğruna heder ettin, bari orta yaşını kurtar. Şarap parası dileneceğine çalış, kendine uygun bir de eş bulur evlenirsin ve bundan sonraki hayatını bir düzene koyarsın. Kartal pençesi gibi ellerin sözümden çok etkilenmişti. Bak şu ellerime diye elini uzatıp tuttu. Kartal pençesinden farkı var mı. Kolumu büküp gücünü göstermek istedi. Kolunu öyle bir büktüm ki kendine yerde buldu. Yerden kalkarken ağlıyordu. Beni çok utandırdın be patron dedi. Seni ben utandırmadım Süleyman, Bu kötülüğü kendine kendin yaptın. On lira istedi benden, bense yüz lira verdim. Çok sevindi. Sürekli takıldığı meyhaneye doğru hızla uzaklaştı. Soğuk bir kış günüydü ve kandil gecesiydi. Kandil olduğu için meyhaneler kapalıydı. O gün içecek şarap bulamamıştı. Alkolün ısıttığı bedeni, Taş Hanın taş duvarlarının daha da arttırdığı soğuğa,alkolsüz dayanamamıştı. Ve o kadir gecesinde ölüme yenik düştü. Ne temiz kalpli adammış yahu diyorlardı. Ölümü bile kadir gecesi oldu. Özcan NEVRES .
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |