Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
Bazılarınızın içinden “Adama bak, nerelerde kalmış, hicrî yıl, hicrî yılbaşı da ne oluyor, kaç kişi bu takvimi kullanıyor, o da nesi, bu adamlar bizi geri bıraktı, bunlar yüzünden yerimizde sayıyoruz…” dediğini duyar gibiyim. Onlara göre geçmişini unutmayan bizler, geri kalışımızın potansiyel suçlusu… Aslında bizler geri kalmış filan değiliz. Bu serzenişlerde bulunanlarla makul ilericilikte yarışmaya her an hazırız. Biz geri filan kalmadık, onlar lüzumsuz şekilde ileri gittiler. Bu ileri gidiş bilimde, sanatta, edebiyatta olsaydı onları yüceltirdik. Fakat gel gör ki bu ileri gidiş özünü kaybetmekten ve taklitçilikten ibarettir. Bu noktada ecnebi değerleri alıp benimseyenlere, bizi değerlerimizden koparmaya çalışanlara ‘dur’ demek, sanırım, bizim doğal hakkımızdır. Çünkü bizler de bu memleketin çocuklarıyız. Mikrofonu elinize alarak en işlek bir caddede durup gelip geçenlere onu uzatıp hicrî kaçıncı yıla girdiğimizi sorsanız kaç kişi bu sorunuza doğru cevap verebilir? Bırakın doğru cevap vermeyi, sorunuzu anlamakta güçlük çekenlerin sayısı da bir hayli kabarık olacaktır. Çünkü dinî ibadetlerimizin zamanlamasında esas aldığımız hicrî takvimin ne olduğundan, neyi esas aldığından haberi olmayanların sayısı hiç de az değil bu Müslüman topraklarda. İsterseniz bir deneyin bakın; hicrî kaçıncı yıla girdiğimizi doğru bilenlerin sayısı en iyimser rakamla bir elin parmakları sayısını geçmeyecektir. Hodri meydan, bir bakın ne haldeyiz. Hicrî takvim de neyin nesi?... Bazıları bunun ehemmiyetli bir şey olmadığını, bir ayrıntıdan ibaret olduğunu düşünebilir. O kişilere şunu sorarım: “Siz miladî kaçıncı yılda olduğumuzu bilmeyen bir kişiye hangi gözle bakarsınız? Miladî kaçıncı senede olduğumuzu bilmeyene deli damgasını vurmaz mısınız? Şöyle bir empati yapın bakalım... Böyle düşünmez misiniz?” Miladi takvim söz konusu olunca durum bu iken bizim öz be öz kültürümüzün ve inancımızın bir parçası olan hicrî takvim söz konusu olunca bunu niçin ayrıntı olarak görüyorsunuz? Bu iki yüzlülük ve çifte standart değil de nedir? Varın bir düşünün… “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır” demiş akil kişiler… Biz de öğrenmek isteyenler için söyleyelim... Yüce Peygamberimizin Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicretinin başlangıç kabul edildiği târihe, seneye “Hicrî Yıl” denir. Hicret deyip de geçmeyin. Hicret öyle alelade bir göç değildir. Hicret cemaatten devlet düzenine geçişin başlangıcıdır. Bu yönüyle de İslam tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz, miladi 571’de, 20 Nisana rastlayan, Rebiulevvel ayının 12. Pazartesi sabahı, Mekke’de dünyaya geldi. İslam Peygamberi 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanların şemsî yılbaşısı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, hicrî(kamerî) yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanların hicrî yılbaşı gecesidir Malum olduğu üzere Arabî ayların bir yılı, bir güneş yılından on gün kısadır. Hicrî kamerî aylar, hicrî şemsî ve miladî aylara göre, on gün önce gelmektedir. Bunun için Müslümanların mübarek günleri veya geceleri, şemsî yıllara göre, her yıl on gün önce olur; çünkü mübarek günler, güneş aylarına göre değil, kamerî aylara göre yapılır. Bütün ibadetlerde ve dinî faaliyetlerde, kamerî aylar, yani hicrî sene esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kamerî aylara göre tespit edilir. Durum bu iken Hz. İsa’nın doğumunu esas alan, dinî hayatımız için hiçbir önemi olmayan miladî takvime bu kadar önem verişimizin sebebi ne? Dinî hayatımızı tanzim etmekte kullandığımız hicrî yılı kulak ardı edişimiz niye?... Sorular, sorular; zihnimizi kemiren cevapsız sorular… Bu sorulara makul ve mantıklı cevap verebilenleri dinlemeye hazırız. Fakat onların bırakın makul ve mantıklı olmalarını, bu hususlarda verecek cevapları bile yoktur. Onlar emanet fikirlerle dolaşarak, birilerinin borazanlığını yapmaktadır. Bizi biz yapan değerlerden uzak yaşayan bu insanlara kız(a)mıyor, aksine acıyorum. Çünkü onlar sapla samanı birbirine karıştırmış zavallılardır. Hicrî yılbaşınızı tebrik eder, yeni yılın İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini dileriz...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |