Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Kemal Düz Aybastı, ülke turizminin neresine düşer, yılda ortalama kaç turist gelir? Aybastı’ya kimler, ne için gelir? Turizmin gelişmesi için neler yapılır? Bunlar sorular… ya cevaplar: Aybastı antik çağlardan günümüze bir sığınma, yerleşim ve inanç merkezi konumundadır. Prof. Dr. Doğan Aksan, Türk Dil Kurumu Yayınları arasında çıkan ve üniversitelerde okutulan “Her Yönüyle Dil” isimli kitabının daha ikinci sayfasında, ‘dil incelemeleri’ bölümün de ilginç bulduğu “Aybastı” kelimesini ele almış ve incelemiş. Aynen şunları yazmış kitabında, “ … bir ‘Hagios Basari’ yer adı, Aybastı’ya dönüşmüştür; 1519 yılında çıkarılan gümüş sikkenin adı Joachimstaler(Alm.) döne dolaşa bugünkü ‘Dollar’ olup çıkmıştır.” Bu cümleden yola çıkılırsa, ‘Aybastı’ adı; sınırları içindeki bütün köyleri, yerleşim yerlerini kapsamaktadır. Aybastı adının bölge adı olduğu nüfus, tapu ve diğer yazılı-sözlü kaynaklar da ortaya çıkar ve merkezi de ‘Esenli’dir. Çok eski çağlarda Aybastı’ya; Epas- Epasa, Aimpastı denmiş. Günümüzde Bafralılar; Aybastı’ya, İbassa, İbasta veya İbastı derler. Yörede oturanlar merkeze “ Camiyannı” derler. ”Hagios Basari isminden de, bu kadim toprakların ne kadar çok önemsendiği ve sevildiği ortaya çıkar. Bu kelimeleri sözlüklere araştırdığımızda karşımıza; kutlu, kutsal, evliya, aziz gibi isimler çıkmaktadır. Devamında ise; yer, yurt, yöre, el anlamını vermektedir. Aybastı adı kutlu veya aziz yurt anlamına gelmektedir. Günümüzde Aybastı’nın bir mahallesinin adı da “Kutlular”dır. Bunun nedeni, bu değerli ve aziz topraklarda insan yaşamı için elzem arkeolojik ve doğal ortamın mevcut olmasıdır. Aybastı’nın tarihi ve doğal güzellikleri oldukça zengindir. Ancak bunların değeri anlaşılmamış, tahrip edilmiş, günümüze kadar gelmemiştir. Bir Kızılderili Atasözü derki; “Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Aybastı’da korunmaya muhtaç konaklar, evler, barınaklar, su değirmenleri, çeşmeler, hanlar hamamlar yeterince korunuyor mu? Eski çağ’da akarsu kenarlarında tapınaklar, manastırlar yapılmıştır. Ordu ve ilçelerinde pek çok kayalara oyulmuş taş mezarları, mağaralar vardır. Karamanlı ‘da ki kaya tapınağı da bunlardan biridir. Karamanlı’da varolan, dağın kayalık ve tehlikeli çıkıntısına yapılmış keşişlerin kullandığı çilehane- inziva yeri olan, muhtemelen 12 yüzyıl öncesinden kalma kaya mağarası (tapınak), 80’li yıllarda orijinal özelliği dinamit veya balyozlarla kırılarak bozulmuş ve tahrip edilmiştir. Üzülmemek elde değil. Tarihe yaptığımız bir yolculukta, pek çok uygarlığa beşiklik etmiş bu topraklarda o günlerin dokusunu yansıtan dünya mirası böyle bir tarihi eser bugünlere gelememişlerdir. Hiç olmazsa bundan sonra varolan kültürel miraslar korunması için bizlere de bir vatandaş olarak görev düşmektedir. İşte turist bu tarihi varlıklar için gelmekte ve parayı da bunlar için para bırakmaktadır.… Perşembe Yaylasında; “İtotu Konağı” olarak bilinen, kesme kahverengi taşlardan yapılmış muhteşem bir yapı vardı. Bu konağa neden bu ismin verildiğini öğrenmemiz mümkün olmadı. Bu ahşap/taş bina yaylanın adeta sembolü ve önemli bir kültürel varlığıydı. Günümüzün cicili binalarından daha asil, daha ciddi yüzlü, daha bir görkemli, daha bizdendi. Mimarisi, taşı, ağacı, sıvası yöreye aitti. Yaylanın her tarafını gözetleyen, emniyet altında tutan iyimser bir muhafız kalesiydi. Bir kamu binası mıydı, yoksa bir şahısa mı aitti, hangi bey veya paşa yaptırmıştı, mimarı kimdi, ustaları kimlerdi ? bunları bilemiyoruz. Bildiğimiz bu topraklarda aitti. Etrafına korku rüzgarı estiren, ancak asık suratlı olmayan bu dehşetingiz bina, rahmetli babamın anlatımına göre, en son oturanı, bir ormancıymış. İtotu Konağı Yaylanın Reşadiye istikametine giden yolun biraz üstündeydi. İşlemesi kolay taş ve ahşap işçiliğinin en güzel örneği idi. İki katlı, ve çatılıydı. Cüsseli duvarları, büyük kapsıları ve pencereleri, ihtişamlı, kudretli, hakim bir görüntü veriyordu. Bölge mimarisini belki de en güzel temsil eden bir yapıydı. Metruk, sahipsiz, terkedilmişti. Sanki hayaletlere, cinlere perilere terkedilmişti. Bu taşkonak da 1980’li yıllarda ne olduysa ortadan kayboldu. Sanki görünmez bir el bu güzelim tarihi binaya ‘hokus pokus yaptı. Sanırım kimsede bunun akibetini araştırmadı. Böylesi güzelim bir “Milli Miras “ ortadan kayboldu, yok edildi. İtotu konağı’nın önünde, çimenlik de, adı tadı gibi olan “ekşimcek” yetişirdi. Bunları yöre sakinleri toplarlardı. Dere kenarlarında, çok özel bir tadı olan ıspatan, tepelerde lezzetli mantar(sağrak) yetişirdi. Patates(patadis-gartubu-gosdil-höngül) ülkenin hiçbir yerinde bu kadar çok isim almaz. Aybastı’da patates günlük hayatın içinde çokça yer almış ve bu şekilde pek çok isimle adlandırılmıştır. Yine yaylada taşların arasında bile yetişen pancar ismiyle anılan “karalahana” da çok yemeği yapılan bir sebzedir. Ayrıca; marul, bezelye, bakla, nane, yer elması yetişirdi. Kamyonlar günlerce kamyon taşırlardı. Patatesin ayrıca nışastası yapılırdı. Küplerde biriktirilen ayranlarla tarhana yapılırdı. Meyve ağaçları da çok miktarda vardı. Sadece meyveleri çok acı ve serttir. Erik, elma armutlar çok küçük olur. Yaylanın hemen hemen her tarafında koyun sürüleri, dağınık halde bulunan inekler, danalar, mandalar çimenlerde otlarlardı. Derelerinde balık, tepelerinde sağrak( mantar) çimenlerinde her türlü bitki, yaylada ne yetişirse, ne olursa olsun hep en iyidir, en lezzetlisi, en sağlıklısı olur. Her mevsim çok yağış alır, yayla demek berekettir, bereketin kaynağıdır. Hemen yakın bir yerde bulunan beldenin adı da bu toprakların özelliğinden “Bereketli” adını almıştır. Dört mevsim, yöresi yanı, dört tarafı, ayrı ayrı envai türde büyüleyici bir güzellik sunar. Bu bölgenin toprağı, ağacı, suyu, havası sanki yaylanın tepeleri gökyüzünü sırtında taşır. Vadiler salıncak olur sallanır. Eriyen karlar ile hayat bulan çiçekler soğuklar başlamadan, ortalıktan kaybolur. Kelebeklerin en güzelleri gökyüzünde dans ederler. Çiçeklerin üzerine kanatlarını açar konarlar. Ateş böcekleri geceleri ayışığın da konser verirler. Aybastı’da,türbeler, ziyaret yerleri, eski köprüler, değirmenler, çeşmeler, su kaynakları, ormanlar, serenderler, taş veya ahşap evler barınaklar yeraltı ve yerüstü tüm canlı cansız değerler korunmalıdır.Böylece vatanımıza da sahip çıkmış oluruz. Sabah çisesinin üzerine yayılan güneş ışınlarının, en güzel renklere büründüğü bu toprakların zenginliği de öyküsü çoktur. Yazılması, anlatılması korunması gerekir. Yayla hayattır. Aybastı yeryüzünün cennetidir. 9 Ekim 2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |