..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




30 Temmuz 2011
Hortlak Gibi  
Mehmet Önder
Hüseyin amca, dişlerini göstere göstere “Gördün mü nasıl hortladım!” der gibi alaylı alaylı yüzüme bakıyor.


:AGDA:



HORTLAK GİBİ


Küçük bir köyde, orta büyüklükte bir ilçede ya da bir büyük kentte yaşarken farklı şeyler hissedersiniz. Örneğin, köyde herkesi tanırsınız; kiminle karşılaşırsanız karşılaşın, selamsız geçmek büyük ayıp sayılır. Bu anlamda çevreniz dopdoludur.
Sıradan gidersek, bir ilçede belli sayıda ahbabınız, akrabanız olur; çok iyi tanımasanız da, göz ucuyla selamlamadan geçemediğiniz çokça kişi olur.
Gelelim büyük kente; burada doğru dürüst kimseyi tanımazsınız. Belki abartı gibi gelecek ama, “Hım, bizim alt katta bunlar mı oturuyormuş!” dendiğiniz bile olur.
Bana göre en iyisi orta büyüklükteki yerlerde oturmaktır. Aradığınız her şeyi bulduğunuz gibi, toplumun büyük çoğunluğuyla iyi kötü bir tanışıklığınız olur.

     …

Yalnız, her şeyin yarım yamalağı gibi, yarı tanışıklığın da sakıncaları olabiliyor. Bugün size bir korkulu öykü anlatacağım. Korkulu dediysem, telaşlanmayın; benim yaşarken korktuğum, sizin belki de gülüp geçeceğiniz bir olay bu. Oturduğum küçük ilçede, adını Hüseyin, diye bildiğim bir amca vardı. Yaşlıca. Göz ucuyla selamlaşmak şöyle dursun, açıkça oturur sohbet ederdik. Daha doğrusu o konuşur ben dinlerdim. Çok ilginç anıları vardı, dinlemek hoşuma giderdi. Emekli öğretmenmiş; dikkatli, sözlerini tartarak konuşan, ne söylediğini bilen biri.
Yıllarca arkadaşlık yaptık, sohbet ettik; ama hiçbir zaman “Amca senin adını Hüseyin, diye biliyorum, doğru mu? Hele şu soyadını da bağışlayıver belki gerekli olur, demeye gerek duymadım. Açıkçası kimlik denetimi yapmak aklıma bile gelmedi. Hem adı Ahmet olsa diyelim, “Ben Ahmet’lerin sohbetini sevmem.” deyip kalkıp yürüyecek değildim ya.
Arkadaşlığımız böyle sürüp giderken, bir gün bir ilan duyuldu; “Emekli öğretmen Hüseyin Özgün’ü yitirdik.”
Sokakta, parkta sohbet etmek dışında yakınlığımız olmasa da, bir tek aile bireyini bile tanımasam da iyi arkadaştık. Gittik son görevimizi yaptık.
     Dedim ya, yokluğu hissedilen “Keşke ölmeseydi, yine şurada oturup sohbet etseydik.” dedirten biriydi Hüseyin amca.

      …

Ölümünden birkaç ay sonra idi sanırım. Yine parktayım; bir sıraya oturdum, günlük gazetelere göz atıyorum. Gölgesinden anlaşıldığım kadarıyla, biri tepeme dikildi, öylece duruyor. Okuduğum bölümceyi bitirip başımı kaldırdım ki, Tanrım! Sanki başımdan aşağıya bir kazan soğuk su devirdiler. Kanım dondu, vücudum tepeden tırnağa buz kesti.
      Hüseyin amca, dişlerini göstere göstere “Gördün mü nasıl hortladım!” der gibi alaylı alaylı yüzüme bakıyor.
      Kendimi toparlamaya çalışıyorum. Ancak “Hüs se yin amcaaa!” diyebildim, kekeleyerek. O da, başka birine demişim gibi, sağına soluna baktı; kimse yok, der gibi avuçlarını açtı. Sonra da siteme başladı:
- Senin arkadaşlıktan anladığın böyle oluyor demek! Üç aydır hasta yatıyoruz…



      Cenazene geldim ya, desem, olmaz.
      Sahi, bu amcanın adı ne ki? Yıllar sonra “Senin adın neydi?” desem, o da yakışık almaz şimdi.


av.mehmetonder@hotmail.com     



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.