Tablodaki Yüz
Rembrandt’ın derin altuni karanlıklara gömdüğü yüzlerden biriyle karşı karşıyaydın. Öyle sandın; adamın kalıplı, koyu giysiler içinde bakımlı, parlak, cilalı parlak yüzü müydü yoksa seni böyle yanıltan?
Rembrandt’ın derin altuni karanlıklara gömdüğü yüzlerden biriyle karşı karşıyaydın. Öyle sandın; adamın kalıplı, koyu giysiler içinde bakımlı, parlak, cilalı parlak yüzü müydü yoksa seni böyle yanıltan?
\*\*Öykünün özü: Her 'şey'in bir 'hata' olma olasılığı var. Değerler ve yaratıcılar değiştikçe 'hata'nın nitelikleri de değişir. Önemli olan 'hata'nın nedenini tespit edebilmektir. Eli kanlı ve aç insanlarla dolu 'bu dünya' bir 'hata'dır. Bu bağlamda bize düşen, en azından öyküdeki 'Hata' olabilmektir…
Hiç bu açıdan bakmamıştım olaya. Düşmanımın bu saldırısı her ne kadar mantıklı olsaydı da neticede o benim düşmanımdı ve delirtici zehirin özgürleştirici olabileceği düşüncesini kabul etmemeliydim. Ama bu sefer de bir gerçeği yadsıdığım için yara alacak, belki de bir daha hiç toparlanamayacaktım. Şu an için düşmanım benden daha
Tabutun üstünden ufka, gökyüzünün ve denizin maviyle buluştuğu yere doğru bir şey kanatlanıyordu.. BİR MAVİ KELEBEK…
Bir ayçiçeğinin gerçek öyküsüdür bu. Sarılı, siyahlı ve işveli bir ayçiçeğinin yalnızlık dolu, yüklemsiz öyküsü.
Yaprakların düşüş sesini hayal etti. Martıların sevişir gibi ağlamasını hayal etti. Bir çocuk uyandırdı onu. Islaktı, çöp kokuyordu. Para istedi. Ama tüm parasını serbest bıraktığı o kuşa vermişti. Nazikçe reddetti çocuğu. Arkasını döndü. Çocuğun ettiği küfürü duymamazlığa geldi. Yürüdü, yürüdü, hiç bir şey duymadan yürüdü.
Gazete yazarlarının yalan söylediği besbelli. Bırakın bir kez de senaristler anlatsın size Robert Metz’in gerçek hikayesini.
Her insanın hatasında aslında kendi hatalarımızın olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bunlar bizim de bir parçası olduğumuz insanlığın hataları ve hepimizin içinde aynı kusurlar var. Sırf biz de görünmüyorlar diye başkalarına kızamayız. A. Schopenhauer
Yazarın Zühreye Kanat Çırpmak adlı öyküsü üzerine bir deneme.
Babasının kolundan tutup eve sürükledi… Mehmet şaşkındı, içeri girdiler. Etrafa baktı, ev Sibel’in bıraktığı gibiydi, onun gibi kokuyordu, her duvarda onun fotoğrafı vardı. Salonun ortasında durdular. Mehmet “eksik olan tek şey sesin” dedi usulca. Barış kumandanın düğmesine bastı… “işte artık sesi de burada” dedi babasına.
İri, siyah gözlerini dünyaya açtığında küçük midilli
Gördüğü ilk şey gözlerini kamaştıran yoğun ışık kümesiydi...
Öyle bir zamanda yaşıyorduk ki,ne o aşkı, ne o Leyla'yı, ne de Leyla olmaya layık kızları bulmak çok zordu.Leyla çöllerden kaçıp diskoteklere düşerken, Ferhat dağları sanki, o saf,temiz sevgiler sel olup aksın diye delmişti.İnsan yüzünü bile görmediği yan yana gelip konuşmadığı, huyunu dahi bilmediği birine nasıl aşık olabilirdi?Çağ
Bu dağ mengene dağıdır
Tanyeli atanda van'da
Bu dağ nemrut yavrusudur
Tanyeli atanda nemruda karşı