Server Tanilli ve Onun Aydınlığı Üzerine
Server Tanilli, aydınlanma sürecinin en önemli çelişkilerini karanlıktan aydınlığa bilgece bir görev ve sorumluluk bilinciyle açığa çıkarmıştır.
Server Tanilli, aydınlanma sürecinin en önemli çelişkilerini karanlıktan aydınlığa bilgece bir görev ve sorumluluk bilinciyle açığa çıkarmıştır.
Ve eğer sorarlarsa;
Üzerinizde gezindğiniz o toprağın altında
Bugün kaybettiğiniz..
İman,ahlak,cesaret,iffet,azim,mücadele,sabır gibi değerlerin timsali
Tarihi abideler yatıyor dersiniz..
. Ve gözlerini kapat eteğinde Fıratın. Ruhunu güneşe emanet ederek dinle. Güneş yaksın, yürek kavrulsun, kulak görev üzere Evet şimdi dinle Fıratın her zerresini. Haykırışlarını duyarsın ehl-i sünnetin. Hüseyin, Hüseyinlerini duyarsın ve dahi Zeynebin.
Geçenlerde emekli bir doktor amcamız anlatmıştı. Doğuya mecburi hizmete atandığı günlerde bir mezraya hasta bakmaya gitmiş. Akşam yemek ikram edip misafir etmişler karlı havada. Saat 12’leri geçmesine rağmen ev halkının yatmadığını görünce, ‘Siz kaçta yatıyorsunuz ?’ diye sormuş. Evin yaşlı ninesi ‘Gece ikide buradan tiren geçer. Nadiren de
Dağları aşacak amacım yok!Bir sevdam vardı,o da unuttu gitti beni.Dağ da yok bu yüzden!..Yol derseniz ecel terim...
2007 de kaleme aldığım toplumsal içerikli önemli bir yazım ... Hala güncelliğini koruduğu ve günümüz bazı hadiselerine ayna tuttuğu için tekrar gündeme taşımayı uygun buldum.
‘Gözlerim Assos benim..’..Bulutlara uzatıyorum ellerimi../Ufukta incelen çizgiyle../ Lesbos (Midilli) geceden yazılan şiirini okuyor gökyüzüne../Güneş parıltısında sevişiyor deniz../
Uzun zamandır aklımda dönüp duranların bir kısmını sığdırabildiğim bir deneme.
Henüz sekiz -dokuz yaşımdaydım. Köyümüze gelen çerçiciden iki tane bilezik , bir çift de küpe almıştım bir gün. Ama kulaklarım delik değildi. Oysa ben, küpeleri takmaya can atıyordum. O halde, kulaklarımın delinmesi gerekiyordu. Bunun
Okulda kız öğrenciler yatılı kalıyordu. Onları yatağa şiirlerimle uğurlayacaktım. Benim için olduğu kadar, onlar için de farklı bir deneyim olacaktı. Doğrusu heyecanlıydım. Elime mikrofonu aldığımda ilk aklıma gelen, benim de bir zamanlar onlar gibi bir
Elimde değildi büyüdüm. Zengin olamadım, büyük adam olamadım. Bütün düşlerimi attım. Yerine seni koydum. Soma Treni yolcularını döküyordu istasyona. Makasçı Niyazi Son düdüğünü çaldı. Sen gittin. Çocukluğum bakakaldı ardından ağlayarak...
Eski bir demiryolcu çocuğu olarak babamdan, cumhuriyetin zor yıllarında demiryollarının tamir ve bakımında yaşadıkları zorlukları dinlemeyi çok isterdim. Ama bir ailenin ondördüncü çocuğu olmak bana bu ayrıcalığı tanımadı.
Psikolojisi absürd kaldırmayan bir zamana yüreğimden düşebilsem. Neyse ki hatırlıyorum, unutmak bir yanılgıdır çekip gidişine hayatın yağmurlar gibi. Modası geçmiş bir tezahür kaplar içimi. Söz verdim yaşayacağım kendimdeki seni...
Fâtih Sultan Mehmed Han İstanbul’u maddi olarak 21 yaşında fethetmeye muvaffak olmuştur.Zâten bu gerçeği de bilmeyen yok gibidir.Ancak onun asıl fetih yaşı bana göre 19’dur.
Yağmurlu bir İstanbul’du karşılayan beni.Alıp elimden bahtım kadar kara bavulumu buyur etti, Kızkulesi’ne karşı, yüreğinin en göz alıcı köşesine.Bir başka bakıyordu gözleri, elleri bir başka dokunuyordu saçlarıma, acıyor muydu bana?Gözlerimdek
nedendir bu sevmemek , sevmemekten midir ki bu hesapsızlık..
bir yerde bir terslik olmalı bu benim duygum olamaz, sevgi bitmezdi hani
kanbağı bile olsa bu duygular neden boş, hissetmemek de öle heder ki
isyan günlerinin şaşalı yaşamı gibi...