Sonbahar Soloları
Ömer Akşahan gazeteciliğini, felsefesini, edebiyat dilini belirlerken insandan yana oluşun ölçütlerini yazılarına da yansıtıyor.
Ömer Akşahan gazeteciliğini, felsefesini, edebiyat dilini belirlerken insandan yana oluşun ölçütlerini yazılarına da yansıtıyor.
İnsanın yarattığı en yüce değer sanat; onu ölümsüz kılan da yine insandır.
İnternet her şeyde olduğu gibi yazarlık konusunda da bir çığır açtı. Daha düne kadar ülke genelinde irili ufaklı yüzlerce gazetede köşe yazarlığı yapanların sayısı 700 kadar iken bugün bu sayı internet gazeteciliği sayesinde nereye ulaştığı kestirilemiyor.
Huriye Saraç’ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı anıroman yaşadığı acıların katıksız tam bir harmanıdır. Bunlar öylesine bir acı ki, her satırından doğan öfke seli okurun yüreğine akar; onunla özdeşleşir; yazarın çok naif betimlemelerinin peşinden öfkenin kara doruğuna çıkar.
Bu yazımı annemin babası Çanakkale şehidi Arif dedemin şahsında tüm isimsiz şehitlerimize adıyorum.
“Biliyor musun Ayçe Hanım, birbirini hiç tanımayan sanata eğilimli gençler, aynı şairi ya da yazarı sevmenin sonucu dostluk kurarlar, saygı dolu sevgilerle başlardı birliktelik.” dedi Haldun Taner. Doğruydu bu. Çok tanık olmuştum bu denli başlayan birlikteliklere.
Ödemiş’te çoğu kimse tarafından bilinmeyen bir leylek vakfının varlığını yıllar önce çıkardığımız Ödemiş Efe dergisinde yayımlamıştık. Bu vakfın amacı, çeşitli yollarla yaralanmış ve uçamayacak durumdaki leyleklerin bakımını üstlenmek ve onları iyileştikten sonra göç yollarına salıvermektir.
Öncülüğünü ve başkanlığını Mesut Tim’in yaptığı Köy Çocukları Kütüphaneleri Oluşturma Kültür-Sanat ve Dayanışma Derneği Türkiye’de 40000 köye kütüphane hedefiyle başlattığı girişimin altıncı ayağını bu kez Ödemiş Hamamköy’de gerçekleştirdi.
Binlerce kilometrelik yol bir adımla başlar diyen ünlü düşünür gibi böylesine kutsal bir yolun da bir adımla başladığı
AKP’li Belediye Başkan Adayı Mahmut Badem’in, “AK Karnem” adını verdiği ve Mehmet Eriş dönemini itham eden bir broşürü seçmenlere dağıttırması Ödemiş’te çok büyük bir tepkiye neden oldu.
Ödemiş, Küçük Menderes ovasının verimli tarım toprakları üstüne kurulmuş bir kent. Konumu gereği çevresindeki birçok ilçe, belde ve köyle bağlantısını büyük ölçekte karayolu, pek azını da demiryoluyla sağlamakta. Yörede hava ve su ulaşımı yok.
Seçimlerde henüz resmi propaganda başlamamış olmasına karşın adaylar yoğun bir çalışmanın içine girdiler. Ev ziyaretleri, esnaf ziyaretleri derken seçim büroları da bir bir açıldı. Bundan sonra ne mi olacak?
Geçen yüzyılın son çeyreğinden günümüze giderek hız kazanan sanal bir çağın içine sürükleniyoruz. Roma İmparatorluğunun Benhur’u, asil gladyatörler çağı yerini artık sanal gladyatörlere bıraktı.
Yazar ve sanatçı olmak her dönemde ve her ülkede zor olmanın ötesinde geri kalmış ülkelerde ateşten gömlek giymekle eşdeğerdir.
Osmanlı-Türk tarihinin iki dâhisinden biri Fatih Sultan Mehmet, diğeriyse Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk’ün daha I. Dünya Savaşı yıllarında kafasında şekillendirdiği cumhuriyet fikrini, silah ve siyaset arkadaşlarından uzaklaşma pahasına Türk ulusuna armağan etti.
Esasen derdim krize çare üretmek değil. İşin uzmanı hiç değilim.
Ama aşağıda soracağım soruya vereceğimiz yanıtta bazı ipuçları yakalanabilir.
Bu tür krizlerde gemisini sağ salim limana ulaştıran şirketlerin yapısı nasıldır?
“Kitap okumasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım” diyordu Mustafa Kemal ATATÜRK. Harp okulu yıllarında sürekli olarak “Eşitlik”, “Hürriyet” gibi kavramları anlatan kitapları yatakhanede kötü ışık koşulları altında okuyan ATATÜRK, savaş yıllarında yerleşik düzeni olmadığı için okumak için sürekli olarak yanında kitaplar bulundururdu.
“Kitap okumasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım” diyordu Mustafa Kemal ATATÜRK. Harp okulu yıllarında sürekli olarak “Eşitlik”, “Hürriyet” gibi kavramları anlatan kitapları yatakhanede kötü ışık koşulları altında okuyan ATATÜRK, savaş yıllarında yerleşik düzeni olmadığı için okumak için sürekli olarak yanında kitaplar bulundururdu.
İletişim kazalarına yol açan şeyin kendimize ayna tutmaktan kaçmak olduğunu size söyleyen biri olmuştur muhakkak.
KÖY ÇOCUKLARI KÜTÜPHANELERİ OLUŞTURMA, KÜLTÜR-SANAT VE DAYANIŞMA DERNEĞİ adı altında köylere ATATÜRK ÇOCUKLARI KÜTÜPHANESİ adı altında KÖY KÜTÜPHANELERİ kuruyoruz.
Kazandığın an kaybettin demektir. Çünkü kazanmak, aynı zamanda bir vazgeçiştir. İster bir piyango, ister yıllarca peşinde koştuğun bir makam ya da iş olsun, değişmez. Değişen yalnızca yeni bir katmanda yol alacak olduğundur. Kazanmadan önceki konumda artık olamazsın.
Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz..
Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar.
Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR!
İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim.
Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm.
Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız.
Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR!
Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M.E.B.ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir.
Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.
Ödemiş
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol
Kendime benzemeye çalıştım hep...