Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Oysa, kim tutuyor ki bizi? Aklımızı esir eden doğrularımız mı, zaafiyetlerimiz mi, yoksa ruhumuzun derinliklerinde kaybolmayı göze alamayan korkularımız mı? Hangisi? Doğru diye sığındığımız limanlarda mutsuz yüzlerle selamlaşıp, korkak hallerimizle birbirimize tebessüm eden bizler, özgür kalınca uçma refleksini yitirmiş kanadı kırık kuşlar gibi, sadece olduğumuz yerde çırpınıyoruz. Uçamıyoruz; kanadımız kırık olduğundan değil. uçmayı bilmediğimizden.. Öğretmemişler. Düşeriz korkusuyla, kendi başımıza da öğrenmeye çalışmıyoruz. Niye? Düştüğümüz zaman elimizden tutacak biri olmadığı için. Kaybedeceklerimizin korkusuyla özgürlüğümüzü, korkularımızın esaretinde, aklımızın ütopyalarında yaşamaya mahkum ediyoruz ve ilginçtir, böyle yapınca özgür olduğumuzu zannediyoruz. Aslında aklımızla bir olup, oynadığımız bu oyunu, ruhumuz pek yemiyor. Özgür olduğumuzu düşünmemizi sağlayan aklımıza rağmen, bize mutsuzluğumuzu hissettiren ve içten içe yorulan ruhumuz, aklımızla mücadele ederek kanat çırpmaya, bizi esir eden zaafiyetlerimizin, korkularımızın zincirlerini kırmaya çalışarak, bu esaretten kutarmaya çalışsa da, zamanla alıştığımız, bağımlı hale geldiğimiz zincirlerimizden de bizi vazgeçirebilmeyi beceremiyor. Olsun; biz özgür olmayı istiyoruz yine de.. Özgürlüğü, kimisi sevdiği tarafından ısıtılmış bir yatakta, bir kartvizitinin üzerinde yazan ünvanda ya da paranın sıcak yüzünde arar; özgürlük dediği şeyin bağımlılık olduğunu anlamadan. Arada bir yerlerde, özgürlüğü düşüncelerinde arayıp, haykıranlar olsa da, duyan olmaz. Bir de özgürlüğü duygularında arayanlar vardır ki, bunlar çoğunluğu sanatçı ruhlulardır; zamanla egoları tarafından teslim alınırlar ve oldukları yerde kanat çırpan gurubun liderliğini yaparlar. En vahimi ise, esaretin farkında olmayanlar., Kanat bile çırpamayanlar... Farkında değiller ki, özgürlük arayışları olsun. Sordum; "Özgürlük nedir?" diye.. Baktı yüzüme.. Hiç düşünmemiş. Aklı karıştı! "Ne saçma bir soru!" "Bu da nerden çıktı şimdi?" diyen sesin, aslında kendisine ne kadar yabancı olduğunun farkında değildi. "Özgürlük, önce ruhta başlar, akılda gelişir, yüreklilikte hayat bulur ve kendini mutlu hissedersin" dedim. Üstünde durmak istemedi. Boş gözlerle baktı sadece.. Düşündüm. İnsanın kendine yabancı olması ne tuhaf değil mi? Sanki başkasının bedenini, ruhunu taşır gibi.. Aklının ve ruhunun sesine sağır olmak.. Diyeceksiniz ki, "Biz duyuyoruz da ne oluyor?" "Zaafiyetlerimize, korkularımıza yenik düşmenin bitaplığyla olduğumuz yerde çırpınıyoruz." Doğru ya.. Siz de haklısınız! SAADET TOKSÖZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Saadet Toksöz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |