Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Sanırım Cuma günüydü. İnsanlar işlerini bitirmiş, kazandıkları paraları harcamak için tavşanlar gibi ürüyorlardı gece klüplerinde, barlarda ve kafelerde. Bende bu akımın bir parçası olarak, bu azgın nehrin akıntısında kendimi unutulmuş bir barda, elimde soğuk bir bira ile buluverdim. Kadınlar, kendilerini pazardaki sebzeler, meyveler gibi indirime sokmuş, güzel ve parlak bir şov yapıyorlardı. Sigara dumanı geceyi kaplamaya çalışıyordu, ışıkların arasında yalancı bir hüzme yaratıyordu. Garip bir etki bırakmıştı bende, gözlerim de buna dayanamayıp hafifçe yaşarıvermişti. Buğulu dünyamdan kurtulmak için ellerimi, gözlerimin yaşlarıyla ıslattım ve netliğe kavuştuğumda, karşımda bir ateş parçası gördüm. Sanki benim için dans ediyordu. Ateşi o kadar uzaktan kanımı ısıtmaya yetmişti, gözleri de vücudumun suyu olmuştu ; ince ince geziyordu üzerimde. Yavaş yavaş değişmeye başladığımı görebiliyordum. Bakışlarım değişmişti, kendimi o dişi için daha da güçlendiriyordum. Artık içinde olmak istemesem bile ateşinden kaçmayacağım bir oyunun içine giriyordum. Al yanaklı şehvet tarlaları içinde ona doğru hareket ettim. Her adımımda biraz daha derine iniyordum, onun derinliğine. Tanrı şahidim olsun ki böyle bir yaratık görmemiştim daha önce. Bu karanlık gecede, bütün loşluğa inat parlıyordu. Pırıl pırıl bir mücevher gibi sergiliyordu kendini bana. Bir an onun için bütün varlığımı, ruhumu verebileceğimi anladım. İyice yaklaştım. Hiçbir kaygım yoktu üzerimde veya hiçbir endişem. Kendimi yanında bir an çıplak hissettim. Ortalama değerim garip bir eğilim gösteriyordu bu ateş parçasına. Adını bile duymak istemiyordum. Ama bütün ruhumu ona emanet edebilirdim. Bu karmaşık düşünceler ve karmaşık müzikler içersinde uzanıverdim ona. Bir anda olan bu olay gecenin ilerleyen vakitlerine kadar devam etti. Boşlukta uçuşan tozlar gibiydik. Her yere itilebilir veya eriyip yok olabilirdik.Her saniye daha da çok yandığımı hissediyordum. Uyuşmuştum. Kadının şehvet oyunundaki küçük bir yol işaretiydim belki de. Bu geceki seçilen yol bendim. Sonra.... “Günaydın hayatım, dün gece gerçekten çok güzeldi” , dedi bana ateş yüzlü kadın. Bir an nerede olduğumu anlayamadım. Bulut gibi beyaz bir çarşafla sarılmış yorgun vücudum, hapsedilmiş gibi, basıklıktan kurtarmaya çalışıyordu kendini. Galiba olan olmuştu. Kahretsin, hatırlayamıyorum. Belki de içimde, gözükmeyen bir iblisin işiydi bu. Yo hayır, iblis o olmalıydı, evet evet oydu. Benden hafızamı alıp, bana zevk vermişti. Onun şehveti içerisinde yanmıştım. Yenilgi hissi, içime sülük gibi yapışmıştı, beni yiyordu. Ve bitirdikten sonra kendi kendini yok edecekti. “Neredeyim ben, dedim. Sen de kimsin, adın ne. Nasıl geldim buraya...?”. Yaptıklarıma anlam veremiyordum. Tamam, onun istemedim değil. Her erkeğin isteyeceği kadardı. Kendimi de suçlamıyorum ama bu yenilgiyi, güçsüzlüğü kabullenemiyorum. Hatırlayamamak da cabası. Anlıyorum ki ; yandım, yok oldum, eridim. Bu kadının şehveti beni yok etti. O kadar. Yenilgiyi kabullenmiş bir şekilde “Neyse boş ver, sana da günaydın...” , dedim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Düşünmekten vazgeçtim, kahvaltı etmek üzere mutfağa doğru gittim. Ateş parçası kadın, herhalde biraz önceki sorularımı düşünmüş olacak ki, herhangi bir bağ kaygısı olmadan bana söylenmeye başladı. “Ne bekliyorsun ki, seni istedim ve sen de benim bir parçam oldun. Ne zannediyorsun, evleneceğimizi falan mı düşünüyorsun. Sudan çıkmış balık gibisin...” dedi. Kadın kendini durduramıyordu. Güvencesi olan zevk ve şehvet silahlarını üzerine çekmiş ve beni yok etmeye hazırlanıyordu. Zehirlenen bir böcek gibi ölümü bekliyordum. “Sen de herkes gibi birisin, hiç birinden farkın yok, bunu anla!”, dedi. Son darbeyi de yemiştim. Yenilginin hazmıyla, ölü olarak evi terk ettim. Düşünceliydim, insanların karanlık yüzlerini sergilemelerine pek alışık değilim belki de. Barda kontrolümü kaybettiğime inanamıyordum. Bu beni, çileli denizlerin boğulmuş gemicisi yapmaya yetiyordu. Bir an onun insan olamayacağını düşündüm, kader benimle dalgasını geçiyordu. İçindeki ateş, bir insanda olamayacak kadar çoktu. Kudurmuş şehveti, o dumanlı barda cayır cayır yanıyordu. Ve sonunda da kendini yakacaktı. Bende, kendi tesellilerim ve yarım kalan hafızamla yavaş yavaş yandığımı hissediyordum. Uzun bir süre sonra, başka bir barda... Yaşadıkça görülen zevk labirentleri,iyi bir müzik ve dumanla dünyanın en güzel içkilerini yaratabiliyor. O kadını şimdi hatırlıyor da, ne kadar da normalmiş, herkes gibi nefes alan bir yaratık. Bir görseniz burayı, burada yaşananları, arka planı. Bir an geliyor ve bilinciniz size bütün cevapları vermeye yetiyor, soluk soluğa ulaşıyor size. Evet kafamı kaldırıyorum, yine bir sis var ve ileriye baktığımda başka birisi benim için dans ediyor. Sadece bu gece ve sadece benim için. Sonunda anladım, ufuğum açıldı. Kör adam görüyor artık, dünyanın koskoca bir tarla olduğunu. Etrafına baktığında gördüğü tek şey ; şehvet tarlaları. Al yanaklı şehvet tarlaları. Ve kendisi de bunun içerisinde yok olacak olan şehvet düşkünü bir adam. Lanetli zamanda, lanetli topraklarda doğan, herkes gibi şehvet düşkünü olan, sade, yalın bir adam...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nazmi Ünar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |