Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
Bildiğiniz gibi kadın erkek ilişkisinde gelinen son nokta serbest ilişki.. Artık evlilikler bile bu çerçevede yaşanmaya başlandı. Bu serbest ilişkiden ne anlamalıyız? Bu tarz ilişki içinde olanlara sordumsa da hala anlayabilmiş değilim. Genelde söylenilen şey, kimse kimseye karışmıyor, sorumluluk taşımıyor, canları isterse bir araya geliyor, istemezse başkalarıyla bir araya geliniyor şeklinde tanımlamalar var. Hatta evli çiftlerin “swing” adı altında birbirleriyle cinsel fantezilerini yaşaması, günümüzde hızla yaygınlaşan bir trend halini almaya başladı. Bunda anlamayacak ne var? Diyeceksiniz. Evet, anlamıyorum. İnsanları bir araya getiren beğenme duygusunun sadece cinsellik sınırları içinde kalması, aynı zamanda duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaması insanın doğasına aykırı bir durum olduğunu düşünüyorum. Bizler hayvanlar gibi içgüdüsel olarak çiftleşip, üreyen canlılar değiliz. Bizi hayvanlardan farklı kılan aklımızın yanı sıra, aynı zamanda duygularımızdır. O zaman nasıl oluyor da sadece cinsel dürtülere bağlı ilişkiler tercih ediliyor? Bu sorunun cevabını sosyo-kültürel değişimin ve ekonomik rekabet koşullarında aynı zamanda bireyse özgürlükler adı altında popüler kültürün insanları iki ayaklı hayvanlar haline dönüştürdüğü tezinin doğruluğu ekseninde tartışmamız gerekiyor. Modernizmin kendi içinde varılan sınırların sonrası, o sınırlardan itibaren geriye dönük bir kökten sorunsallaştırma girişimi ve yeniden değerlendirme çabası olarak belirtilen duruma postmodernizm deniyor. Postmodernizm, belirli bir durum içinde ve olumlu ya da olumsuz anlamda modernizmden farklılaşan, tüm siyasal ve maddi/toplumsal değişimleri, öte yandan düşünsel ve kuramsal ürünleri ve kültürel pratikleri kapsayan bir formülasyondur. Postmodernizmin insan ilişkileriyle ne ilgisi var? Diyeceksiniz. Aslında çok ilgisi var. Modernizm ve post modernizm arasındaki farkı incelediğimiz zaman, toplumsal eğilimleri yönlendirici etkisi itibariyle karşımıza çıkmaktadır. Modernizm, aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, teolojiye karşı bilimi ön plana alan bir düşünce sistemidir. İlerlemeye inanır. Akıl ve bilimi ilerlemenin aracı olarak görür. Postmodernizmde ise, önemli olan daha doğru bilginin araştırılması değil, doğruluk kategorisinin işleyiş mekanizmalarının deşifre edilmesi ve bu bağlamda yeni doğrularının oluşturulmasıdır. Genel ahlaksal anlayışlar ve ilkeler postmodernizm içerisinde geçerliliğini yitirmiştir. Ahlaksal normların kaynağı yaşanan koşullar, çağın gerekliliğidir. Postmodern etik, modernizmin evrensel ve sabit ahlak ilkelerinin geçersizliğini göstererek, genel ahlak ilkelerini görelileştirir. Dinden sonra bilimin de egemenliğinin yıkılmasıyla “her şey uyar” noktasına varılmıştır. Günümüzde yaşanan en önemli sorunların başında, toplum tarafından kabul görmüş ahlaki doğruların sorgulanması ve bu doğruların sorunsallaştırılmasıdır. Toplumsal ve siyasal söylemler ve uygulamalar bireysel özgürlükler ya da demokrasi adı altında toplumsal ve siyasi eğilimleri yönlendirmekte ve bireyleri arayış içine sokmaktadır. Kapitalizmin bir sonucu olarak sadece tüketici haline dönüştürülen insan, materyalist zihniyetlerin empoze ettiği bireysel özgürlükler adı altında doyumsuz hale getirilmiştir. Bireyler materyalist zihniyetin etkisiyle elde ettiklerinin sürekli bir üst modelini talep eder olmuştur. Bu durum ister istemez kadın erkek ilişkilerine de aynı şekilde yansımaktadır. İnsan ihtiyaçlarının ve özgürlüklerinin sınırsız hale getirilmesi, kişiyi hem psikolojik hem de ekonomik açıdan büyük bir yük altına sokmaktadır. Özellikle de sosyo-ekonomik gelişimini tamamlamamış toplumlarda postmodern anlayış, birkaç beden büyük gelmektedir. Feodal bir topluma postmodern anlayış formatlamaya çalıştığınız zaman, modernizmin ötesi olarak algılanan şey, eşcinsellik, çok eşlilik, ya da ensest ilişkileri onaylamak şeklinde gelişiyor. Eğitim ve kültür düzeyi henüz modernizmi yakalayamamışken, bir üst seviyeden yaşam modellerinin empoze edilmesi aynı zamanda insan psikolojisine de ciddi hasarlar vermekte ve insanları mutsuz kılmaktadır. Epiküros M.Ö. 4. Yüzyılda antik yunanda kurduğu okulda insanın acıdan kaçınması ve mutlu olabilmesi yolunda gerekli bir koşul olarak dostluğu önermekteydi. Maddi olarak bir kap yemek ve barınacak bir çatı altı maddi olarak yeterliydi. Ancak dostluk, insanın mutlu bir yaşantı geçirmesi için önemliydi. Ne büyük öngörü.. Modern zamanların rasyononalitesi insan mutluluğunun doyurulma biçimlerini oldukça değiştirmiştir. Liberal-demokratik toplumda hem vicdan hem de toplum, yasalara karşı gelinmemesi kaydıyla ahlaki düzenin hamisi olmaktan çıkmıştır. “Herkesin, herkesi sevemeyeceği”, “önceliğin şahsi çıkarlarda olması gerektiği, öncelikle kendini değil başkalarını düşünen insanın safça hareket ettiği” günümüzün popüler mottaları olmuştur. Beşeri ilişkilerin rekabet ve üstünlük egoları üzerine şekillenmesi çok küçük yaşta başlıyor. Kardeşler arasında, okulda, mahallede, iş hayatında sosyal çevrede, hatta kadın erkek ilişkilerinde materyalist, egosantrik davranış biçimleri ilişkinin temelini oluşturduğu için, duygusal ya da vicdani değerlerin zayıflığı yönünde ortaya çıkan kalabalıklar içinde bireysel yalnızlıklar maddesel tatminlerle doyurulmaya çalışılıyor. Bağlanma duygusunun insanın özgürlüğünü sınırladığı düşüncesiyle, daha doğrusu korkusuyla, duygusal formların bir alt kültür olarak benimsenmesi, aynı şekilde sorumluluk duygusunun da özgürlükleri sınırlayıcı özelliği bakımından yaşanan her türlü ilişkide birbirlerine karşı gelişebilecek sorumluluk duygusunu ortadan kaldırıcı formüller aranması postmodernizmin üst medeniyet öngörüsü içerisinde sunduğu bu yaşam modelleri güçlü ama mutsuz ve yalnız insanlar topluluğu meydana getirmektedir. Günümüz insanının yukarıda yaptığımız değerlendirmelere bakacak olursak mutluluğu büyük ölçüde maddi refaha dayandığı görülmektedir. Cinsel duyguların geçmişte olduğu gibi din ve töre yoluyla bastırılmadığı, ekonomik ve fantezi yolu boşlatılmaya açık kılındığı görülmektedir. Bu görünen saldırganlığın “ince bir biçimde” arttığı anlamına gelir. Evet, “ince bir biçimde artmaktadır” zira kan dökülen savaşların yerini kan dökülmeyen ama “ruhu inciten tüketim savaşları” almıştır. Vicdan postmodern zamanlarda Freud’un öngördüğü gibi kişinin cinsel ve saldırgan fantezilerini denetleyen ve yasaklayan bir yapı olmaktan çıkmış, kişinin diğer bireylere göre ekonomik statüsünü ölçen bir aygıt haline gelmiştir. Özgürlükleri sınırladığı düşüncesiyle aşık olmak yada evlenmek günümüz postmodern insanının en büyük fobisi haline dönüşmüştür. Özgürlüğün sorumsuzlukla bir ilişkisi var mıydı, yoksa özgürlük aslında kendini her şeyden sorumlu hissedip, mücadele verebilme gücü müydü? Bence, öncelikle herkese kendi içinde bu sorunun cevabını aramaya çalışarak, bir çıkış yolu bulmaya çalışabilir. Sevgiden korkmayın. Sevgi insanı yüceltir. Sevgiyle kalın. SAADET TOKSÖZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Saadet Toksöz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |