Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Önce bir düdük lazım bize ama parasını ödeyip çalmayı hak edecek birsi de olmalı ki parayı veren düdüğü çalar klasiğini de diyebilelim bizde dimi ama. Önce müşteri, sonra düdük, en son tencere ile birlikte kapak lazım bize. Müşteri hazır zaten bizim Hatçe teyze, dizi izlerken hep yemeğini ocakta unutup yakan Hatçe teyze. O kadar sever ki dizi izlemeyi sormayın gitsin, hangi dizi hangi saatte, hangi kanaldaları geçtik reklam aralarını bile biliyor en ince hesaplamalarıyla ve ayrıntılarıyla. Hayatının yaşamsal ihtiyaçlarının hemen hemen tümünü bu reklam aralarında gidermektedir. Ayıptır söylemesi utanmasa, utanmayı da geçtik imkânı olsa tuvalete televizyonla birlikte gidecek. İş böyle olunca düdüklü tencere şart, akşama yanmamış yemekler yiyebilmek için. Uzun uğraşlar sonucu bir düdük bulduk sonunda, her pişmişi görünce ötüp duran, sus dedikçe daha çok konuşan, her lafa maydanoz olup yemeğin tadına tat kattığını sanan, uzun ötüşlü denizli horozuna benzeyen düdük mü düdük bir düdük işte. Düdüğü bulmanın rahatlığıyla oh be değip arkamıza yaslanıp; Sonunda yemeklerin yanmayacağı bir düdüklü tencere yapabilmenin hayalleri içinde ve rahatlığıyla bir sigara yakıp, kutlama amaçlı bir kadeh viski doldurup yavaş yudumlarla yudumlarken ve derin nefeslerle dumanlanırken aklımızda bir soru işareti beliriverdi. Tencereye adaptasyon nasıl olacaktı ki uyum içinde çalışsın düdüğümüz, yemek piştiğinde pişti diye ötsün, öyle pişmemiş yemeğe de ötüp yarı pişmiş, yarı çiğ yedirmesin bize oldu demesiniz güveni ve rahatlığıyla. En çok üzerinde düşündüğümüz ve çalıştığımız bu planın sonucunda elle tutulabilir bir şeyler oluşmuştu kağıt üstünde fakat yinede bir gariplik vardı uygulamada. Olur olmaz yerde ötüp duruyordu sıçak görüp su kaynatınca tencere. Yemekler hep önümüzü yarı pişmiş yada hiç pişmemiş geliyordu ki sonunda kızdık haliyle, ne biçim düdüksün sen diye söyleyiverdik seslice. Bu seferde alındı hiç ötmez oldu, oysaki tavuk koymuştuk tencereye, hem de ne hayallerle… Akşama tavuk yiyecektik de Hatçe teyze yine dizilerine dalınca, bizim düdükte ötmeğince kömür mü kömür oluvermişti bizim tüğü yolunmuş tavukcaz. Bunun üzerine yine üç beş arkadaş bir beyin fırtınası yapıverdik acilen, akşam yemekleri kömür olmasın, boğazımızdan pişmiş sıcak bir yemek geçsin, hem de Hatçe teyze dizilerinden mahrum kalmasın diye. Uzun uzun düşündük, gün yetmedi gece yarılarına kadar düşündük. Sonunda ben buldum sloganıyla fırlayıverdi bizim düdük denizli horozu nidalarıyla. Haliyle güldük, güldük, güldük... yine güldük. Ne buldun diye sorasımız olmadığından hep birlikte söyleyiverdik heyecandan dütdürü dütdürü düt diye öten düdüğe “BUDA SANA KAPAK OLSUN”.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sinan Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |