Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Atomun bölünebildiği ile ilgili bilgiler yaygınlaşırken bu bilgi pratik olarak ilk nasıl kullanılmış bilirsiniz. Bu, sizin de geçmişinizde yer alan eski bir bilgi: Atom bombası! Beyinlerden anıların belirli özellikler taşıyan dış ortamlara ışınlanması ve bunların da başka kişilerin beyinlerine ışınlanabilmesi, atomun bölünmesi kadar temel bir gelişim oldu. Bu konudaki en eski çalışmalar, bölünmenin çok kısa bir zaman öncesinde Amerika’da gerçekleşti. Ama bilgiler uzunca bir süre boyunca tek bir kişinin tekelinde kaldı. John Seafarer insan beyni üzerindeki çalışmalarıyla dünya çapında tanınan ve her biri küçük sayılabilecek onlarca buluşu olan bir bilim adamıydı. 2010’lu yıllarda üniversitelere bağlı olarak sürdürdüğü çalışmalara son verip kendi araştırma bütçesini kurup yönetecek konuma gelmiş bulunuyordu. İmkanlarını önemli ölçüde daraltacak böyle bir girişimde bulunması o dönemler hayli garip karşılanmış. Sonraki gelişmeler, çok önemli bir buluşun eşiğinde olduğunu fark edip bunu kendine saklamak için bu yolu tercih ettiğini gösteriyor. Seafarer, aksi bir insanmış. Beraber çalıştığı ekipler çok hızlı erozyona uğradığı halde, bilimsel başarısı kabul gördüğünde onunla çalışmak için insanlar yine de sırada beklermiş. Üniversitelerden bağımsız olarak kişisel bir yola girmesinin, meşhur aksiliğine bağlandığı için çok dikkat çekmediği sanılıyor. Daha 40 yaşlarında, genç sayılabilecek bu bilim adamı –sonradan ortaya çıktı ki- soyunun Vikinglere dayandığını düşünüyordu ve yirminci yüzyıl diktatörlüklerinin ardından ortaya çıkan ‘yumuşak’ demokrasi ona göre değildi. Yer altı araştırmalarına başladığında kendisine Egill demeye başladı ve Egill ufak bir cemaat oluşturdu. Daha kişisel yoluna sapmadan önce John herkesten gizlediği bir çalışmada ölümü deneyimlemişti. Ölümcül hastaların beyin faaliyetleri üzerine uzun zamandır süren çalışmalarıyla onların deneyimlerini bir siluet gibi de olsa, dış ortama almayı ve kendi beynine ışınlamayı başarmıştı. Bu deneyim John’u öldürdü ve Egill’i diriltti. Onlarca ölümü birkaç senelik bir süreçte kendi beynine ışınlayan John, her denemenin ardından biraz daha Egill oluyordu. Herbiri geri dönüşsüz şekilde ölmesiyle sonuçlanabilecek bu deneylerinde, bir insanın gerçek olarak yaşadığı deneyimi bir başka insanın beynine ışınlama konusunu iyice geliştirdi. Aştığı en önemli zorluğun, bu deneyimi kendi yaşıyor/yaşamış gibi bir beyne ışınlarken o beynin ait olduğu vücutta bu deneyimin fiziksel karşılıklarının gerçekleşmesini engellemek olduğu söylenir. Bir örnekle açıklarsak: Kolu kopan bir insanın beynindeki bu deneyimi bir başka insanın beynine ışılarsanız, o kişinin de kolu kopar. Fiziksel bir etken olmadığı halde! John Egill’e dönüşürken giderek daha keskin deneyler yaparak, aktarılan deneyimin fiziksel varlığa etkisini de –bir devreyi geçici olarak temassız bırakmak gibi- devre dışı bırakmanın yolunu buldu. Sonra Egill kendine bir suç örgütü kurdu. Örgüt mensupları zaten suça bulaşmış olan kişilerdi. Kimleri ağına alacağını dikkatle çalışıyor, aday kişilerle ilgili geniş dosyalar oluşturuyor ve sonra onları öldürüyordu. Ama bu, sanal bir ölümdü. Bir yandan biriktirdiği gerçek ölüm deneyimlerinden seçtiği kişiye en uygun olan, kabullenebileceği bir tanesini adayın beynine ışınlıyordu. Tabii bunun için adayı önce kaçırması ve trans haline getirmesi gerekiyordu. İlgili ölüm deneyimini sadece beyninde yaşayan ama gerçekte ölmemiş adayı transtan Egill uyandırıyordu. Ölümden dönen kişinin Egill’i bir yarı tanrı gibi görmesini garipsememek gerekir. Bunu sağlamak için gerekli atmosferi sağlamakta da Egill giderek ustalaştı. Egill asıl amaçlarına ulaşmak için gerekli basit parasal imkanları ve güçleri elde etmek için küçük çaplı operasyonlar yapmaya başladı. Yeterli bir ‘ölüler çetesi’ oluşturduktan sonra ise, asıl hedefine yöneldi: İçinde yaşadığı başta olmak üzere ‘insanları zayıflatan, güçlerini körelten, dünyayı bir böcekler gezegenine dönüştüren’ ‘yumuşak demokrasileri’ yok etmek! Egill tarihin gördüğü en korkunç anarşistlerden biriydi. Zaten ölmüş ve Egill tarafından geri diriltilmiş olduğunu düşünen bağlıları Egill tarafından beyinlerinde oluşturulan türlü türlü başka havuç ya da sopa deneyimlerin de yardımıyla son derece tehlikeli olmaya başladılar. Egill, mesela Eyalet Valisine suikast planlıyor. Önde gelen müritlerinden birine bu suikasti yaptırıyordu. Suikasti, katil biraz gecikmeli yakalanacak şekilde planlamaya dikkat eden Egill, arada geçen birkaç dakikalık sürede katilin beynindeki bu suikast deneyimini bir kapsüle aktarıp alabileceği önceden planlanmış güvenli bir yere koymasını da sağlıyordu. Egill’in müritleri teslim olurlarsa Egill’in kendilerine ulaşamayacağını ve hapiste çürüyüp gideceklerini, ama ölürlerse Egill’in onları yeniden dirilteceğini düşündüğünden hiçbiri canlı yakalanamadı. Ölen suikastçinin yaptığı suikastle ilgili anı kapsülünü elde eden Egill bunu başka bir müridinin beynine ışınlıyor, böylece etrafında suikastler işleyip kurtulmuş olduklarını düşünen kişiler oluşturuyordu. Bunları da sonraki suikastlerde kullanabiliyordu. Normal bir zamanda olsaydı Egill’in bu kadar gemi azıya alması mümkün olmazdı. İlk başlarda zaten Egill son derece temkinli hareket ediyor, kafasındaki anarşist planları uygulamaya cesaret edemiyordu. Sadece ufak tefek denemeler ve küçük çaplı suçlarla teknik ve taktiklerini geliştiriyorken, Amerika dolar, emlak ve petrol opsiyon piyasalarında birbirinin etkisini çığ gibi artıran krizleri yaşamaya başladı. 1929’dakinden bile çok daha kötü ortam şartları oluşmuştu. Kurt, puslu havayı sever ya, Egill’e de gün doğmuştu. Suikastlerine başladı. Ülkenin birleştirici ve lider rolü oynayabilecek herhangi birine ihtiyacı en üst seviyelerdeyken, bu tür olası liderler tek tek avlanıyordu. Egill’le ilgili yok edilmemiş bilgilerden ulaşabildiğim kadarını Mustafa’ya da aktardım. Bunlar tutarlı bir tarihçe oluşturmak için yeterli değil. Ama bir hikayeye ilham kaynağı olabilir. Belki de bakarsınız Egill’in hikayesini ileride Mustafa’dan dinleme şansınız olur. (2053'te yaşayan Kamil Asma'nın dilinden, Yazar: Mustafa Acungil)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Acungil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |