"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Yoksa herkeste mi aynı hastalık var,anlayamadım… Ama yaşadıklarımdan sonra bende oluşan, sevgi yoksunu bir toplumda yaşadığımız kanısıydı… Ama bir dakika… Kim bilir? Belki de ben sevilmeyi bilmiyorumdur. İyisi mi yazıyı okuyup siz karar verin… Bundan birkaç gün önceydi. Sabah kalktığımda boğazımda bir farklılık hissettim. Daha önce defalarca yaşadığım bu rahatsızlık aslında beni esir almaya hazırlanan,halk arasında oldukça yaygın bir hastalığın ilk sinyaliydi. İlk önce kötü düşünmek istemedim ama olmuyordu işte yutkunamıyordum ve sanırım artık çok geçti dün gece -mecazi tabirle- şifayı kapmıştım ama bu çok kötüydü çünkü çok önemli ve bir o kadar da zor bir dönemdeydik ve bu dönemde hasta olmak bana çok şey kaybettirecekti. Ben birkaç gün içinde yaşayacağım zor ve sıkıntılı günlerin buhranını ve stresini yaşamaya başlamışken tek çare olarak durumumu en yakın arkadaşıma açtım. E,ne de olsa arkadaştık,her sıkıntımızı birbirimize anlatacaktık. Hem ben onun evinde misafirdim şimdi,yani işi biraz daha çevirsek suç onun üstüne bile kalabilirdi. Bu rahatlıkla anlattım durumumu. Ne yapacağımı,bu kritik dönemde hastalıkla nasıl başa çıkacağımı da sordum ona. Ne de olsa hem dert ortağım, hem de akıl hocamdı benim canım arkadaşım. Ne tepki verdiğini merak ediyorsunuzdur herhalde ama yazının başında yazdıklarımdan, tepkisinin beklediğim tarzda olmadığını da tahmin etmişsinizdir… Aslında çok bir şey beklemiyordum ben ondan,hatta benim için bir şey yapmasına bile gerek yoktu. Hastalığımı kabul etse, o bile yeterdi…Ama yapmadı canım arkadaşım, bana söylediği tek cümle şuydu; ‘Hastayım dersen hasta olursun’. Ortada, cascavlak duran bu öğüt aslında bir geçiştirmeden ibaretti. İşin aslı onu böyle tepeden inme bir sorunla meşgul etmemi istemiyordu,bende istediğini yaptım ve bir daha hiç açmadım ona bu konuyu… Peki burada bitti mi benim hastalık hikayem, hayır hayır, daha yeni başlıyor… O gün, arkadaşımın da tavsiyesine uyarak kendimi sağlıklı gibi hissetmeye gayret ettim. Tek sorun yutkunamamak ve hızla yükselen ateşimdi. O gün başka kimseye açmadım hastalığımı ama ya ertesi gün… Sabah kalktığımda ağzım, burnum doluydu, nefes almakta bile güçlük çekiyordum. Gece beni esir almıştı bu sinsi hastalık ve artık çok geçti… Yatağımdan kalkıp, lavaboya gittim ve sonrasında herkese anlatmaya başladım hastalığımı. -Hastayım ya… -Fena hastalandık arkadaş… -Ateşim var… Sesim de kısılmak üzere… -Of ya… Çok hastayım. Aldığım cevaplar; -Salgın varmış… -Sık dişini, bir şey olmaz. -Biraz yat, dinlen geçer. Ya da sadece sükût… Sonra hastaneye gittim. Ne de olsa doktorlar anlardı beni. Hemen anlattım dertlerimi. Doktor hanım duyarlıydı bana karşı, en azından hastalığımı fark ederek maskesini taktı… Bu iyi mi yoksa kötü mü oldu bilemiyorum ama hastalığımın kabul edilişinin bir göstergesiydi. Beni kısaca muayene ettikten sonra söylediği cümleyi ise çok duymuştum; -Salgın var bu aralar… İlaçlarımı alıp eve gittim. Yanlış olduğunu biliyorum ama hırsa kapılıp, ilaçları üçer-beşer içtim. Ama nafile… Hiç faydası olmadı, ben bu hastalığı daha çok çekecektim. Hastalığı çekerdim çekmesine de şu insanların umursamazlığı yok mu,işte ona dayanamıyordum. Umursamazlığı da bırakın haydi,ya dalga geçmeler. Bir arkadaşımın ‘Hah…İşleri yapmamak için bahanen oldu’ demesi çilden çıkardı beni ve o hasta halimle bastım azarı… Sonra…Sonrası daha da zor. Ateşim çok yükseldi, halim kalmadı. Nedendir bilmem ama hastayken sürekli ‘Hastayım’ demem rahatsız etti insanları. Ne yani,yalan mı söyleseydim? Ben hastayım dedikçe onlar umursamadılar. Bazıları da ‘ Sen hastalık hastasısın’ deyiverdi. Hastalığımın sanırım 3.günüydü ki,en zor gündü ve sesim tamamen kısılmıştı. Evet,hiç konuşamıyordum ve artık ‘Hastayım’ da diyemeyecektim. Diyemedim ama konuşamadığımı nasıl ifade edecektim. Buldum birkaç yol ama tepkiler benzer şekilde umursamazdı; -Konuşsana abi, neden kâğıda yazıyorsun… Konuşabilseydim herhalde şunu derdim; -Hiç... Bu gün oyun oynamak geldi de içimden… Tabii onu da diyemedim ama karşımdaki bana, benim yaptığım gibi kağıda yazarak cevap vermeye kalkınca, onun da zeka seviyesini anlamış oldum. Velhasıl, kendi çabalarım ve Rabbimin yardımıyla hastalığı atlattım. Şimdi iyiyim ve hastalığımı görmezden gelen insanlarla da eskisi gibi dostuz… İyi gün dostuyuz… Sağlıklı gün dostu… Ben mi garibim… Benim dostlarım mı garip… Yoksa toplum olarak hepimiz mi garibiz? Hastalara sadece ölümcül hastalıkları olduğu zaman mı ilgi gösterilir ya da hastalıkları bulaşıcı olunca mı ilgi gösterilmez… Benim iyice kafam karıştı, var mı bana yardımcı olabilecek?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Gökner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |