Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Yüce Allah’ın adıyla selamlıyorum sizi... Hayatı sorgulamak... Şu iki kelime kendi içerisinde öyle hazineler barındırıyor ki... Bitmez tükenmez anlatmakla... Sorumsuz dediğimiz insanlarda bile vardır,hayatı sorgulamak... Peki nedir hayatı sorgulamak dediğimiz şey? Anne rahmine düşüp, bir kan pıhtısına, ondan bir tutam et parçasına dönüşüp bize ruh üfürülmesinden tutunda, ilk emeklediğimiz ya da yürüdüğümüz, insanoğlu olarak konuşmaya başladığımızdaki ilk cümlemiz, çocukluk dönemlerimiz, ardından ergenlik çağıyla beraber gelen gençliğimiz ve ona paralel giden ideallerimiz, umutlarımız, hayallerimiz ve başarısızlıklarımız; sonrasında olgunlaşmaya başlamamız... Aynı ilkbaharda yeşerip filizlenen tomurcukların, koca gövdeli ağaçlara dönüşmesi gibi... Belki bir manada anne ve babamızı haklı görmeye başladığımız zamanlar...Aslında annemde, babamda olgun ve tecrübeli insanlar dediğimiz vakitler... Belki hayatı sorgulamak bir mânâ da anne ya da baba olduğumuz ya da olacağımız anlarda gizli... İnsanları anlamak için çaba harcadığımız zamanlarda... En sevdiğimizi diğer aleme uğurlayıp, düşüncelerimizle baş başa kaldığımız zamandır belki de hayatı sorgulamak... O da bir zerreydi, sonrasında tomurcuk, ardından filizlendi, yavaş yavaş büyüdü ve meyve veren bir ağaç haline geldi, ama zaman o meyve veren ağacı da devirmeye yetti ve o şu an yine bir zerre; dediğimiz anlardır belki de... Olgunlaşıp meyve vermeye başladığımız da hayattaki diğer tomurcuklara bu meyveleri dağıtmayı düşünmektir kim bilir? Tıpkı anne, baba ve diğer büyüklerimizden gördüğümüz gibi... ’YAŞAM BİR FEDAKARLIKTIR, ONU HERKESE SUNUN’ dendiğini düşünerek yaşamımız adına fedakarlık yapmamız mıdır yoksa hayatı sorgulamak? Yoksa çevremizdekilerin acılı anlarında ve geçirdikleri zor dönemlerinde yanlarında olmayı istemek ve onlara yardımcı olmak mıdır? O güzelim Kutsal Kitapta bildirilen muhteşem ayet-i kerimeyi ‘SİZİN EN KEREMLİNİZ ALLAH’TAN (C.C) EN ÇOK KORKANINIZDIR, TAKVACA EN YÜKSEK OLANINIZDIR’ düşünerek hayatına çeki düzen vermek ve takva sahibi olmaya çalışmak mıdır? Bizim iyi günümüzde de kötü günümüzde de yanımızda olan ve bize destek veren dostumuza muhabbet duyup, bende onun için ne yapabilir ve onu ne şekilde mutlu edebilirim demek midir? Hayat adına yapılan yanlışlara cesur ve mertçe -Bu yanlıştır, doğru olanı hep birlikte öğrenelim ve uygulayalım’ diyebilmek midir? Hayatının en mutlu anında, mutsuz olan insanları düşünebilmek ya da en mutsuz olduğun bir anda mutlu insanları düşünerek kendine çeki düzen vermekte olabilir mi hayatı sorgulamak? Ne dersiniz? Ve... Meyvelerinizi dağıtıp, olgun bir ağaç olduktan sonra tekrar bir zerreye dönüşmeyi beklerken -Elhamdülillah güzel bir süreçti geçirdiğim; demek mi yoksa -Ne yazık! Çok daha fazla meyve dağıtabilirdim, deyip üzülmek midir? Bu ve buna benzer öylesine çok sorular sorabiliriz ki benliğimize hayatı sorgulamak adına...Çok hoşuma giden bir soru ve cevabını daha paylaşmak isterim sizlerle son olarak... Yaşam bizi deniyor mu dersiniz dostlar? Eğer deniyorsa o zaman inanın bana hepimiz de yaşamın en olgun öğrencilerindeniz... Yaşam bizi her an deneyecektir, hiç şüpheniz olmasın. Hepimizde biliyoruz ki Yüce Allah bizi bu dünyaya kendisini tanımamız için gönderdi. Kutsi hadiste de belirtildiği gibi: ’Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim’ buyuruyor Yüce Allah... Şu koca kâinatın ve her şeyin yaratıcısını tanımak ve bilmek bizim şu aciz beyinlerimizle çok kolay değil tabii... Ama zorda diyemeyiz. Bize gönderilen büyük bir âbide ve kutsal bir mektup var. Bunlar incelendiğinde yaşamın bir oyun olmadığını açıkça görüyoruz. Aslına bakarsanız bütün mahlukatı yaratanı tanımak adına yaşam bize sunulmuş muhteşem bir hediye... Daha ne bekliyoruz ki? Neden o hediyenin ambalajını bir an önce açıp, içindekiyle o güzel hediyeyle meşgul olmuyoruz? İnanın bana ambalajı çok da mühim değil... Asıl önemli olan hediyedir... Gelin o hediyeyi incelemek ve onu tatmak için başlayalım hayatı sorgulamaya... Geç bile kaldık değil mi...?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülsüm Özgüven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |