Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
naif ve kırılgan ama o belirgin sesiyle içli bir tuluat olup çıkıyordu. sahnedeki halini gördüğümde henüz çocuktum. gençten alımlı bir beyefendi havailikten uzak icra ettiği sanat müziğinin ağırlığına yaraşır bir sakinlikle mest ederdi hepimizi. o zamanlar kanal tek, siyah beyazlı yıllar. bizden yaşça büyük kızlar kuşkusuz hayranlıktan öte aşıktılar o genç sahne insanına. siyah beyaz ekranın önünde renkli rüyalara dalar, adeta iç geçirdiklerine o tıfıl aklımla şahit olur sık sık nereye birader dayanamz koyverirdim sonunda kahkaha nehrine gürül gürül. o vakit komşu kızları hafiften alınmış kızmış gibi yarım baş dönmesiyle bakıp ufalardılar beni. zaman geçtikçe sanat müziğine ki erbabı sanat musikisi der, zamanın züppe ve şöyle yüzeyden bir ürperti tesiri bırakarak geçip giden ve çok geçmeden siz şöyle anlayın köşeyi döner dönmez kaybolup yiten müzik türlerinden fersah fersah uzak oluşuna, soyluluğunu ve vakarını yitirmeyişindeki o sarsılmaz mucizesine daha çok kapıldığımı söylemeliyim. belki de mistik ve hassas ruhuma çok ta tercüman olmuş olmasındandır bu derin alaka. Ama durun ötesini diyeceğim sizlere, ondaki sözü derinden kavrayan nağmesinin bir tüy gibi ruha dokunuşunu, sanat musikisini başlı başına neredeyse insanlığımızın garantörü ilan edeceğim. Neyse asıl mevzudan uzaklaşmamak gerek. geçenlerde bir televizyon kanalında o bir zamanların haza beyefendisini, sanat musikimizin müstesna icracısını görünce elimde olmadan siyah beyazlı yılların o hüzün dolu çocukluğuma geri döndüm. bir yandan da gözümü televizyondan ayırmıyorum tabi. ben hülyalı bir hatıra tünelinde yol almışken bir de ne göreyim el an. devasa bir hayal kırıklığı. o bildik tanıdık üstadı musikişinas gitmiş yerine şirret, tüccar, sinsi bir avcı gelmiş. o manalı yüz semiz bir domuz yüzüne evrilmiş, hal ve harektlerinde yapay çiçeklerin iç bayıltan talihsizliği var. o dimdik adam ki içinin o sakin derinliği yerini sığ ve çabuk öfkelenen bir sathi adem almış. boysa boy, göz alıcı pahalı kumaştan bir takımlık üzerinde ışıklar altında parlıyor sanırsınız. eyvallah ama öyle can sıkıcı sormayın gitsin. aceleyle üretilenin hızla tüketilmezse aynı hızla çürüyüp billur havayı cerahata çevirmesi gibi shova kurban bir debeleniş içinde rayting rayting ölüyor karşımda o musiki devi. benim saçıma aklar düştü kalbim aşkla ömür yorgunu, o içli şarkıların adamındaysasa gamsız tasasız bir çocuk hırçınlığı ve saçlarına yaşamın kışı hiç uğramamış gibi yılları yalancı çıkarmakla meşgul. bütün o tebessümlerinin kenarında bıçak terslemesi sesinin saklı zehri ta ekranın bu yakasından aşikar oluyor bana. vah vah, vah vah ki ne vah . aha da bir daha vah. Şimdi musiki başka adamlık başka demeye getirip bu faslı kapatmayı çok isterdim. lakin pop değil ki mevzumuz aşktan bahsederken aşka inanmayan zevatla aynı ikiyüzlülük darasına yerleştireyim, mal birliği addedip geçiştireyim şu mevzuyu da. Vallahi içim rahat etmez. bir yarışma programı ve zatı şahaneleri kerli ferli jüri üyesi. yağıyor gürlüyor, takdir ederken bile kibrinin murdar dalgaları ekranın camını sarsıyor. daha fazla dayanamayıp kapatıyorum televizyonu. ayağa kalkıp biraz nefes alıp rahatlamak için pencereyi açıyorum.feci çok feci deyip deyip söyleniyorum. karşı caddede korna sesleri arasında bağırtılar duyuyorum biran.gittikçe ayarsız yükseliyor bağırtılar. yıldızlı gecenin huzur dolu musikisini talan eden bir militarist melodi. Oldu mu ya şimdi? alabildiğine ayarsız kendinden geçmiş bir serkeşlik havasıyla olacak şey mi gecenin bu saatinde. karşı apartmandan gençten biri üst komşunun 18 yaşlarındaki akranına bir şeyler söylüyor, seksen ikiye dört abi bunlar. bir tek bu ulaşıp mıhlanıyor kulaklarıma. Seksen ikiye bilmem kaç işte. Neyse ney. Ney ah ney…seni ayırıyorum bu gece olan herşeyden. pencereyi kapatıyorum, huzursuzluktan kuduracağım. televizyonu açsam sinsi bir taarruz, pencereyi açsam sanki savaş narası bağırtılar üzerime üzerime geliniyor sürekli. çalışma odama geçip, bir pikap bırakıyorum plakçalara. Vay ki ne vay, oh ki oh oh. kurtuluyorum bu yeni çağın tantanasından, adam ayartan yalancı gürültüsünden. kendime geliyorum, bakın bunu çok şey bilirim. yani insanın kendine gelmesi meselesini. yine bir gulnihal… hey gidi dede efendi hey.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyt kemal sakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |