"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Eskiden Ayvalık’tan Cunda Adasına motorlarla gidilirmiş şimdi uzun bir köprüyle Ayvalığa bağlı. Belediye otobüsüyle gidecektik, yarım saat kadar otobüsün gelmesini bekledik. Durak kalabalıktı, dolasıyla otobüsün içi de kalabalık olacaktı, ve sıcaklık her geçen dakika artmaktaydı. Bundan daha sıkıcı olan ise sevgilimin pastaneden çıkmadan önce benden aldığı sözdü. Bir gören olur endişesiyle ikimiz de güneş gözlüklerimizi takacak ve elele tutuşmayacaktık. Cunda Adası’nda otobüsten indiğimizde nasıl rahatladığımı anlatamam. Çabuk adımlarla sahildeki lokanta ve çay bahçelerinin önünden geçerek kalabalıktan uzaktaştık. Ada’nın büyük bir kısmı çiçekli bahçelerinde kuşların ötüştüğü müstakil evlerden oluşuyor. Hani hayallerdeki pembe pancurlu ev vardır ya, işte o eve benzer evler. Bir sürü ev var ama ıssız bir orman kadar sakin, kuş seslerinden başka hiçbir şey duyulmuyor, hiç kimse görülmüyor. Sokaklarda kedi, köpek bile yok. Sadece sevgilim ve ben. Elele yürüyorduk, durdum, beni çekmesine rağmen yerimden kımıldamadım, onu kendime doğru çekip sarıldım, itiraz etmedi, yanağımı yanağına yasladım, gül yaprağı nemliydi, dayanamadım öptüm yanağından, gözgöze geldik, ışıl ışıldı gözleri, mutluydu, heyecanlıydı, aşıktı benim gibi. İçim eriyor, kalbim deli gibi çarpıyor, bacaklarım titriyordu. O da aynı durumdaydı, biliyordum, çünkü gözlerinden okuyordum. Bir an evli olduğumuzu ve Cunda’nın güzel evlerinden birinde oturduğumuzu hayal ettim. Seher vakti uyanıyorum. Açık pecereden tülleri savurarak yatak odamıza dolan rüzgarla gelen gül kokularını çekiyorum içime, yataktan kalkıyorum, sevgilimin üzeri açılıyor, tam ben örtecekken o da uzanıyor, ellerimiz birbirine değiyor, gözlerini usulca açarak bana bakıyor, genişçe bir gülümseme yayılıyor yüzüne, beni kendine çekip öpüyor, sonra uyumasına kaldığı yerden devam ediyor. Ben erken başlıyorum güne, güneş doğduktan sonra bahçeye çıkıp yazmaya başlıyorum. Saat on’a doğru burnuma güzel kokular gelmeye başlıyor, önce demlenmekte olan çay, ardında pişmekte olan yumurta ve kızarmakta olan ekmek kokusu. Karnımın aç olduğunu hissetmeye başlıyorum, bir an önce sofra hazır olsa da kahvaltıya otursak diyorum. Sevgilim arkamdan sessizce gelip sarılıyor, "hadi gel kahvaltı hazır". Kolumu omuzuna atıyorum, o da elini belime atıyor, diğer kolumu da beline doluyorum, zorlukla yürüyoruz sofraya kadar. "hadi bırak beni artık yaramaz" diyor, "kahvaltımızı edelim". Ağaçların altında, kuş seslerini dinliyerek, birbirimizin gözlerinin içine bakarak ediyoruz kahvaltımızı. Sofrayı kaldırmasına yardım ediyorum. Bulaşıkları yıkarken de rahat bırakmıyorum onu. "Şu işim bitsin, ben sana o zaman göstereceğim" diyor, "yapma ya, işin hele bir bitsin, görürüz bakalım kim kime gösteriyormuş" diyorum, sıcacık bir gülümseyle karşılıyor, çabucak yıkıyor bulaşıkları, doğru dürüst ellerini kurulamasına bile fırsat vermeden mutfaktan dışarı çıkarıyorum, yatak odasına kaçıyor gülerek. Yatak odasından çıkmamız öğleyi geçiyor. Ben bahçeye çıkıp biraz daha yazıyorum, o kendi işiyle meşgul, bir ara çay demliyor, içiyoruz. İkindi vakti yürüyüşe çıkıyoruz, dönüşte alışveriş yapıyoruz, akşam yemeği hazırlanıyor, yemek yeniyor, kahveler içiliyor, bahçede kuş sesleri eşliğinde salıncakta birbirimize sarılarak aşkımızı fısıldıyoruz birbirimizin kulağına. Muhabbet uzadıkça uzuyor. Sevgilimin göz kapakları yavaş yavaş kapanıp kollarımda uykuya kalıyor. Eğilip saçlarını kokluyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi anlatıyorum ona ninni gibi. Bir ara uyanır gibi oluyor, "ben de seni çok seviyorum aşkım" diyor uykulu uykulu, belli belirsiz bir öpücük yolluyor bana daha da bir sıkı sarılarak. İçim eriyor, bir damla yaş süzülüyor yanaklarımdan. Bir daha uyanıyor, "hadi yatağımıza gidelim" diyor, kucakladığım gibi yatağımıza götürüyorum, yavaşça bırakıyorum yatağa, gözlerini aralıyor, kollarını açıyor, "gel" diyor. Cunda Adası’ndan geri dönerken içimde bir burukluk vardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Abdullah Mehmed Özçam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |