Güzel bir söze, güzel bir bakışa aldanır kişi. Bunu ruhun gıdası gibi kabul etmeli. Hani ne derler: “ Motive etmek.” İşte öyle bir şey. Yalanlar renk renktir. Uzman kişiler de bu konuya oldukça esnek bakabilmektedir. Biz bu yalanlara seve seve inanmak isteriz. Sorgulamayız. Ve başkalarını da inandırmak isteriz. Bir oyun gibidir bu. Sanırım en önemlisi de kişinin kendini aldatmasıdır. Kendimize söylediğimiz yalanlara bile an gelir kendimiz inanırız. Aldatma ve aldatılma sadece evlilik ve ikili ilişkilerde söz konusu değildir elbet. Yalan, aldatmanın olmazsa olmazıdır. Rengi ne olursa olsun, masum veya değil. Ortada bir aldatma ve aldatılma durumu mevcuttur. Bana kalırsa yalan söyleyen kişinin, karşılaşabileceği olumsuz durumları da en baştan kabullenmesi gerekir. Bu yetmez tabi ki. Bir de çok zeki olması gerekir. Söylediği yalanı unutmayacak kadar. Ve sonraki yalanlarında bir önceki ile bağlantı kurabilecek ve bütünlüğü sağlayabilecek kadar. Sanırım bu tip durumlarda yalan söyleyen kişi daima karşısındakini küçümsemektedir. “ Nereden anlayacak ki.” İlk düşünce bu değil midir? Ama eninde sonunda kendini ele de verecektir. Yalan söylerken kaç kişi karşısındakinin gözlerinin içine bakabilir? Ve kaç kişi doğru yaptığını savunabilir. Olsa olsa sadece kılıf uydurabilir yaptığına. Bu durumu şöyle açıklar bir atasözümüz: “ Minareyi çalan kılıfını hazırlar.” Tabi ki bu kılıf bazen dar da gelebilir. En iyisi mi şeffaf olalım. Bu defa da acaba şeffaflığı kaç kişinin bünyesi kaldırabilir diye bir soru sorulabilir. Toplumun her kesiminde, yalan ve aldatmalar bu kadar yoğun iken şeffaflık da biraz dokunacaktır bünyelere. Doğruları duymak da acıtacaktır. Birinin yüzüne karşı: “ ben seni aslında pek de sevmedim, ama idare ediyorum.” diyebilir misiniz? Size söylense, siz nasıl tahammül edebilirsiniz?Ne dersiniz, birazcık yalan gerekiyor mu ilişkilerde? Yoksa ... gönlümüzün arka bahçesinde sakladıklarımızı herkesin görmesine izin mi verelim? İçine kimseyi sokmadığımız, gözlerden sakladığımız bahçemizi… Bakımsız, viran bahçelerimiz. Arada bir sadece başımızı uzatıp bakıp geri çekildiğimiz bahçelerimiz. Yosun tutmuştur duvarları, solmuştur çiçekleri. Yerlerde birikmiştir hazan yaprakları. Kaç kış, kaç bahar geçip gitmiştir. Kuşların bile artık uğramaz olduğu arka bahçemize artık bakma, düzenleme zamanı geldiğini fark ederiz bir gün. Kuşların yeniden cıvıldaştığı, baharın yeniden geldiği, içinde gezindiğimizde bize huzur veren bir yer haline gelebilmesi tamamen bizim elimizdedir. Hüzünlerimizden kurtulup güllerin açabileceği gönül bahçelerimizi bakımdan geçirip yeni tohumlar atıp, yeni fidanlar büyütmenin zamanı geldiğini fark edebilmeniz için birçok mevsim geçmesini beklemeyin. Hemen yarın başlayın düzenlemeye. Mutluluk ve huzur tohumları her zaman bir cebimizde mevcuttur. Unutulup gitmiş olsa da.