Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Trenin beşik benzeri sallantısı, tıngırtısı eşliğinde kahvemi yudumlarken bir arka masada oturup bir şeyler yemek için bekleyen genç bir çiftin minik oğlunun tatlı gülüşleri ve anlamsız fakat insanda bıkmadan dinlemek isteği uyandıran agucukları ve çıkardığı farklı sesleri ile bir süre de olsa neşelendi yolculuğum. Annesinin kucağında geri, bana doğru uzanan minik ellerinin minik parmakları saçlarımın arasında dolanmakta ve ara sıra çekmekte iken ben de elimi geri uzattım ve o sıcak minik kadife tenli parmaklara dokundum. Enerjim yükseldi bu dokunuşla. Hasan bebek Ankara yolcusu idi. 4 veya 5 aylıktı ancak. Bir başka uzun tren yolculuğum sırasında da yine yolculuğumu tatlandıran 5 yaşındaki Aybüke geldi aklıma o an. O yaşta kullandığı mükemmel kelime telaffuzları ve nasıl yetiştirildiğini ve yeteneğini ortaya koyan kurduğu cümleler ve nezaketi ile hafızamda yer etmişti o tatlı kız, bir de resimlerde hatıra olmuştu. Kendisinden 2 yaş büyük abisi ile babalarından ayrı bir şehirde yeni yaşam çizgilerinde anneleriyle birlikte ilerliyorlardı… Bunları düşünürken “ kızımız olacaktı” şarkısı geldi aklıma. Ayakları yumak yumak bir bebecik… Hayatımda “ belki” leri çok fazla kullanmam ama bu defa “ belki.. olabilir mi?.. Evet, mümkün olabilir, neden olmasın?..” sorularını kendime sorup, umutlar büyütmüştüm. Bu umutlarımdan ne zaman vazgeçtim veya vazgeçirildim tam anını bilemiyorum. Trenle yapılan nostaljik yolculukları seviyorum. Gecenin karanlığında ilk kez göreceğim bir şehre doğru, içimdeki “ neden?”leri, “ öfkeleri” susturup çıktığım bu demir raylar üstünde sarsıla sarsıla ilerliyoruz. Yeni bir şehirde yeni yaşıma girmeyi istedim. Hayal kırıklıklarımı, kızgınlıklarımı, cevapsızlıklarımı biraz olsun unutmaktı niyetim. Unutabilecek miydim bilemiyorum ama en azından deniyordum. Evet, kendimle yaptığım iç sohbetim sırasında yeni bir güne girdiğimizi gördüm saate baktığımda. 00:47 / 10.06.2012 Ara sıra sağıma, cama yasladığım başımı kaldırıp dışarıdaki karanlığa, gelip geçtiğimiz köylerden, kasabalardan, şehirlerden görünen tek tük ışıklara bakıp dalıp gidiyordum. Bir istasyona yaklaşıyor, duruyor, yeni yolcular alıyor veya indiriyoruz. İnenler hayatın, kendi hayatlarının; karanlığın, kendi karanlıklarının içinde kaybolup gidiyorlardı. Bir yol arkadaşım daha vardı, sevgili dostum, ablam Hediye ve ondan başka, elimdeki kitap: o da iyi bir yol arkadaşı… Adı: “Saklanmış Mektuplar”. Bir bölümündeki okuduğum yazarın bir başka yerde okuyup aktarmış olduğu bir şiirin şu kısmı benim son zamanlarda hissettiklerime çok uyuyordu. Fransız şair Sully Prudhomme ( sf.110 ) şöyle diyordu: “ Seven elde çok defa, sevdiğini okşarken, Farkında olmayarak, kalbinde yara açar. Kalp sessizce kırılır, hiç mi hiç sezdirmeden Sevgisinin çiçeği kısa zamanda solar “… Çiçeğim solmuştu benim de, ışığım sönmüştü, güneşim tutulmuştu… Evet, yazar da kendi görüşünü eklemiş bu alıntı şiirin sonuna: İnsanlar farkında olmadan bile, incitip yaralayabiliyorlar. (Gülbahar Ünlü). Bana da isabet etti bir ok ve yara aldım. İngilizler “ achilles heel (Aşil toğuğu) derler, bize “Yumuşak karın” olarak geçmiş bir deyim vardır. Aşil toğuğu kafar olmasa da bir şeyin en zayıf noktası anlamına gelir bu deyim. Ben de en yumuşak yerimden, kalbimden yaralandım. Bu yaralı ceylan yaban ellere vurdu kendini. Acısını az da olsa dindirebilmek için… Saat: 01:02 / 10.06. 2012 …… Yolculuk karanlın içinde yolcuların kiminin bir şeyler okuması, kiminin uyumaya çalışması, kiminin de kulaklıklarını takıp müzik dinlemesi veya cep telefonlarını kurcalamasıyla devam ediyordu. Sabah 06:00’ya az kalmıştı. İneceğimiz yere gelmiştik.İndik ve sabahın serinliğinde bizi bekleyen, indiğimizi görüp gelen bir dostun sıcak eliyle ilk kez göreceğim bu şehre merhaba dedik. Eskişehir’in yeni yüzü ile ilk karşılaşmamız böyle oldu. İlk sabah çayı içildi bir börekçide. Sonra ayırttığımız yere gidip yerleşmek istedik ama misafirhane olmasına rağmen gelen misafire de memur zihniyeti ile davranan, memur gibi gören zatı muhteremler henüz teşrif etmedikleri için (Maliye misafirhanesi) zili ve telefonları uzun uzun çaldırmamıza rağmen bizi karşılayan açılmayınca bir süre kısa tur yapıp birer sabah çayı daha içtik Porsuk çevresinde. İlk dikkatimizi çekenler park bahçe düzenlemeleri, rengarenk çiçekler ve hemen hemen her adım başında zevkli bir elden ve beyinden çıktığı belli olan heykelleri izledik. Bizi karşılayan Eskişehir’li muhterem insan bizi kendi çalıştığı yere ait (Şeker fabrikası sosyal tesisleri) dinlenme tesislerine götürdü. İşlemlerimizi yaptırmadan önce kendimi bana Yeşilçam filmlerindeki köşkte hissettiren o güzel bahçesinde, kuş sesleri eşliğinde bu defa sabah kahvelerimizi yudumladık. Daha sonra eşyalarımızı odamıza bırakıp bakımlı, temiz, insanın içini ferahlatan korulukta yürüyüşe çıktık. Atkestaneleri, ıhlamur ağaçları, şakayıkların arasında bu gönül gözüme de hitap eden yeşilliği ve serinliği doyasıya yaşarken, nemli toprak kokusu ve ıhlamurların kokusunu içime çekmiş, saksağanların zıplayarak yürüyüşünü izleyip doğanın mükemmel uyumu ve enerjisi içinde kendimi yenilenmeye bırakmıştım. …… Birkaç saatlik uyku ve dinlenme sonrasında şehir tanıma turlarımız Cengiz Bey eşliğinde başladı. M.Ö birinci bin yılda Porsuk Nehri kıyılarında Frigyalılar tarafından kurulmuş Eskişehir .Yunus Emre, Nasrettin Hoca gibi tarihi kişileri yetiştirmiş. Lületaşı, çeşitli hastalıklara iyi gelen sıcak su kaynakları ile de ünlüymüş. Bir gün sonra o kaplıca-hamam’lardan birine gidip görevlinin verdiği bir terlikle içeri girip şöyle bir göz atıp çıkmıştım hemen. Çok sayıda kadın sere serpe, sadece iç çamaşırlarının altı ile sağa sola, boş buldukları yerlere serilmişlerdi. Bazı bölümlerdeki kadınların yüzüne sanki kırmızı boya sürülmüş gibiydi, üstelik çok sıcak bir gündeydik… Bu kadar kısa süre bile ben zor dayanmışken onlar sıcak havuza grip havuz başında, etraftaki kurnalarda oyalanıyorlar, yıkanıyor, keseleniyorlardı. Ufak sohbetleri bile o ortamda yankılanıp duruyordu. Eskişehir’in kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, mutfağı ve alışveriş olanakları ile önemli bir turizm çekim merkezi olmayı hedeflemekte olduğunu görmemek mümkün değildi. Araştırmama göre tarihi çok eskilere uzanan Eskişehir'in ilk yerleşim noktası şimdiki yerleşimin 6 km. kuzeyindeki Şarhöyük (Dorylain) imiş. Eski yerleşimindeki harabelerden dolayı şehre "Eskişehir" adı verilmiş. Eskişehir toprakları, günümüze kadar pek çok uygarlığı barındırmış. Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının önemli yerleşim merkezlerinden biri olan ve adını da bu tarihi geçmişinden almış olan bu şehirde bütün bu dönemlerin izlerini görmek mümkün. Gelişen şehircilik anlayışı ve uygulamalarının yanı sıra iki üniversitesi, kültürel alt yapısı ile sanat yapıları, havacılık merkezi, planlı sanayisi, yer altı zenginlikleri ve sosyal yaşam seçenekleriyle kenti gelişmiş Avrupa kentleri seviyesine yaklaştırmış. Eskişehir aynı zamanda eğitim ve bilim kenti. 12 fakülte, 6 yüksek okul, 3 Meslek Yüksek Okulu, 1 devlet konservatuarı ve 7 enstitü ile Anadolu Üniversitesi ve 9 fakülte, 6 yüksekokul, 5 enstitü ve 1 devlet konservatuar ile Osmangazi Üniversitesi ile metropol kentlerin dışında iki üniversitesi olan tek Anadolu kenti unvanını almış. Bereketin simgesi olan Ana Tanrıça Kibele kültü Eskişehir'den Anadolu'ya ve Dünya'ya yayılmış. Seyit Battal Gazi Eskişehir'de iz bırakmış ünlü bir Türk kahraman. Büyük ozan Yunus Emre, insanlığı sevgi ve hoşgörüye davet ederken, “ Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz.” diyerek tüm dünyaya Eskişehir'den seslenmiş. Fıkraları dillerden düşmeyen mizah ustası ve halk bilgesi Nasreddin Hoca, yaşamının büyük bir bölümünü Eskişehir'de geçirmiş. Eskişehir, aynı zamanda önemli sanayi ve ticaret merkezleri, gezi ve mesire yerleri, kaplıcaları ve tarihi kalıntıları ile Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden biri. Ayrıca "Beyaz Altın" olarak bilinen Lületaşının (Meerschaum) yurdumuzda çıkarıldığı tek merkez. Bu maden, lületaşı ustalarınca şehirde bulunan atölyelerde işlenerek çeşitli hediyelik eşyalara dönüştürülüyor. Eskişehir'de ayrıca Bor ve Kalsedon madeni de bulunuyor. İlin dörtte birini çam, meşe, gürgen, ardıç, katran ve köknar ağaçlarının oluşturduğu ormanlar teşkil ediyor. Orman olmayan arazilerde, su kenarlarında söğüt, ahlat ve kavak ağaçlarına rastlanmakta. Şehrin içinde özellikle porsuk çevresinde bol bulunan ıhlamur ağaçlarının çiçeklendiği mayıs-haziran aylarında geziyor iseniz o büyülü kokular eşliğinde gezmenin, o havayı teneffüs etmenin tadına doyulmuyor. Reşadiye camii avlusunda çayımı solumdan esen yelin burnuma getirdiği ıhlamur kokusu eşliğinde ve altına oturduğum vişne ağacının altında içmek de ayrı bir keyifti. Şehirde ilk dikkatimizi çeken şeylerden biri ıhlamur ağaçlarının bolluğu ve müthiş baygın ama hoş kokuları ve büyükşehir belediyesinin çalışmaları sonucu gerçekleşmiş harika şehir peyzajı, park bahçe düzenlemeleri, şehre ayrı bir güzellik katmış olan heykellerdi. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in, heykel sanatı ile uğraşmakta ve Türkiye’de "Balmumu Mumya Heykel" yapımında tek isim olduğunu, Anıtkabir Müzesi'nde sergilenen Atatürk mumya heykeli, II.TBMM binasındaki mumya heykeller ve Makedonya Manastır Askeri İdadi Müzesi'ndeki "17 yaşında Atatürk" mumyası onun imzasını taşımakta olduğunu yeni öğrendim. Gaziantep Vilayet Binası önündeki bronz Atatürk heykeli, Atatürk'ün doğumunun 100. yılının kutlandığı 1981 yılında Eskişehir'in 100 köyüne hediye ettiği büstler ve Mihallıççık, Mahmudiye, Seyitgazi ilçeleri ve Gemlik'in Karacaali ve Kapaklı köylerindeki Atatürk heykelleri eserleri de onun eserleri arasında imiş. Kendisi de Eskişehir’li olan Büyükerşen bu şehrin başına gelen en güzel şey olsa gerek diye düşündüm bunları öğredikçe. Şehirde her yerde imzası görülen Büyükerşen’e gelip, görüp, gezip hayran kalarak geri gelen bir ziyaretçiden ve belki de ileriki bir zamanda buraya yerleşmeyi düşünecek olan birinden çok çok teşekkürler. Hayata geçirdiği çeşitli projelerle şehri yaşanılır ve seçkin kılmış… Rektörlüğü döneminde de gerçekleştirdiği kalıcı ve takdire şayan işler onun belediyecilikte neden bu kadar başarılı olduğunu daha iyi ortaya koymakta. Özellikle gece ışıklandırmaları ile daha da büyülü görünüyordu şehir ve porsuk çevresi… İzmir’de çocukluğumda ve gençliğimde kalan troleybüsleri hatırlatan tramvaylarla ulaşım da oldukça kolaylaştırılmış bu şehirde. Neler yapılır, nereleri görülür, ne yenir ne içilir, ne yapmadan dönülmez? Değişik şehirlerin tanıtımında hep vardır: “ Bunları yapmadan dönme”… Ben de yapmadan dönmemem gerekenlerin birçoğunu yaparak döndüm. Neler mi yaptım? Cevabı aşağıdaki paragraflarda: ****************************************************************************** * Şehre hayat veren Porsuk Çayı etrafındaki Adalar denilen mevkideki Cafe’lerde çayımı yudumladım, Ankara’dan gelen misafirimle güzel birkaç saat geçidim, Şehrin en ünlü yemeği olan Çibörek yedim. Bu arada sıcaklar aniden bastırınca normalde su içememe özürlü olan ben şişe şişe su içtim. Ne suyu?: Kalabak suyu… Kalabak Suyu, Eskişehir'in 45 km. güneyinde yer alan Türkmen Dağı'nın kuzey yamacındaki Kalabak Köyü yakınlarındaki kaynaklardan toplanmaktadır. Kalabak Suyu'nun Tarihçesi şöyle bu suyun: Eskişehir halkı, yirminci asrın başlarına kadar sıcak termal suyunu testilerde soğutarak içmeye çalışırken 1900 yılında Asarcıklı Ali Efendi tarafından şehre 15 km. uzaklıktaki Sarısungur Suyu, Odunpazarı semtine pişmiş toprak künklerle getirilmiş, kapaklı dağıtım yerlerinden, dirhem hesabıyla evlere ve mahalle çeşmelerine dağıtılmış. Ancak bu su aşağı mahallelere kadar götürülememiş. Atatürk'ün Talimatı 1930'lu yıllara kadar nüfusu 15 bini geçmeyen şehrin içme suyu ihtiyacı bu şekilde karşılanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, Eskişehir'den sık sık geçen Mustafa Kemal Atatürk yine bir seyahatinde, aşağı mahallede bulunan tren garında mola vermiş. İşte bu mola, Eskişehir'in içme suyu ihtiyacında yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuş. Bir bardak su isteyen Atatürk'e testide soğutulmuş termal suyu sunulmuş. Değişik bir tadı olan su, Atatürk'ün hoşuna gitmemiş, Eskişehir'in içme suyu ile ilgili bilgi istemiş. En kısa sürede içme suyu ihtiyacının karşılanması için orada bulunan dönemin Belediye Başkanı Kâmil Kaplanlı'dan (Kara Kâmil lakaplı) sorunun halledilmesini istemiş. Sonuç olarak halledilmiş. ************************************************************************************* *Tepebaşında güvercinleri besledim, Reşadiye camii avlusundaki alçak taburelerde değişik saatlerde oturup soluklandım, çayımı kahvemi içtim. Bir havuzun ortasındaki kadın heykelinin elindeki kaptan dökülen suyun damlacıkları etrafa saçılırken çok sayıda güvercini de misafir ediyordu. İçlerinden birini simitçinin uyarını ile gördüm. Tek bacaklı bir güvercindi. Simidimi yeken attığım ufak lokmaları kapışmak için yarışıyorlardı yakınımıza doluşan güvercinler. Ayaklarımın dibine gelip susamları tek tek alıp mideye indirmekten geri kalmadılar. Tek bacaklı güvercin tek başına değildi, sürüden ayrılmamıştı. En az onlar kadar başarılıydı her yaptığında. Köprübaşı Eskişehir’in en önemli kavşak ve caddelerinin kesiştiği bölgeye verilen isim. Eskişehir’in en önemli bölgelerinden olan Köprübaşı, İki Eylül Caddesi, doktorlar Caddesi, Şair Fuzuli Caddesi, Cengiz Topel Caddesi , Sivrihisar Caddesi gibi önemli caddelerin kesişiminde bulunuyor . Bölgede bulunan Eski Tepebaşı Belediyesi özellikle gece ışıklandırmaları ile geceleri izlemeye değer. Köprübaşı üzerindeki köprüler, heykeller ve çevrede bulunan ufak çeşmeler bölgeye çok ayrı bir hava katıyor. ************************************************************************************* Eskişehir Doktorlar Caddesi ya da gerçek adıyla İsmet İnönü Caddesi şehrin en turistik ve en hareketli caddelerinden biri. Caddenin asıl ismi İsmet İnönü Caddesi olmasına karşın cadde üzerinde bulunan iş hanları üzerindeki onlarca doktor muayenehanelerinden dolayı zamanla halk tarafından Doktorlar Caddesi olarak adlanmış. Caddenin hemen paralelinde Eskişehir’in ünlü Porsuk Çayı Porsuk bulunuyor. Hatta Doktorlar Caddesi‘nin Porsuk tarafındaki binaların çoğunun Porsuk tarafında da girişleri bulunuyor. Araç trafiğine kapalı olan cadde üzerinde birçok alışveriş yapabileceğiniz dükkan, restoran, cafe bulunuyor. Doktorlar Caddesi’ne adım attığınız ilk an caddenin İstanbul İstiklal Caddesi’ne olan benzerliği fark ediliyor. Doktorlar Caddesi’nin bir ucu şehrin diğer ünlü caddesi olan Kızılcık Caddesi Kızılcıklı diğer ucu ise Köprübaşı ve Şair Fuzuli Caddesi. Caddenin Kızılcıklı kesişimde Eskişehir’in ilk alışveriş merkezi olan Kanatlı Avm bulunuyor. Doktorlar Caddesi özellikle Eskişehir’de alışveriş merkezleri haricisinde güzel kıyafetler alabileceğiniz güzel bir adres. Cadde üzerinde bulunan Olgun, Orkun ve Oğuz gibi yerel markalarda farklı kıyafetler bulunabiliyor. Ayrıca bölgeden geçen Porsuk Çayı üzerinde bahar ve yaz aylarında gondol ve bot turları yapılıyormuş ama orada bulunduğum tarihlerde henüz bu turlar başlamadığı için gerçekleştiremedim. İki köprü arasında Ordu Evi karşısında ise Cengiz Topel’in heykeli bulunuyor. CengizTopel 1964 yılında Kıbrıs’ta Türk Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği uçuşta Rumlar tarafından düşürülüp şehit olan pilot yüzbaşıdır. ************************************************************************************* * Kentpark’ta huzur dolu bir sabah kahvaltısı yaparken gölette bulunan irili ufaklı balıklar herkesin büyük ilgisini çektiği gibi bizim de gözümüzden kaçmadı tabi ki ve atılan ekmekleri çabucak tüketip iştahla midelerine indirmelerini izlemek büyük keyifti. Eskişehir’lilerin deniz keyfini yaşadıkları Akdeniz sahillerini anımsatan Türkiye’nin ilk yapay plajını da gördük. Porsuk Çayı’na bakan kısımda oluşturulan özel alanda inşa edilmiş bu yapay plaj yaz aylarında denize gidemeyen kent halkına deniz keyfini yaşatıyor. 350 metre uzunluğunda olan bu plajda biri çocuklara olmak üzere iki açık yüzme havuzu da bulunuyor. Kentpark içinde bulunan yapay gölet üzerinde ise bir adet yapay ada bulunuyor. ************************************************************************************* *Kütahya Yolu Sazova Mevkii'ndeki Bilim Sanat ve Kültür Park’ı (Sazova parkı: 400 bin m2 lik alan ile Eskişehir’in en büyük parkı) da gezmeye değer yerlerden. Eskişehir’in bu en büyük parkını trenle turlamak da mümkün ama biz yürüyerek, fotoğraflayarak, keyif alarak gezmeyi tercih ettik. Park alanındaki gölet içindeki denizcilik tarihinde çok önemli bir yeri olan Kalyonu (Korsan Gemisi) gezdim ve bol bol fotoğrafladım.( Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfettiği Santa Maria Gemisi'nin birebir kopyası olarak inşa edilmiş. Toplarından yatakhanelerine, kaptan köşkünden güvertesine her şeyi ile gerçek boyutlarında imiş). Sazova Parkı Eskişehir’deki en güzel parklar arasında yer aldığından özellikle yaz aylarında parkta düğün resmi çektiren gelin damatlar görürseniz şaşırmayın ki biz bir tane gördük… Aynı alanda bulunan Masal Şatosu’nu da hayranlıkla izledim ama kapalı bir saate denk geldiği için içine girip göremedim. Masal kahramanlarının ve masal dünyasının objeleri ile donatılmış olduğunu, çocuklarımızın hayal dünyalarını geliştirmelerine büyük katık sağlamak amacıyla yapıldığını ve Türkiye'de bir ilk olma özelliğini de taşıdığını öğrendim. Bilim Sanat ve Kültür Parkı'nın en önemli yapılarından birini oluşturan ve Eskişehir'de bir ilk olan Bilim Deney Merkezi’ni gezmeyi ise başka bir zamana bıraktım. İlköğretim ve lise çağındaki çocukların çeşitli bilimsel deneyleri gerçek ortamlarında yapabilmelerine olanak sağladığını öğrendim. Ayrıca burada bir de planetaryum (gözlemevi) var ki Eskişehirli çocuklar kadar yetişkinlerin de uğrak yeri durumunda. Planetaryum ile gökyüzü ve uzayın büyülü atmosferi izlenebiliyormuş. *********************************************************************************** *Atlıhan Çarşısı ya da tam adıyla Atlıhan El Sanatlı Çarşısı ; Eskişehir Odunpazarı Bölgesi’nde bulunuyor ve turistik bölgelerinden biridir. 1850′li yıllarda Takattin Bey tarafından yaptırılan çarşı yapıldığı dönemlerde han olarak kullanılmış daha sonra geçen yılların ardından bakımsızlıktan kullanılamaz duruma gelmiş. Daha sonra 2006 yılında Odunpazarı Belediyesi tarafında Odunpazarı evleri Yaşatma Projesi kapsamında tekrar aslına uygun olarak restore edilmiş ve kullanıma açılmış. Kurşunlu Külliyesi’nin hemen karşısında bulunan Atlıhan Çarşısı‘nda lületaşı başta olmak üzere Eskişehir’in en ünlü hediyelik eşyaları satılıyor. Burası Eskişehir turları düzenleyen birçok tur operatörü tarafından da tercih ediliyor. *Odunpazarı Evleri de görülmeye değer.19. Yüzyıl mimarisinin en güzel örnekleri olan kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları, ahşap süslemeli, bitişik düzenli cumbalı evleri ile Odunpazarı evlerinde dolaşırken tarihe tanıklık edebiliyor diyebiliriz... *Tarihi Odunpazarı Evlerinin içerisinde bulunan Çağdaş Cam Sanatları Müzesi de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri ve ben bu fırsatı da kaçırmadım. *Odunpazarı semtinde, Paşa Mahallesi'nde yer alan Kurşunlu Camii’sine merdivenli kapıdan girildiğinde ortada şadırvan, sağ tarafta menzilhane, sol tarafta aşhane, karşıda cami görülür. Bu cami, Veziri-sanî Mustafa Paşa tarafından 1525 yılında yaptırılmış. Cami 1961-1962 yıllarında yenilenmiş. Caminin arkasındaki büyük kubbeli semahane, medrese odaları ve ön taraftaki sütunlu açık mekân, buranın bir Mevlevi tekkesi olduğunu kanıtlamakta. Mevlevihane kısmında dünyada açılan ilk Lületaşı müzesini görme fırsatını buldum. *********************************************************************************************** * Şehr-i aşk adası denilen yerde şehrin sevgi ve aşk şehri olduğunu simgelemek için Porsuk çayı üzerinde oluşturulan adaya konulan kütüklere, plakalara sevdiğiniz kişinin ismini çakabiliyormuş ve sevginizi ölümsüzleştirmek için nikâh tazeleniliyormuş ama burada da isim çakma ve tazelenme olayını bir sonraki ziyaretime bıraktım. ************************************************************************************* * Met helvasının tadına bakmadım, sadece vitrinlerde gördüm. Bu helva pişmaniye tadını andıran ünlü lifli helvasıymış. İsmini, met(çubuk) ve aşık kemiği ile birlikte oynanan bir sokak oyunundan almış. Met Helvası, met oyunu sonucunda yenilen tarafın uzun kış gecelerinde helva çekmesiyle oluşan bir geleneğin ürünüymüş. Met helvası un, yağ, şeker, limon ve su kullanılarak lif haline getirilen, 2-3 cm çapında ve 6 cm uzunluğunda yuvarlak olarak hazırlanan, yatay kesilmiş bir şekerleme cinsi. ********************************************************************************** *Lületaşı ile süslü takılar aldım. Taktım takıştırdım gezdim… Orada olduğum 3 gün içinde elbette göremediğim ama görmeye değer daha çok yer kaldı. Bir dahaki ziyaretime de bahane olsun kalanlar diyerek son günün gecesi geri dönüş saatimizi beklerken tren garı karşısındaki meşhur köfteci Ali’de köftelerimizi yedikten sonra kalkış saatimizin gelmesini bekledik ve yaklaşık 1.5 saat rötarla hareket edebildik ve bu güzel şehre yeniden gelebilmek umuduyla veda ettik. *Gittim, gördüm, gezdim geldim… 4G li 3 gün geçirdim. Bu şehir için Sevgi ve Barış kenti denilmesi tesadüf değilmiş, bunu öğrendim. Tarihmiş, turizmmiş, değişimmiş, beyaz altınmış, sanatmış. Evet, gittim, gördüm gezdim ve mutlu geldim… Yaslı gittim şen geldim derler ya… Öyle oldu… Mutlu geldim… Türkiye’min daha başka kentlerini başka zamanlarda tanıyabilmek umudundayım ancak görüp geriye döndüğüm bu kent bende çok güzel anılar bıraktı ve kendimi bir Avrupa kentinde hissettirdi. Bazı şeyleri yerinde görmek gerek. Bir insana ne kadar anlatırsanız anlatın ya da görsellerine kaç kez bakarsanız bakın aslını görmek, dokunmak, yaşamak gibi olamaz. Yaşamın hızlı akışı içinde sizlerin de böylesi güzel kentlerimizi görebilmeniz, tanıyabilmeniz, yaşayabilmeniz umuduyla, hoşça kalınız… Sevgiyle, hoşgörüyle kalınız… Müşerref ÖZDAŞ 15.06.2012
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Müşerref ÖZDAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |