Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Karabekir Paşa’nın adını yazıp internette tıkladığınızda onun hayat hikayesi ile ilgili birçok doküman bulabilirsiniz.O nedenle ben bu konuya değinmeyeceğim.Atatürk ile olan anlaşmazlıkları da bazılarının abarttığı kadar önemli bir konu değil.Çünkü ikisi de askeri birer deha olan bu kahramanlarımızın birbirlerinden farklı düşüncelerinin bulunması gayet doğaldır.Her konuda aynı düşünselerdi iki ayrı insan olamazlardı. Benim üzerinde durmak istediğim konu Emre Yayınları’ndan 1994 yılında yayınlanmış olan Kâzım Karabekir’in “Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik” isimli eserinin üçüncü cildidir.Bu eserin başlangıç kısmında Karabekir Paşa şunları söylüyor: “Cihan Harbi hakkındaki eserimin üçüncü cildinde tafsilatıyla görüleceği veçhile, Kuvve-i Seferiye Kumandanlığıyla İstanbul'dan ayrıldıktan sonra kuvve-i seferiyemi "Halep"te toplamıştım. Bağdat üzerinden İran'a hareket ede¬ceğim sırada, Sarıkamış felâketi dolayısıyla üçüncü ordu emrine verildim. Fakat bu aralık Irak ve Havalisi Kumanda¬nı Süleyman Askeri Bey yaralanmış olduğundan "Kuman¬dayı almak üzere Bağdat'a hareket" emrini aldım ve bu su¬retle kuvve-i seferiyemden ayrılmış oldum. Posta arabasıyla ve geceli gündüzlü devam eden seri bir yolculukla Bağdat'a yetiştim. Ancak o emirden vazgeçilmiş! Yani bir emirle İs¬tanbul'a çağrıldım; (Kartal-Pendik-Yakacık) mıntıkasında bulunan ve karargâhı Kartal'da olan ondördüncü fırkanın kumandanlığına tayin olundum. Marmara ile - Şile civarında - Karadeniz sahillerinin tahkimi işini bitirdikten ve birkaç manevra da yaptıktan sonra kolordumuzla Uzunköprü üze¬rinden Çanakkale cephesine sevkolunduk. Cevizdere'de Fransız'lara karşı fırkamla üç buçuk ay müdafaada bulun¬dum. Buradan İstanbul'daki Birinci Ordu Erkânı harbiye re¬isliğine alındım; az sonra Galiçya'ya gidecek ordunun erkânı harbiye reisliğine tayin olundum. Fakat - o sefer hakkındaki nokta-i nazarım dolayısıyla - bundan vazgeçildi; Irak'taki al¬tıncı ordu kumandanlığına tayin olunan müşir Fon Dergolç (Von der Goltz)'ün Erkân-ı harbiye reisi olarak Irak'a gön¬derildim. Fon Dergolç'ün vefatından sonra ve Kut el-Ama-ra'nın sükutundan az önce orası muhasara vazifesi de üzerin¬de bulunduğu onsekizinci kolordu kumandanlığına tayin olundum. Bir buçuk yıl kadar Irak cephesindeki vazifelerimi yaptıktan sonra İstanbul'da yeni bir vazifeye tayin olunmak üzere merkezden istenildim. Ancak İstanbul'a giderken Adana'dan geri çevrilerek Diyarbekir'deki ikinci ordunun, mer¬kezi Lice'de bulunan ikinci kolordu kumandanlığına naklo¬lundum. Bir yıla yakın (Van gölü - Muş - Çapakçur) cephe¬sinde bulundum. Rus ordularının Bolşeviklik darbesiyle sar¬sılması üzerine Kafkas cephesinin sağ cenahında bulunan ikinci kolordu kumandanlığından Erzincan karşısındaki bi¬rinci Kafkas kolordu kumandanlığına geçirildim. İşte "Er¬zincan ve Erzurum'un Kurtuluşu" başlıklı eserime mevzu teşkil eden hadiseler, bu noktadan başlar. Cihan Harbinde uhdeme verilen vazifeler; beni muhasım bulunduğumuz üç büyük devlet ordularıyla çarpıştırmış ol¬du: Çanakkale'de Fransız'larla, Irak'ta İngiliz'lerle, Kafkas cephesinde de Rus'larla karşı karşıya bulundum. Yine aynı harp içinde aldığım vazifeler dolayısıyla pek uzun mesafeler de katettim. “ Daha sonra eserin birinci bölümünde görev yeri olan Doğu cephesine gitmek için tam bir ay süren zorlu yolculuğunu anlatıyor.Zorlu ,çünkü her taraf karla kaplı ve kimi zaman at sırtında çoğu zaman da yürüyerek gerçekleştirilen bir yolculuk.Yolculuk sırasında geçtiği yerlerdeki tespitleri de oldukça ilginç bilgilerle dolu.O yörelerde üretilen madenlerden tutun da sokakların temizliğine varıncaya kadar her konu ile ilgileniyor,sorunların çözülmesi için emirler veriyor.Kitabın birinci bölümü Erzincan’ın kurtuluşu ile bitiyor. İkinci bölüm,Erzurum’un kurtuluşunu anlatıyor.Erzurum’u kurtarmaya çalışırken sadece düşmanla değil aynı zamanda dirayetsiz bazı komutanlarla da uğraşmak zorunda kalıyor.Risk almasını bilen bir komutan olduğu için inisiyatif kullanıyor,daha doğrusu işini ,hatta hayatını tehlikeye atarak Erzurum’u kurtarıyor. Bu eserde,Türk askerinin ve milletinin 1917-18’li yıllardaki imkanları daha doğrusu imkansızlıkları,ordunun nasıl beslenmeye çalışıldığı,Ermeniler’in yaptıkları sade ve gerçekçi bir dille anlatılıyor.Paşa’nın bu eserinde kendini öven bir tek satıra rastlayamıyorsunuz. Zaferlerin tek sahibi olarak Türk askerini ve milletini gösteriyor. Günümüzde Ermeni meselesi bir çok platformda tartışılan bir konu oldu.Ermenilerle en çok mücadele eden,onları çok iyi tanıyan bu komutan onlar hakkında, bu kitabın en sonunda şöyle bir tespitte bulunuyor: “Ermeniler kendilerinin de orta Asya’dan gelmiş Turan neslinden olduklarını isbata çalıştıkları gibi bir zamanlar İslâm olarak da kaynaşmış olduklarını hatırlıyorlar. Bunun için vatandaşımız olan Ermeniler de politikacıların şu ve bu tesirlerine kapılmamağa ve Ermeni milletini Türk camiası içinde kaynaştırmağa büyük bir samimiyetle uğraşmaktadır¬lar.” Karabekir Paşam,BU MİLLET SANA MİNNETTARDIR...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |