Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
dular hem de acıkmışlardı.Tencerenin içindeki yemek,çoğunun damak tadına uymasa da baş- ka alternatifleri yoktu.Ellerindeki kaşıkların,tencereden başka yere gidecek şansı yoktu çünkü. Kaşıkların devinimi,ağızları ile tencere arasında hızlanmıştı.Sonra menünün ikinci yemeğine yumuldular.Yardımcı olarak da lahana turşusu vardı.Turşu,ağızlarının içerisinde buruk bir şekilde sağa sola yuvarlandıktan sonra midelerinin derinliklerine gönderirlerken dudaklarının kamaştıklarını hissediyorlardı. İlyas’ın yanında oturan,makarna ağzında konuşuyor,arada bir makarnalar ağzından dışarıya sıçrıyordu. “-Bu nasıl makarna, abi ya.Bana çok tatlı geldi.” İlyas, daha önceki yıllarda da fındık işçiliği yaptığı için makarnanın tadına aşinalığı vardı “-Buna şekerli makarna derler.” “-Nasıl yani?” “-Nasıl olacak bildiğimiz şekeri karıştırmışlar.Karadenizde genelde fındık işçilerine hep böyle şekerli makarna verirler.Çalışan işçilerin enerjiye ihtiyaçları var ya.Belki böyle düşünmüş olabilirler…” Tükrük bezelerinin salgısını artırmak için bidonların içerisinde getirilen sudan kana kana içtiler. On beş dakika içinde öğle menüsünün yerinde yeller esiyordu.Yer sofrasından kalktılar.Bazıları,fındık ağaçlarının aralarında yatıp uzandılar.Bazıları da yanındakiyle sohbete dalmışlardı. Tuvalet ihtiyacını gidermek için ağaçların arasına gidenler,iyice gözden kayboldular… Bir saatlik paydosun tadını çıkaracaklardı.Sigara içmek isteyenler kalabalıktan uzaklaşıp kendilerine göre bir yer seçtiler.Orada kıvrılıp, sigaralarının dumanını havaya doğru üflüyorlardı.İlyas’ın daha ilk günden sigaraya karşı koymuş olduğu tepki burada da etkisini göstermişe benziyordu... İşçilerin yüzlerinde,henüz yarım gün geçmesine rağmen, yorgunluk alametleri belirmişti.Yol yorgunluğu ve ortam değişikliklerindeki tedirginliği henüz üzerlerinden atamamışlardı.İlk anlarda işe konsantire olamamışlardı.Bu ,çalışmalarındaki acemiliklerinden belliydi.İşe başlarlarken kendilerini gereksiz yere sıkmışlardı.Rahat olamamışlar haliyle de sinirleri gerilmişti. Zaman geçtikçe eller,çotanakları daha güçlüce kavramaya ,peştamaller daha hızlı dolmaya başlamıştı. İlyas’ın yanındaki orta yaşlarda gösteren işçi, “-Ya arkadaş,daha ilk anlar zorlandım desem yalan olmaz.Her işin bir acemiliği var.Eğer böyle giderse bu işin altından kalkamayacağımı sanmıştım.” İlyas, “-İlk günler hep böyle olur abi. İnsanın içine bir bıkkınlık çöker.Neyse birkaç gün sonra her şey yoluna girer.Merak etmeyin.” İlyas’ın yanındaki işçi,Niksar’da kahvelerin birinde garsonluk yapıyordu.Fındık işçileri toplanıldığını duyunca kahyaya kendi ismini de yazdırmış bir değişiklik olsun diye gelmişti. Fındık toplamayı daha ilk günden yadırgamışa benziyordu. İlyas,arkadaşının düşüncelerini sezinlemişti.Onun garsonluk yaptığını Niksar’dan biliyordu. “-Abi,fındık toplama kahvecilik yapmaya benzemiyor değil mi” “-He ya,arkadaş.Hiç benzemiyo” Kader,oturduğu yerde ayaklarını uzatmış,sırtını da kalın bir dala yaslamış,beraber çalıştığı kızla derin bir sohbete dalmıştı.Sohbetlerine ara verdikçe kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.Sanki türkü söyler gibi.Aslında Kader’in kadersizliği midir nedir,sesi de yanıktı hani.. Radyodan dinlediği türkülere karşı içi kıpır kıpır olurdu.O hep teselliyi türkülerde bulmuş,yalnızlığını onlarla paylaşmıştı. “Atçı”,boş yemek tencerelerini çuvallara doldurmuş,atların ikisine de fındık dolu çuvalları,yükleyerek fındık bahçelerin arasından ,çılga yollardan Çaltı beyin evine doğru yollanmıştı Bu,dördüncü seferiydi.Getirdiği çuvalları,evin önündeki meydana serili olan brandanın üzerine yayıyordu…Böylece çotanakların güneşte kuruması ve çotanaklardan fındıkların çıkması kolaylaşacaktı. İşçiler,öğleden sonra aynı çalışma temposuyla fındık toplamaya devam ettiler. Güneş,tepelerden aheste aheste süzülerek ufkun kızıllığında ertesi günü tekrar doğmak üzere kayboldu... Kahya,düdüğünü son nefesine kadar öttürmeye çalışıyordu: “-Haydi iş bırakılacak…paydos…paydos…eve döneceğiz…” Ayhan Sarıkaya (devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ayhan Sarıkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |