En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
İşçilerden bazıları ,uyanmışlar,yataklarında öylece yatıyorlardı.Kahyanın bağırmasıyla da diğerleri de yerlerinden kalktılar.İvedilikle elbiselerini üzerlerine geçirmişlerdi.Giydikleri,yanlarında getirdikleri eski elbiselerdi.Kadınlar,şalvarlarını çekmişler,üzerlerine de buldukları ne varsa; bluz falan giymişlerdi.Saçlarını ise orta yaşın üzerlerinde olanlar eşarpla normal şekilde örtmüşlerdi. Erkekler ise eski püskü ne varsa üzerlerine takmışlardı. Apar topar kulübeden aşağıya inip tuvaletin önünde sıra ya geçtiler. Evlerinin önündeki genişçe boşluk olan meydanın bir kenarında sondajla çıkarılmış olan sudan yüzlerini yıkadılar. Bazıları,yine aval aval etrafa bakmaya başlamışlardı.Az ilerde sessizce duran denizin maviliğine gözleri çarpanlar,şaşkınlık larını açığa vurmuşlardı: -Şu deniz mi lan.Vay be.. . Ben, ilk defa görüyorum iyi mi. “-Neyse gelmişken denizde de çimeriz değil mi” Çoğunluğu denizi ilk defa görü yorlardı. Doğru düzgün doğduğu yerden bile ayrılmamışlardı,bu zamana kadar.İçlerinde birkaç kişi ya var ya yoktu ki İstanbul’a çalışmaya gitsin.Ancak orada görmüş olabilirlerdi. Uzunlamasına iki tahtanın yan yana getirilerek oluşturulmuş masanın her iki tarafına oturdular.Oturdukları oturaklar da tahtadan yapılmışlardı.Böylece işçilerin tamamı,yerlerini almışlardı.Kahyanın karısı,hemen yandaki kazandan ikişer kepçe mısır çorbasını sıcak sıcak, tabaklara koydu.Yanında da mısır ekmeği.Şimdilik menü de bunlar vardı. Kazanda kalan çorbayı, tekrar tabaklara pay etti. Bir taraftan da: -Hadi sizler karnınızı iyice doyurun ki hemen acık mayınız. Çok çalışacaksınız çünkü…diyordu. Çorbadan sonra tekrar kümelendiler.Ayakta dineliyorlardı.Kahya ,bir şeyler anlatmaya çalışıyor,direktifler veriyordu.Önce uzak yerlerdeki fındık bahçelerine gitmeyi yeğliyordu.Meydanla bitişik olan fındık bahçesinde nasıl fındık toplanacağını gösteriyordu. Fındık dallarını,orta yerinden tutup aşağıya doğru eğiyor,dalı kolunun altında kıskaca aldıktan sonra diğer eliyle de fındık çotanaklarını koparıyordu.Bu durum,büyük fındık ocakları için söz konusuydu…Normalinde elini uzatıp da kolay yetişebi- linen dallardaki fındıkların ise daha kolay toplanacağını da gösterdi. -İçinizden bazılarınızı çuvalcı,taşıyıcı diye ayırmam lazım.”Kendi evinde hayvanı olan var mı?Yani eşekle ya da atla dağdan odun getirmiş olan yok mu? İşçilerin içinden orta yaşlarda birisi, seslendi: -Benim atım var. -Hah işte tamam. Seni fındık taşıyıcısı yaptım.Yani sen,bizim topladığımız fındıkları,atlara yükleyeceğiz ve buraya getireceksin.Getirdikten sonra da çuvalların İçerisindeki fındıkları,meydana sereceksin.Tamam mı.Anladın mı söylediklerimi? Çuvalcı olarak görevlendirdiği kişiye de yapacağı iş hakkında açıklamasını yapmıştı. Fındık ocakları altında sürekli dolaşacak,işçi arkadaşlarının topladığı fındıkları çuvallara boşaltıp belirli yerde istifleyecekti.Taşıyıcı da buradan atlara yükleyip fındık sahibinin evinin önündeki meydana getirmiş olacaktı. Kahya, işçilere birer peştamal dağıtarak,bellerine sarmasını söyledi.Dallarından koparılan fındıklar,öncelikle peştamallarda birikecekti.sonra tenekler ve ardından çu vallar.Bu zincirleme düzeni içerisinde işler takip edecekti. Kahya at sırtında, işçiler de yayan olarak meydandan ayrıldılar.İşçiler,kahyayı takip ediyorlardı…Fındık bahçelerine doğru süratle yürüyorlardı.Bir saate yakın,engebeli yerlerden ve fındık bahçelerinin yanlarından geçmekte olan patika yollardan yürüdüler.Her taraf fındık bahçesiydi.Başka fındık bahçelerinden sesler geliyordu.Değişik yerlerden gelip de fındık toplayan işçilerin sesiydi bunlar.Arada bir türkü sesleri de kulaklara yankı yapıyordu. “-Yine yeşillendi fındık bahçesi” türküsü havanın boşluğuna yayılıp işçilerin beyinlerinde değişik çağrışımlar yapan ilk nağmelerdi… Nihayet,geldiler.Kahya: -İşte bu bahçeden başlayacağız.Herkes ikişerli olarak fındık ocaklarının başına geçsin bakalım.İşçiler söyleneni yaptılar.Herkes rast gele kendi aralarında seçim yapmaksızın ocakların başlarına ikişerli olarak geçtiler.Dalları eğip ilk kez fındıklara ellerini uzatıyorlardı… Ayhan Sarıkaya (devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ayhan Sarıkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |