..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > Didem Duruöz




5 Ocak 2010
Aynada Birleşmeyen Bakışlar  
Didem Duruöz
Aşağıdaki denemem, Ağustos-Eylül 2009 tarihli Notos dergisinin 17 sayısında bulunan “Bu fotoğrafın öyküsünü yazar mısınız?” bölümünde yayınlanan bir resim üzerine yazılmıştır. Resmi, yazar sayfamda ve aşağıdaki linkden görebilirsiniz http://images.easyart.com/i/prints/rw/en_easyart/lg/3/0/Ruth--1995-Max-Ferguson-306627.jpg Okuyan herkese teşekkür ederim. Ne kadar benziyoruz aslında birbirimize, ikimizi de harekete geçmekten alıkoyan korkularımız var. Korkularımızı geride bırakıp ilerleyemedikçe, mutsuzluğumuzda saklı mutluluğumuz içinde yaşayıp gidiyoruz bir başımıza. Yaşamak mı dedim, yaşadığımı hissediyor muyum sanki ben? Ya o, yaşadığının ne kadar farkında? O benim gibi değil, arkadaşları, ailesi bir işi, hobileri var. Peki, bunlar yeterli mi, insana yaşadığını hissettirmeye?


:BBID:
Nasıl da kendi güzelliğini umursamıyor. Kimbilir aklından neler geçiyor, keşke saçlarını tarayan ben olsaydım. Ne yazık ki sadece onun güzelliğini seyretme şansına sahibim. Aralık dudakları, aklından geçirdiği, yüreğinden gelen, dile getiremediği sözlerin neler olduğunu düşündürüyor bana. Acaba düşüncelerini dile getirmek istememesinin nedeni ne? Duyanların değişecek tavırlarından mı korkuyor yoksa sözlerine hiç aldırmamalarından mı? Bilirim, ikisi de acı verir, acaba onunla konuşsam ne yapardı, ya beni bir köşeye atarsa, ya inanır ama aşkıma karşılık vermezse? Ne kadar benziyoruz aslında birbirimize, ikimizi de harekete geçmekten alıkoyan korkularımız var. Korkularımızı geride bırakıp ilerleyemedikçe, mutsuzluğumuzda saklı mutluluğumuz içinde yaşayıp gidiyoruz bir başımıza. Yaşamak mı dedim, yaşadığımı hissediyor muyum sanki ben? Ya o, yaşadığının ne kadar farkında? O benim gibi değil, arkadaşları, ailesi bir işi, hobileri var. Peki, bunlar yeterli mi, insana yaşadığını hissettirmeye?

Ne kadar mutlu oluyorum, onun şarkı söylerken, gözünde oluşan pırıltıları görünce. Yaşadığı sevinci ve huzuru, adeta içimde hissediyorum. Benden gelen sevgiyi hissediyor mu acaba? Hiç bir üzüntüsünü kimseyle paylaşmıyor, sadece ben tanığım onun sessiz gözyaşlarına. Benim farkımda olsaydı, gözyaşlarını benden de saklardı her halde. İşte bu yüzden ona açılamam, kendi varlığımı ona sunamam. Kendini tek özgür hissettiği alandan onu soyutlayamam. Aynı zamanda kendimi ondan mahrum etmeyi göze alamam. Nasıl anlatabilirim ona korkularının yersiz olduğunu? Bana kim anlatabildi ki bunun böyle olduğunu, ben ona anlatabileceğim. Yine de anlatmak istiyor işte insan. Ya kendi korkularım, ama benim korkularımın çözümü, onun korkularının çözümüne bağlı. Evet işte bu doğru. Eğer onun korkularıyla baş edebildiğini görsem, belki ben de kendi korkularımın peşinden giderdim. Bunun için, içinde düğümlenenleri, onu düğümleyenlerle paylaşmasını istiyorum.

Bu kolaya kaçmak değil mi? Aslında öyle, kolaya kaçmanın cazibesine kapılmayan kaç kişi var ki, şu dünyada. Kolaya kaçmak, sonuca ulaşmayı sağlıyor mu peki? Zaman zaman aslında, amacının, ihtiyacının, önceliklerinin ne olduğuna ve ne kadarının neye rağmen sağlandığına bağlı, sonuca ulaşıp ulaşmamak, bir de sonuca ulaşıp ulaşmadığının farkında olmak. Ben onu seyrederek, dinleyerek, mutluyum. Onun güzelliğini yudum yudum içime çekiyorum, hele o güzel yüzünde hınzır bir bakış ya da utangaç bir gülümseme yakalayınca, mutluluğum doruğa çıkıyor. Ya onunla konuşabilsem, üstelik o bir de bana karşılık verse, bir defa olsun görmeyi isteyerek bana baksa, gözlerimin içine bakarak konuşsa. İşte bu hayallerimin en büyüğü, en güzeli, en yücesi, en hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği. Yine de insan alemde hayal ettiği müddetçe yaşarmış, onun yaşadığını bildikçe ben de hayal etmeye devam edeceğim. Kimbilir belki bir mucize olur, bir gün de o benimle konuşmaya başlar, bana içini döker. Benimle konuşsa, neler derdim acaba ona, sessizliğimi korumalı mıyım yoksa? Belki benimle konuşmak hoşuna gider, hiç olmazsa paylaşmanın verdiği huzuru içinde hisseder. Ürkek bir ceylan gibi, konuşursam onu kendimden uzaklaştırabilirim, evet kararımı verdim, burda sessizce onu seyredip, benimle konuşacağı anı bekleyeceğim. Şimdi bir umudum var, en büyük hayalimin daha da yücesi, birgün onun benimle konuşmaya ihtiyaç duyacağının ihtimali. Aslında bu zaman yaklaşmış bile olabilir. Kimseye içini açmıyor, sadece benim yanımda gözyaşlarını serbest bırakıyor, o zaman bile vücudu hıçkırıklarla sarsılmıyor. Nereye kadar insan derdini içine atabilir ki, eninde sonunda o da dışarı vurmak isteyecek hislerini. İşte o zaman ben yanında olacağım, olmayan kollarımla ona sımsıkı sarılacağım. Madem ki ben onu böylesine çok seviyorum, elbet bir gün hissedecektir sevgimi, şimdi huzurla uykuya dalabilirim, her zaman yaptığım gibi onu sevgiyle izlemeye devam edeceğim, onun benimle konuşacağı anı bekleyeceğim.
         

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Her bekleyiş özlemlerimizi artıyor mu?
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
5 Mayıs 2010
Güzel anlatılmış o çekici fotoğrafın öyküsü.Korkular,endişeler,bekleyişler,şüpheler,kaçışlar,arayışlar,umutlar hepsi aslında sedece bir tek yumak değil mi?Doğru yerinden sarmaya başlamak arzuladığı mutlu sona götüremez mi insanı?Saygılarımla...Bir kafa karışıklığını daha ne güzel çözüverdiniz Ömer Faruk Bey, değerli ve anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim.Bekleyişleri sona erdirmek kolay iş değil ne yazık ki, aslında yazık olan belki de bu düşüncenin kendisi. Bunu da şu an bana düşündüren, hissettiren, söyleten olduğunuz için ayrıca teşekkür ederim.Bir de ipin başı ile sonunun aynı yere çıktığı geldi nedense aklıma.Önce yumağı başlatan ipin başını ve sonunu fark etmek gerek onu bulmak diye düşünürken, bir yorumunuzla bir farkındalığa daha kavuşmamı sağladınız.Sevgi ve Saygılarımla.Didem

:: Merhaba
Gönderen: Nergiz Şimşek / , Türkiye
17 Ocak 2010
Merhaba. Özyazıyı okuyunca ortak bir yanımız olduğunu fark ettim. Ben de bu resim için bir hikaye yazmıştım. Hatta bir sonraki sayıdaki için de 'Gölge' adlı hikayeyi yazmıştım:)Sanırım hem senin hem de benim hikayemde eksik olan birşey var. Evet, resme uygun yazmak gerekiyor ama; aynı zamanda resimden bağımsız olarak da derli toplu bir kurgusunun olması gerekiyor. Ben, resme konsantre olmaktan bu hususu kaçırmışım. Bunu sonradan düşündüğümde, benim hikayemin resimle bir bütün olduğunu, resmi görmeyen biri içinse oldukça sıradan olduğunu fark ettim. Bilemiyorum... Belki hatalıyım, ama bu kanı uyandı bende. Neyse, kolay gelsin. Hoşçakal. Merhaba Nergiz, resmi düşünerek yazdığın hikayeni izedebiyat sayfanda paylaştın mı, ismini öğrenebilir miyim, okumaktan mutlu olurum. Hikayede kurgu bütünlüğünün olması gerektiği konusunda kesinlikle haklısın.Ben bu yazımı hikaye olarak tanımlamıyorum aslında, duvardaki resmin bakış açısıyla oluşturduğum, monoloğun içinde bazı olguları sorguluyor sadece resimdeki kişi.Benim yazılarım şimdilik duygu ve düşünce paylaşımlarından oluşuyor genelde.Değerli yorumun için çok teşekkür ederim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cem Mumcu - Kendine Bakma Kitabı
Duru Sohbetler 2
Duru Sohbetler 1
Korkuların; Engellerindir Yaşam Sevinçlerinin!
Sarmaşık Sakal Yansımaları
Anlamlandırma Arayışı
Hayal Kafesi
Gündüz Düşlerim 2
Sekiz Saniye Yansımalarım B
Bir Aldanışın Ardından

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kırılmak [Şiir]
Yaşam yakında yakala [Şiir]
Sanatla Soluklanmak [Şiir]
Haykırmak İstiyorum [Şiir]
Anne Çocuk Eğitim Vakfı - Anne Destek Semineri [Öykü]
Gelen Gülüş [Öykü]


Didem Duruöz kimdir?

Kendini arayan, dünyayı ,hayatı anlamlandırmaya ve onun içinde etkin olarak var olmaya çalışan, suskunlar ordusundan ayrılmaya çabalayan biriyim. Yazılarımda bazen; aklımdan, yüreğimden, içimden geçenleri, bazende farklı kişilikleri deneyimleme örneklerimi görebilirsiniz.

Etkilendiği Yazarlar:
Doğan Cüceloğlu, Jülide Sevim, Üstün Dökmen, Louise Hay,Allice Miller,Leyla Navaro,Emre Kongar,Kemal Sayar, Milan Kundera, Engin Geçtan,Türkay Demir, Gabriel Garcia Marquez, J.R.R.Tolkien,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Didem Duruöz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.