Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
. Yayla çayırında kuzuları otlatıyorduk bir kuşluk vakti...Yanımda yine arkadaşlarım...Az önce, taşların üstündeki yosunları tükürüklerimizle köpürterek ellerimize yaktığımız kınaları yıkamış;’kimin elleri daha kırmızı?’ diye soruyorduk birbirimize. Doktor olacağını duyduğum amcamın oğlu gelip oturdu yanımıza. Neredeyse babam yaşındaydı. (Daha sonra öğrendim, bir yaş araları varmış).Ama babamın dört çocuğu vardı, onun karısı bile yoktu daha. O zamanlar doktorlar evlenmez, çocukları da olmaz diye düşünürdüm.Yanılmıştım işte!..Kırk yaşlarında kendinden on yedi yaş küçük birisiyle evlenip; iki çocuk sahibi oldu amcamın doktor oğlu.. Hiç sakalı bıyığı yoktu. Yüzü beyazdı. Yeşile çalan gözlerini kısıp bize güldü. Ta dizlerinin dibine kadar sokulmuş, köyden birine benzemeyen bu adama merakla bakıyordum. İlk kez görüyordum sanki onu!..Evet ilk kez! Çünkü büyük bir şehirde büyük okullarda okuduğu için yoktu köyde. Sadece amca oğlu olduğunu duymuştum ve yaylaya geldiğini annemden .”Ne yapıyorsunuz burada?” dedi. ”hiç!dedim, kuzularımızı otlatıyorum.Bak ellerime kına da yaktım!..” Kınalarımı görsün diye gözünün içine soktum adeta ellerimi. İki eliyle tuttu iki elimi önce,sonra da iki elimi bir elinin içinde hapsetti. Boşta kalan elinin işaret parmağını (adını sonradan öğrendim) yukarı doğru dikip “dikkatli bak!” dedi. Ne kadar uğraştımsa da olmuyordu..Sağ gözümün görüntüsünde amca oğlunun parmağı metrelerce direğe dönerken; sol gözümün bebeğinden bir kuş havalanıyordu bulutlara doğru; çırpınıyordum. Kanatlarım öylesine yorulmuştu ki, üstüne konacak bir dal arıyordum kendime dinlenmek için...Derken, suratıma yapışan bir tokatla birlikte, içi çamur dolu bir çukura saplandım adeta! Ağlıyordum!.... ’Hala orada mıyım’ diye düşündüğüm olur bazen. Sülük ve yılanlarla, kurbağalarla yaşamaya mahkumluğum gelir aklıma ve silkelenirim durup dururken...Bazen de yengeçlere yenik düşer, yaşarken ölürüm. Ne zaman amcamın doktor oğlunu görsem bu olayı hatırlarım nedense! Ve aynalardan uzak kalmamdaki neden ‘bu olay’ olmalı diye düşünürüm. Mecbur kalmadıkça bakmam aynaya.. Saçımı parmaklarımla tararım çoğu kez.’Hiç boyanmam’ desem yalan olur; çok özel bir toplantıya, güne, geceye gideceksem eğer, en kısa sürede bitiririm boyanma işimi. Elime yüzüme bulaştırdığım için de; ”alay etmişlerdir benimle garanti”diye geçer aklımdan...İronikliğim tutar bu kez; ben de, onların boyanışlarında ki aşırılıkta bulurum eğlenceyi...Kimilerinin gözkapaklarına gökkuşağını, rimelli kirpiklerine başakların kılçıklarını, dudaklarına renk renk gül yapraklarını yerleştirip gülümserim tanımadığım yüzlere bile..Çünkü; ‘gülümserken kimse görmez gözlerimin şaşılığını ve kimse anlamaz aklımdan geçenlerin ne olduğunu’ diye düşünürüm...Kendimi aldatırım belki de, kim bilir!... ( Devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |