"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Ey siz; bir aşk acısı ya da hayırsız bir dost yüzünden, kendini insanların bayağılığından ve kalleşliğinden ya da gerçekleşmesini çok istediğiniz hayalleriniz yüzünden herkesten çok uzakta bir odaya kapandınız mı hiç! Ben kapandım. Ey dünyanın bütün mutsuzları, hastaları, delileri peşimden gelin. Ayaklanın bütün tembeller, işsizler, aylaklar, haylazlar, okuyucular, sanatkarlar, yazarlar, emekliler! Olmak şehrinde’ şey’ olmaya varmısınız! Peşimden gelenlere sesleniyorum’ Sarsılacağını bildiğin kadar, varacağını da bildiğin, seni kendine götürürken, kendinden uzaklaştıracak, senin yerine muhtemelen bir başka sen koyacak bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Yolculuğumuz olmak şehrine. Zaman ve mekan içinde gezebilme yeteneğine karşı durmaktan vazgeçmeliyiz. Hayal aleminin yalnızca senin arzu ettiğin şeylerle zenginleşen yanını bir kenara bırakmalı ve daha büyük ölçekte daha geniş hayaller kurmalısın. Sadece yarın ya da haftaya gerçekleşmesini istediklerini düşünmekten utanmalısın. Hatta etrafında gibi görünse de kimi zaman senden uzaklaşan dünya hakkında da, nesneler hakkında da tanımadığın insanlar nezdinde de tüm bir insanlık hakkında da düşünmelisin artık. Sanatçıları bir düşünelim; Onlar nesneler dünyasına yönelirken öznel bir tutumla nesneyi ait olduğu fiziksel gerçeklikten koparıp, görünenin ötesinde içerdiği ‘şeyleri’ nesnelleştirir. Nesnelere keşfetmek, dokunma ve irdeleme isteği ile yaklaşır, onların bilgisine varmaya çalışır, onları yeniden tanımlar ve yeniden üreterek yeni bir gerçekliğe dönüştürür. Artık resimde görünen, sanatçının, algısını derinleştirerek ulaşmaya çalıştığı nesnenin alt bilgisini içeren yeni bir ‘Şeydir’. Ey yolcular! Bu kımıldamadan çıkabileceğiniz bir yolculuk. Ve siz yaşadığı bir kaç sadakatsizliğin ardından kafasında uğursuz bir değişim ya da inzivaya çekilenler, zikredenler. Siz, bir gece eğlentisinin sevimlileri sizde gelin! Katılın bize! Yorulmayacaksınız! Bana güvenin, inanın. Çünkü insan ruhunun kendine ait sanal bir özgürlük sanrısı yaratabilecek yetenekte olduğu düşüncesinden hareket edeceğiz. Her ne kadar bahsi geçen sanal özgürlüğün süresi varlığından daha önemli gibi görünse de sonuç itibarıyla özgürlüğün serin gölgelerinde konaklamak isteyen ancak hapsedilmiş olan ruhlarınızı avutmanızda bu şekilde sağlanabileceği gerçeği sizi rahatlatacaktır. Her insan ruh ve ötekinden oluşur. Öteki ruha bağlı bir şeytandır. İçgüdüsel ya da ilahi olarak şartlandığı şeyleri yapar ruhun emirlerine boyun eğmez. İsyankardır. Bunlardan ruh, yaşama, diğeri bedende üretme gücüne sahiptir. Ancak bu iki kuvvet birbirine ters düşer. İnsanın da kendine hakim olabilmesi öteki üzerindeki hakimiyetine bağlıdır. Bir yerinden sonra ilginizi kaybettiğiniz bir kitabı, ya da bir insanı bir kenara bırakmadan hayallere daldığınızda o anda ‘ ötekinin’ bir parçası halini almış olan gözleriniz harfler üzerinde kaymağa devam eder, belki de ancak sayfayı çevirme zamanı geldiğinde kavrarsınız. Siz hayallere daldığınız sırada ötekinin okuma eylemini yarıda bırakmadığını ancak okuduğundan bir şey anlamayınca anlarsınız. ‘Öteki’ insanlar arasında ciddiyetle dolaşken, herkesin saygıyla ona yol verdiği, kimsenin içinde bir ruh bulunup bulunmadığını bile düşünmediği ve hiç kimsenin yalnızlığını fark etmediğidir. İçinden’ Kendini ‘öteki’ ne teslim etme. O seni saklıyor başkalarından, o seni koruyacağına söz verip en muhtaç olduğun anda seni terk ediyor. Ağlamaman gereken bir zamanda ağlıyor o, çalışman gereken zamanda uyuyakalıyor, uzak durman gereken bir işe fazlaca yakın tutabiliyor seni, içindeki ötekinin kokusunu almalısın. Suretin, kıvrımların itibarıyla bir insana ait olsa da o senin aslının kimden ya da neden ibaret olduğunu seziyor belki. Kim bilir. Birkaç dostun, birçok sevgilin, bir dolu ilişkin ve hepsinden çok tanıdıkların oldu ve bu gün adını bile unutmuş o insanlar için artık bir hiçsindir sözlerini sayıklayıp duru o. Oysa sen; ilk gençlik yıllarından beri dostlarının baş harflerinden oluşan öykülerini yazdığın ve biriktirdiğin sayfaları düşünerek iç çekiyor, acı duyuyorsun. Harfler geçmiş zaman heveslerini, tasarılarını anlatıyor. Bunlar gelecek zamana, ileride belki olabileceğin yazarlığa hazırlık ha!...Kimin umurun da!...Sende biliyorsun ki o beklenen an hiç gelmeyecek. Hepsi yalan söylüyor. Okuduklarını söylüyorlar ama yorumları bile yok. Yazdıklarının hepsi birer, birer yitirilişini hatırlatıyor sana. Hatalarımla mutluydum yüreğimle yazıyorum diyordun oysa! Yüreğin kimin umurunda! Artık öyle olmamalıyız. Ey İnsanlık! Ötekiler gibi insanın yüreğini de keşfetmemiz gerekir artık. Aramıza bomba gibi düşen gerçek yanılsamanın büyülü sarayını sonsuza kadar yok etmemeliyiz. Ötekiler gibi güçlü olmalıyız. Aslında ötekiler kendi içimizdeki evrene bir adım daha yaklaştıracak bir uyarıcı olma niteliği taşıyor bir anlamda. Ve dış dünyanın hercümercinden, debdebesinden, gerekli ya da gereksiz tüm ayrıntılardan bunalmış olan, insanlığa çok yakın olduğu ama mesafeyi bir türlü kestiremediğinden, ya da cesaretsizliğinden dolayı çıkmaya üşendiği o yolculuğun sonunda kendisine varacak bir başka dünyanın kapısını aralıyor. Rüyam da öteki ile birlikte olmak şehrindeydik. Şey olmuştuk. Şey olmak ne olduğumuzu bilememekti. Karşısındaki insanın algılarına göre değişendik. ‘Şimdiki Zamanda Çok Özel’ adlı öykümdeki Hayal Hırsızı bu kez yine karşımdaydı. Eliyle işaret etti,’ işte bu sensin’ dedi. Sislerin arasında beyaz şifon bir elbiseyle, yine beyazlar içerisinde üniformalı birisiyle raks ediyordum, ama karşımdaki ötekinin yüzünü seçemiyordum. Raksımız muhteşemdi. İkimizde tasavvuf ehlilerinin nefis ruh terbiyesiyle hareket ediyorduk. Klasik Türk musikisinin o gamlı estetiği aşka hakim olan mistik havası hakimdi salonda. İkimizde karşıtlıklardan sıyrılmış çelişkilerin acısını unutturan ilahi bir izdivaç hazzıyla birleşmiş gibiydik. Oysa gerçek dünyada görünen yüzümüz çok başka idi. Dünyada; Çaresini bilemediğimiz dertlerin şifasını arayanlar gibi şaşkın, düzeni bozulmuş bir hayatın verdiği gibi suskun, nasıl mutlu olduğun değil nasıl mutlu ettiğin önemlidir diyenlerle birlikte bezgin, bir sohbet ortamının derinliğini aramaya çalışanlar gibi kırgın, her gün rutin olarak yaptığımız tekrarlardan usanmış, bu yüzden de, hayale sığınıp aşka güvenenler gibiydik. İkimizde yaşlıydık. Hatta ben kendimi doğarken yaşlı doğmuşum gibi hissediyordum. Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu. İkimizde çok okuyorduk kitaplarımız ayrı, ayrı idi. Aynı duyguları hissettiren kitapları okuyorduk ama başka, başka yollardan geçerek varıyorduk sonuca. Kendilerine yabancı her duygunun mutlaka karşı taraf geçici bir duygu olduğunu, zamanla değişeceğini sanırlar. Neden kendimizi başkasının yerine koymak konusunda bu kadar isteksiz ve beceriksizdir. Bazı insanların bizden farklı olduklarını farklı hissedebileceklerini düşünemeyiz. Aramızdaki bazı ortaklıklara bakarak neden bütün duygu ve davranışlarımızın da aynı olması gerektiğini düşünürüz. Okuduğumuz kitapları hep başkaları da mutlaka okusun isteriz. Zamanı ve insanların değişimini neden kendi akışına bırakmayız ki, sürekli onun geçişini izlemeye çalışırız. Eşyadaki zamanı insan yaşlandıktan sonra fark etmeye başlıyor. Dünyada ki zamanı en çok söyleyen nesne, kitap ve saatti galiba. Oda bende her gün aynı saatlerde aynı yerde oturarak, kitaplarımızı okuyorduk. Onun her gün okuduğu kitabı, hayal hırsızı şöyle tarif etmişti rüyamda’ İlham değerini bulacak insanın yüreğine verilir. Ondan ve okuduğu kitaptan ilham almalısın. Yazdığın ve okuduğun kitaplar hayali anlatıyor. Hayali anlatmak, hayatın kirli çamaşırlarını eleştirmeden yıkayan bir hoşgörü lezzeti verir insana. Oysa onun okuduğu kitap lafız ve manasıyla mucize oluşunun ve bütün zamanlarda tazeliğini koruyuşunun çarpıcı delillerinden biridir. Tercüme ve tefsirleriyle eşsiz yönleri ortaya konurken çok sayıda insan kıyamete kadar bu yolla hidayetten nasibini alacak. Onun diliyle konuşan ve bakanlardan o’ demişti ve ortadan kaybolmuştu bende böyle bir esrarın peşindeydim zaten ben de biliyordum ki ‘ Hak eden olmak’ yaratılışın sırrına vakıf olmak hiç de öyle kolay değildi. Bireyin kendini arındırarak, geliştirerek mükemmele ulaşması gerekiyordu. Zikir kadar fikrin de önemi vardı. Aynı şeyleri söylüyorduk, Bende; Yeni bir insan ve yeni bir toplumun gerçekleşebilmesi için ilk önce para ve güçlülük tutkularının yerlerini yenilerinin alması ve paylaşmaya bırakılması gerekmektedir, diyen pazar ekonomisi karakterlerinin yerine üretici ve sevme yeteneğine sahip karakterlerin ve sibernetik din yerine de radikal, hümaniter bir anlayışın geçmesi şarttır diyen kitapları okuyor, bunları uygulayan ülkelerdeki insanları araştırıyordum. Tanrının şehrine ulaşmak arzusu ile kanatlanan insanlık, yanlış anlaşılıyordu, ülkeler ortaçağ kültürlerinin karanlığında parlıyorlardı. Dünyanın kurtuluşu ötekinin sürekli okuduğu kitapta da dediği gibi olmakla, olgunlaşmakla ilgiliydi. Ne ülkemiz, ne yaşadığım şehir, ne çevremdekiler bu vizyonun peşindeydiler hepsinin gözü daha fazla güç ve para idi. Görenin gözüyle baktığım gözlerde ne canlı bir yazı nede candan bir yazılış vardı. Bende onlara ayak uydurmuş, yaşadığım beldedeki insanlara görünenin dünyadaki resmini Afrodite, Venüs gezegeni, Eros üçlemesini anlatan hikayelerle anlatmış dış görünüşümde de Afro görünümünü yansıtan giysilerle poz vermiştim, hemcinslerim bu şuh görünüşün arkasındaki esrarı çözmeye çalışmışlar, hatta bir keresinde daha da ileri giderek bu yaşta bile karşı cinslerden ahlaksız teklifler bile alabilecek kadar alımlısın diyerek beni mutlu edeceklerini sanmışlardı. Ben de her şeyi ‘şey’ için, ‘şey olmak’ için yapıyor bu yüzdende böyle giyiyor ve hareket ediyorum demiştim. Herkesle aynı mesafeden konuştuğumun esrarını çözememişlerdi. Karşı cinslerim ve hemcinslerim de benim gibi bir bekleyiş içindeydiler. Herkes acaba, öteki hangisi? diye merak ediyordu. Esrarlı bir bekleyişe, hep birlikte girmiştik. Ötekini hiç yanımdan ayırmamak istiyordum. Artık gerçek dünyadaki ötekiyle karşılaşmayı, başka bir şehirde simgelerle işaret ettiğimiz yerde, bu senenin sonuna kadarki herhangi bir günde buluşmaya karar vermeliydim. Bunun için odama kapanıp yazacağım öykülerde işaret edeceğim ötekilerin yerlerini belirtecek onlardan da beni bulmasını ve gününü ve yerini onların vermesini isteyecektim. İşaret edeceğim ötekiler eminim ki beni bulacak ve bende onların işaret ettiği yerde ve günde yanlarında olacaktım. Ötekilerle henüz hareketlerini hareketlerimde hissedecek kadar yakın olmadım, hepsinden çok uzaktayım. ‘Esrarlı Çözülmeler’ adlı romanımın ilk bölümü olan bu hikayenin arkasından Esrarlı bekleyişleri öyküleştireceğimi henüz hiç kimse bilmiyor. İçimdeki ötekinin sesi bu! Bu ses bazen ötekiler seni hiç aramayıp, okumayıp, işaretlerini bile görmeyecekler diye alay ediyor! Ötekilerle yapmış olduğum bu yolculukta; Kendimi, iç dünyamı, Türkiye’yi, insanlarla olan çözülmelerimi anlatacağım okurlarıma. Bu yolculuğa odama kapanarak çıkmış, sizi de beni okumanız için aynı yolculuğu birlikte yapalım diye hikayemin başında çağırmıştım. Umarım yolculuğumuz akıcı ve sürükleyici geçecektir. Benim yazacağım, siz sayın okurlarımın da okuyarak katıldığı bu yolun sonundaki Esrarlı Çözülmelerimiz bizi ‘şey olma ‘yolundaki atacağımız ve benimde gerçek dünyadaki ötekiyle bulaşacağım bir, adıma götürür. Sevgilerimle. Nezihe ALTUĞ İSTANBUL 20.08.2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nezihe ALTUĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |