..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Düşler > çiğdem taş




6 Şubat 2009
Küçük Gönül Kadınları  
çiğdem taş
Kimse hak ettiklerini yaşamaz ki.


:AEBG:
Küçük gönül kadınları / 24.05.08 / Çiğdem TAŞ


Küçük bir mekanda köşede küçük bir masaydı. Küçük sarı ışıklar vardı, karanlık ve basık bir yerdi, ama sakindi kimse yoktu yan tarafta tavla oynayan iki sevgili dışında… bir müzik eşlik ediyordu devamında.



Üçü de güzel görünüyordu. Koyu kırmızı bir rujla mühürlemişlerdi dudaklarını, saçları salık ve uzundu hepsinin. Usulca çıkıp merdivenlerden o köşedeki küçük masaya oturdular. Susuyorlardı, gözleri ve yürekleri yorgundu hepsinin. Küçük gönül kadınlarıydı onlar, belli yürekleri aynı şey için kanıyordu hepsinin.



Oysa büyüyeceklerdi. Daha ağır acıları yaşayacaktı küçük yürekleri. Haberleri yoktu bundan acılarıyla olgunlaşmaya çalışıyorlardı. Küçük bir sitem ediyorlardı kaderlerine.

Her düştüklerinde birbirlerinin yüreklerini, yaralarını birbirleri sarmışlardı yalnız üç kişi değildiler onlar, ama o gün üçü oturuyordu o masada bir sandalye boştu.



“Ne zaman canın yansa bu kadar derinden / sanırsın mümkün değil bir daha üzülmen”



Üçünün canı da fena yanıyordu. Kusmak istiyorlardı içlerindekini ama susuyorlardı. Tekinin gözleri kapıda birisini bekliyordu sanki. Gelse ne olacaktı ki. Basıp çıkacaktı onu görünce. Ama bekliyordu işte …

Asildi üçünün de gözyaşları akmıyordu, rimelleri aksın istemiyorlardı. Makyajlarıydı onları güçlü gösteren, yapılı saçları. Bir nevi maskeleriydi bu onların. Ondan bu kadar süslenmiştiler. Kendilerini biraz da olsun iyi hissetmek, güçlü göstermek için.



Konuşuyorlardı kendi aralarında.



-Niye ben, bunları hak edecek ne yapıyorum.. dedi. Sessiz biraz kırık.

-Kimse hak ettiklerini yaşamaz ki.

-Doğru.

-Keşke bu kadar yalan söylemeseydi bana o kadar çok inanmıştım ki .



(Oysa ne çok yalan vardı bilmedikleri… bilmiyorlardı, inceden siteme devam ediyorlardı.)



-İyi bir insan olmak yetmiyor işte bazen. (Derin bir iç çekti diğerleri.)



(Bilselerdi bilmedikleri yalanları, doğruları belki daha az üzülürlerdi yada daha çok kim bile bilir ki.)



Bilinmeyenler miydi? Bu kadar canlarını acıtan yoksa bildikleri kadarı, yaşadıklarımıydı. Niye bu kadar güçsüzdü hepsi.

‘Keşke’ bu sözü sevmiyordu hiç biri. İyi ki dediler. İyi ki beraberiz. Alaycı bir gülümsemeyle güldüler kendilerine.



Acınacak bir halde oturuyorlardı çünkü. Değer miydi?



“Ne inat ne gözü kara ne dayanıklı yürek. / Acıyor aynı yerden her şeye rağmen”



Bir daha canlarının bu kadar yanmayacağını düşünerek kalktılar o masadan. Öyle olmasını istiyorlardı çünkü.



(Öylemi olacaktı. Bir daha canları aynı yerden yanmayacak mıydı? bilmiyorlardı.)



“Ne akıl kar ediyor ne fikir o sırada./Biliyorsun geçiyor zamanla ama ne fayda”



(Tabuları vardı hepsinin kurdukları. Arkasında durup yıktırmadıkları inatla direndikleri tabular. Ödün vermediler kendilerinden inatla ayakta durdular. Erken olgunlaştı her biri çocukluktan da renkleri bulaştırdılar en güzel yaşlarına utanmadan ulu orta elma şekeri yediler, salıncak sallandılar rüzgara inat, saçlarını iki kulak bağlayıp dolaştılar. Ama yapmadılar çocukça hataları. Küçük gönül kadınlarıydı onlar. Birbirlerinin sevdiği adamlara aşık oldular. Kırıldılar ama yüz çevirmediler birbirlerine. ‘keşke’ lafını hiç sevmediler. Hazırdılar her telefon çaldığında koşup gitmeye. Birlikte sevindiler her şeye mutlulukları oldu kocaman birlikte gülümsediler inatla. Sebepsiz birlikte oturup ağladılar. Mesafeler engel olmadı dostluklarına. Kıskanılan oldu dostlukları. Bitmedi devam etti her zaman ve devam edecekti çünkü gerçekti.)



Küçük mekanda ,köşedeki küçük masada, hani şu küçük sarı ışıkları olan.. o masada oturdular defalarca. Değişik yerlerde değişik bir çok masada.



O gün

Bir daha canlarının bu kadar yanmayacağını düşünerek kalkmışlardı o masadan. Öyle olmasını istemişlerdi çünkü.



“Yaralı tepeden tırnağa herkes yaralı / Alışılmıyor acıya yok kaidesi kuralı.”



(Öyle olmadı çok yandı canları. Ama şunu öğrendi her biri, acıdır insanı olgunlaştıran ve her acının bir beden daha büyüğü vardır her zaman, acıları olgunlukla karşıladılar, yıkılıp o günkü gibi kullanmadılar maskelerini, eve kapamadılar kendilerini sinir krizleri geçirmediler biten aşkları için, ‘keşke’ demeyi sevmediler hiçbir zaman. Yaşanması gerekiyormuş ve yaşandı diyebildiler. Kendileri için mutlu olmayıda öğrendiler.)



…ve küçük gönül kadınları büyüdü. Hala beraberler. Hala güçlüler, hala büyük acıtan acıları var.



ve hepsi

Kanayıp gül uğruna dikeni tutamayacaklarını öğrendiler.



Benimse dudaklarımda o zamanlardan bir şarkı kaldı .



“Ne gelen anladı, ne giden olanı biteni / Adıyorum aşka geri kalanımı

Suya söyledim gitti en son yalanımı. / Aşkında en hesapsız kitapsız olanını

Yaşamazsam kara kaplıya kaydedin beni”



...



Şarkı : (sezen aksu : herkes yaralı)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın düşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çürüyen Ruhlar
Gücü Yok Parmaklarımın İlham Kendini Kaybetmişken
Ej Kärlek…
Oyun Bitti
Siyah da Bir Renktir | Ölü Nokta

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hasankeyf Gibiydi Aklım Başka Bir Aklım Yoktu
Ben Kavun Likörü Kokacağım ve Her Fırsatta Seni Göt Edeceğim
En Son Kendine Varanın Götü Boklu.
Sofia'ya Mektuplar 127
Adım Hüzün Bir Demlik Şarap'a Denk
Ben Seni Ana Avrat Dümdüz Sevdim
Annesini Öldüren Çocukları Asla Affetmeyeceğim
Efsaneye Göre Beynine Bir Zar Dikildi ve Ben Onu Deldim. Zeus Kesinlikle Böyle Olmasını İsterdi.
Masumsunuz Bayan
Kalple Gerçekleştirilen Her Eylem Kendini Tüketir

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mutlu Musun? Ben Mutluyum [Şiir]
Severdim Kırmızıyı Dudaklarım Öldürülmeden Önce [Şiir]
Rüyasın Sen Aşk Değil [Şiir]
Siyah [Şiir]
Ben Seni Sevdim [Şiir]
03: 21 [Şiir]
Yüzümde Meleklerin Derin Parmak İzleri [Şiir]
Adam Oldun Mu Sevgilim? [Şiir]
Hayatımdaki İnsanlara [Şiir]
Ne Kadar da Kadınmışım [Şiir]


çiğdem taş kimdir?

Yazdıklarım kadarım ötem yok. .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © çiğdem taş , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.