"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Bir gün benimde başıma aynı şeyler geldi. Kendimi çok mutsuz ve yalnız hissediyordum. Hiç kimse beni anlamıyordu bir şeyler yapmaya çalışıyor ama beceremiyordum hep bir şeyler eksikti çırpındıkça batıyor gibiydim. Bir yerde çalışıyordum ama işimden, iş arkadaşlarımdan nefret ediyordum. Onlarla anlaşamıyor aynı dili konuşmuyorduk. Ailemle sürekli bir tartışma içindeydik. Neyi paylaşamadığımızı onlarda bende bilmiyorduk ama sürekli tartışacak bir şeyler buluyorduk. Çok yalnızdım arkadaşım dostum dediğim hiç kimse yoktu etrafımda. Sevgilim dediğim insan beni anlamıyor ya da anlamak işine gelmiyordu. Sonra bir gün oda beni bıraktı. Ama beni gerçekten yıkan onun gidişi olmadı beni yıkan şey oydu. Onun beni fark etmemesi oldu. Ben onun aşkından yandığım halde onun beni görmemesi oldu. O uzaktan uzağa hep sevdiğim her yanımdan geçişinde gülüşünü, boyunu, yürüyüşünü seyrettiğim adam. Onunla karşılaştığımızda bazen bana bakıyor gibi gelirdi ama sonra beni görmediğini fark ederdim her defasında Onu her gördüğümde kalbim deli gibi çarpamaya başlardı. Gözlerinin içini görmeye çalışırdım ama göremezdim bir türlü. Hiçbir zaman ona olan sevgimi anlamadı. Ve ben ona olan sevgimi hep karşılıksız hep bende yaşayacaktım. Belki o beni fark etse bir defacık gülümseseydi eğer ben belki hiç mutsuz olmayacaktım. Hayatım ne kadar düzensiz giderse gitsin o benimle olsaydı eğer ben yaramı onun sevgisiyle saracaktım. Etrafımdaki herkes benim duygusuz olduğumu çok agresif ve sinirli olduğumu söylüyordu. Ama hiç kimse neden böylesin seni üzen şey nedir demiyordu. Herkes sadece suçluyordu. Kimse ben sana yardımcı olayım demiyordu Artık her şey iyice düzensiz olmuştu. Uyuyamıyordum, yemek yiyemiyordum hiç kimseyle konuşamıyor arkadaşlık yapamıyordum. Hayatımdaki tek şey sigaraydı Bir gün yine yalnız başıma bir yere gidip oturmak istedim. Biraz hava almak, kendimi dinlemek, kitap okumak, bu şekilde olsun kendimi biraz daha rahat ve mutlu hissetmek için. Parka gittim masalardan birine oturdum. Kitabımı çıkardım. Sigaramı yaktım kafamı kaldırmamla beraber kulaklarım uğuldamaya ve gözlerim yanmaya başladı. Ağlamak geliyordu içimden ama ağlamak istemiyordum. Sıkıyordum kendimi ağlamamak için. Aşkımı hiç söyleyemediğim beni hiç fark etmeyen aşık olduğum adam vardı orada karşımdaki masada oturuyordu. Karşısındaki kızın ellerini tutmuş gözlerine gülümseyerek bakıyordu. O an o kızı ne çok kıskandım o kızın yerinde olmayı ne çok istedim. O gün orada o olayı yaşadıktan sonra sevdiğim adamı başka biriyle gördükten sonra beni buralara bağlayan son umudumda yok olmuştu. Artık beni sevmeyen beni anlamayan insanların arasında neden duracaktım ki. Kararımı vermiştim gidecektim buralardan. Kim bilir belki de gideceğim yerlerde beni seven, beni önemseyen, anlayan ve fark eden başka insanlar bulacaktım. Belkide şimdiye kadar yakalayamadığım mutluluğu oralarda uzaklarda yakalayacaktım. Belki de oralarda sevmeyi başaracaktım ve sevilmeyi Sonra o gün hayatımın gerçekten sonsuza kadar değişeceği gün küçücük çantama birkaç parça eşya sıkıştırdım. Hiç kimseye haber vermeden çıktım evden. Gerçi hiç kimsenin benim yokluğumu fark edeceğini ve üzüleceğini sanmıyordum Arkamda ne kadar mutsuzlukta bırakmış olsam. Ağlayarak gittim tren garına tren gelinceye kadar o kadar çok ağladım ki beni mutsuzluklara bu terkedişe yönelten sebeplere ve insanlara o kadar çok ah ettim ki Sonra tren geldi. Trene adımımı atar atmaz tuhaf bir şeklide içim titredi ve kulağıma bir ses hayatımın budan sonrasının çok güzel ve mutlu geçeceğini fısıldadı. İnanmak istedim o sese inandım da ve sımsıkı bağlandım o umuda Trenin kompartımanına girdim. Boştu kimseler yoktu sevindim önce beni rahatsız edecek kimse yok dedim. Aradan beş dakika kadar geçti. Elinde küçük bir çanta ve bir kitapla bembeyaz yüzlü bembeyaz sakallı gözlüklü bir amca girdi. Oturabilir miyim diye sordu. Daha o anda o amca içime garip bir sıcaklık yaydı. Gözlerine baktım gülüyordu gözlerinin içi. Ben kabul edince karşıma geçip oturdu. Artık tren hareket etmişti ve sakallı amca benimle hiç ilgilenmiyordu. Bana bakmıyordu bile yani o bile fark etmemişti beni. Kafasını kitabına gömmüş dünyayla olan ilişkisini kesmişti sanki. Mutluluk öyküleri adında bir kitap okuyordu. Bir süre seyrettim onu sonra sıkıldım bende onu seyretmekten. Camdan dışarı bakmaya başladım nasılda hızlı geçiyordu evler ağaçlar tıpkı hayatım gibi. Camdan dışarı baktığımı sanıyordum sadece ama dışarısını görmüyordum. Bana bütün bunları yaşatan sebepleri düşünüyordum. Neden bu kadar mutsuz olduğumu neden içimde sürekli kıpırdanan bir huzursuzluk olduğunu Bugün cumartesiydi ve ben tanıdığım herkes den tanıdığım tüm çevreden uzak bilmediğim bir yokluğun içinde ilerliyordum. Oralarda başıma neler geleceğini kimlerle tanışacağımı bilmiyordum. Oralarda güvenebileceğim tek kişi kendimdim güçlü olmalıydım ve bu konuda da kendimi çok umutsuz hissediyordum. Sonra sakallı amcanın bakışlarını yüzümde hissetim başımı kaldırdım. Göz göze geldik tatlı tatlı gülümsüyordu. Çantasından küçük bir kutu çıkardı. Kutunun içinde bir iğnenin ucunda küçük bir mavi boncuk vardı. Kızım müsaade eder misin dedi ve mavi boncuğu yakama taktı. Şaşırmıştım. Sonra kitabına döndü tekrar. Yüzüne baktım uzun uzun hiç başını kaldırmıyordu Yakama taktığı mavi boncuğu okşadım. O an büyülenmiş gibi olmuştum neredeyse. Kendimi inanılmaz derecede mutlu hissetim. O anda kafamdan neler geçmiyorduki. Aradan belki yarım saat falan geçti ve ben hayatımın bana geri hediye edilmiş gibi hissediyordum. Ve bana hayatımı iade eden amca başını kitabından kaldırdı. Nasılsın kızım nasıl hissediyorsun kendini dedi. O anda o amcaya içimi boşalmaya onunla dertleşmeye öylesine ihtiyacım vardı ki. Çok mutlu oldum dedim. Kendimi uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu ve özel hissetim dedim. Peki sana bir şey sorabilir miyim dedi. Peki dercesine başımı salladım. Peki sen bu zamana kadar herhangi birisine kendini özel hissetirdinmi? İnsanlara kendilerini önemli hissettirecek onları gülümsetecek bir davranışta bulundun mu? dedi. Kafam karışmıştı ve çok doğruydu söyledikleri ben tanıdığım hiç kimseye yapmamıştım böyle bir şey. Hayır dedim. Karmakarışık bir sesle ve duygularla. Hem dedim neden yapayım ki ben hiç kimse için özel değilim neden başkalarına özelmişler gibi yapayım ki dedim. Hayır dedi. çok yanlış düşünüyorsun. Tüm varlıklar tüm canlı varlıklar özeldir. Eğer sen gidip birisine kendinin özel olduğunu hissettirirsen oda sana senin özel birisi olduğunu hissettirir. Çünkü sen artık o kişi için özel birisindir. Ne kadarda doğru haklıydı ve beni anlıyordu. Kim bilir belki de mutluluğun sırrı bunda saklıydı. Peki dedim. Nasıl yapabilirim bunu? Sen küçücük bir mavi boncukla kendini özel hissetin öyle değil mi?. Unutma insanların küçük kalpleri küçük umutları vardır ve küçük şeylerden mutlu hissederler kendilerini ve sen sevdiklerine küçük mutluluklar yaşatırsan eğer sen onlar için özel birisi olursun Yaşadığım o dakikalardan sonra dünyam değişmişti. Amca yine kitabına dönmüştü ve göz ucuyla benim kafamın karışıklığını ve mutluluğumu seyrediyordu. Gitme uzaklaşma kararım tamamen değişmişti. Kendime bana ait olan çevreye aileme geri dönecek. Tüm tanıdıklarıma kendilerini özel hissettirecek minik sürprizler yapacak. Bu zamana kadar yakalayamadığım mutluluğu böyle arayacaktım. Tren durdu. Amcanın yanına gittim. Ben iniyorum ilk trenle geri döneceğim dedim. Ellerimi tuttu Sakın söylediklerimi unutma. Mutluluk insanlar tarafından sevilmeye bağlıdır. Sen insanları seversen eğer ve onlara sevgini gösterir sevgini hissettirirsen onlarda seni sever ve sana olan sevgilerini gösterirler dedi. Okuduğu kitabı bana uzatarak al dedi buna ihtiyacın olacak. Ne zaman mutsuz ve umutsuz hissedersen kendini yine bunu oku ve söylediklerimi hatırla..... En önemlisi de sarıl sevdiklerine. Sarılmak en güzel olaydır bu dünyada insanların birbirlerine sıcaklıklarını aktarabildikleri en güzel iletişim yolu. Sonra bana sarıldı. Sende öyle bir yürek var ki. Aslında senin çevrendeki insanlar çok şanslılar çünkü senin gibi iyi ve güçlü yürekli bir insana sahipler. Şimdi git sevdiklerinin yanına dön. Mutlu ol ve mutsuzluklarını asla aklına getirme Trenden indim gördüğüm ilk tuhafiye dükkanına girdim ve ne kadar param varsa hepsiyle mavi boncuk aldım. Tren garına geldim tren beklerken yine ağlıyordum ama bu kez mutluluktan akıyordu göz yaşlarım Eve girdiğimde annem, babam benim gittiğimi anlamışlar onları gerçekten terk ettim sanmışlar ve ağlıyorlardı. İçeri gülerek girdim. İlk önce babamın boynuna sarıldım göğsüne bir tane mavi boncuk taktım. Sonrada anneme sarıldım ona da taktım bir mavi boncuk . Siz benim için çok özelsiniz dedim. Ve sımsıkı sarıldım ikisine de Sende bizim için çok özelsin dedi annem. O anda çok iyi ve bir kez daha anladım ki beni sevmediklerini sandığım ailem beni çok seviyordu. Bunu anlamak bunu hissetmek o kadar güzel bir duyguydu ki Ve ben o Cumartesi günü koptuğum sandığım ailemi hayatımı yeniden bulmuştum. Artık dünyanın en mutlu insan bendim. Tanrıya yüzlerce kez teşekkür ettim karşıma o amcayı çıkardığı için...... Pazartesi sabahı işe gittim. İş yerine içimden gelen öyle bir gülümsemeyle girmiştim ki herkes şaşırdı. İlk önce patronumun masasına bir papatya ve bir mavi boncuk bıraktım. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Bu ne der gibi gülümseyerek başını salladı. Siz benim için çok özelsiziniz dedim gülümseyerek. Oda gülümsedi elimi sıktı ve bıraktı. Sonra masasındaki boncuğu aldı gömlek cebinin ucuna taktı. Bu senin bana verdiğin uğur olsun seni değiştirdiği gibi herkesi değiştirsin ve mutlu kılsın dedi. Sonra bütün çalışma arkadaşlarıma bir papatya ve bir mavi boncuk hediye ettim. O gün iş yerimizde bir sevinç bir mutluluk dalgası esiyordu. Ve bugün buraya bu ışıltıyı ben taşımıştım. İş yerimdeki herkes beni seviyormuş meğer. Ve kabahatli olan benmişim diye düşündüm. Artık ben kendimi iş yerim dede özel hissediyordum. Çünkü artık tüm çalışma arkadaşlarım bana özel olduğumu hissettiriyorlardı ve ben bundan çok memnundum. O gün işten çıktım. Kucağımda papatyalar cebimde mavi boncuklarım ve umutlarımla uzun zamandır aramadığım ve dargın olduğumuzu sandığım arkadaşımın iş yerine gittim. O da şaşırdı beni görünce. Masasına papatya demetini koydum ve mavi boncuğu yakasına taktım hiç konuşmuyorduk. Yerinden kalktı bana kollarını açtı sımsıkı sarıldık birbirimize ve sıcaklığımız birbirine geçti. Sen benim için çok özelsin dedim. Sende benim için öylesin dedi ve yakasındaki mavi boncuğu okşadı. Bana seni geri verdiğin için çok teşekkür ederim dedi. O gün benim hayatımda geçirdiğim en güzel gündü ve beni sevmediğini düşündüğüm ne kadar insan varsa hepsi benim için çok özeldi..... O hafta böyle geçti. Yıllarca aramadığım asla aramam dediğim tüm arkadaşlarıma gittim. Onlara bir mavi boncuk hediye ettim ve artık anladım ki onlar beni hep sevmişlerdi ama ben çaba göstermediğim için hissetmiyordum bu sevgiyi... O trene bindiğim için çok şanslıydım. O trene bindikten sonra tüm dünyam değişmiş inanmak istediğim fakat inanmadığım tüm değerler karşıma bir güzellik olarak çıkıvermişti. Artık ben bambaşka bir insandım. Sevdiğim tüm insanlara hak ettikleri değeri veriyor ve bende hak ettiğim karşılığı alıyordum. Sevdiğim herkesi sık sık arıyor onlara küçükte olsa bir mesaj lada olsa sürprizler yapıyor ve mutluluk dağıtmaya çalışıyordum. Kendi içimden coşan umudu ve mutluluğu paylaşmak istiyordum sevdiklerimle... Ama bir şey vardı ki hala içimi yakan asla arayamadığım çok istediğim halde mavi boncuk yollayamadığım birisi vardı ki. Onu hala uzaktan uzağa izliyordum. O hala benim farkımda bile değildi. Ve ne kadar mutlu olursam olayım onu görünce ve o beni fark etmeyince içimde bir yerler acıyordu. Bir gün Hale ile birlikte o parka gittik. Onu o kızla gördüğüm parka. Ve yine oradaydı yine gözlerim ona takıldı yine yanında o kız vardı. Ama bu kez o kızın ellerini tutmuyor ve gülümsemiyordu. Hatta kızın yüzüne bakmak istemiyor gibi bir ifade vardı yüzün de .. Ben yine onu seyrediyordum ne olursa olsun o beni hiç fark etmese bile onu izlemek garip bir zevk veriyordu bana Kızla kavga edermiş gibi hararetli hararetli bir şeyler konuştular. Başını eğdi sonra başını kaldırdı. Bana baktı gözlerimin taa içine gülümsedi sonrada ve başını tekrar eğdi. Birkaç dakika sonrada kalktılar birlikte. Kapıdan çıkarken tekrar bana baktı ve yine gülümseyip çıktı. İşte o anda içimde acıyan tek şey de kaybolmuş ve ben inanılmaz mutlu olmuştum. O bana bir mavi boncuk vermişti. Görünmez ama çok güzel bir mavi boncuk....... Günler geçip gidiyordu. Artık herkes benim bu yeni halime alışmıştı. Arkadaş çevrem giderek genişliyordu. Ve artık işimde de sevilen saygı duyulan biri olmuştum ve böyle olmak çok hoşuma gidiyordu. Ama o günden sonra Gökhan ı bir daha hiç görmedim her gün o parka gidiyordum belki onu bir kez daha görebilirim belki bir kez daha kendimi fark ettirebilirim diye ama yoktu .. Sonra ısrarla her gün gittim o parka ve o gün oradaydı her zamanki masasında oturuyordu. Ve bende tam karşısındaki masaya oturdum. Yüzüne baktım ilk önce fark etmedi yine beni sonra başını çevirdi gözlerime baktı ve sonra gömlek cebine ilişti gözüm gömlek cebinin ucunda bir mavi boncuk vardı. Bu ne demek oluyordu. Aradan birkaç gün geçti. Bir Cumartesi günü yine aynı parka gittik arkadaşımla beraber. Tam oturduk küçük bir çocuk geldi kucağında bir demet papatyayla. Bunlar senin dedi. Çiçekleri aldım göğsüme bastırdım. Sonra içindeki not dikkatimi çekti. Açıp okuduğumda kalbim durmak üzereydi. SİMSİYAH GÖZLERİYLE DÜNYAYA MASMAVİ BİR MAVİ BONCUK GİBİ BAKABİLEN BİR MAVİ BONCUĞUN IŞIĞINI TÜM İNSANLARA MUTLULUK ŞEKLİNDE YAYMAYI BAŞARAN TEK KADINA Sonra o göründü kapıda gözleri gülerek geldi yanıma. Bana bir kutu uzattı. Kutuyu açtım ve gözlerim kamaştı. O kadar çok mavi boncuk vardı ki kutunun içinde ve o bana hayatta verebileceği en değerli hediyeyi vermişti. Ayağa kalktım bana kollarını açtı ve sımsıkı sarıldık sıcaklığımız birbirine geçti ve sevgimizde ÇOK MUTLUYDUK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © SABRİYE NİŞANCI, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |