İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
Azaba düşmüş gönlümle, ölmüş kara günleri yine yad ediyorum. Nereden nereye geldim. Yokluğunda hasret gömleğini giyer, dolanır dururdum yol boyu kaldırımlarda. Ama mutlu ama umutlu. Şimdi yüreğime giydirilmiş ateşten bir gömlekle dolanıp duruyorum. Kaç defa aldırma gönül aldırma, boş ver gitsin, unutursun elbette unutursun o çok sevdiğini dedim. Anlamaz ki dinlemez ki gönlüm aklımı. Meğer büyük olan gönülmüş. Ki o gönül ne akıl dinliyor, nede başkalarının akıllarına boyun eğiyor. Aklım perişan, gönlüm perişan. Hayat mı sorma, hayatın adı zaten averelik zaten perişanlık olmuş. Yuvasız kuşlara döndü hayatım. Bir kere akşam olmaya görsün. Bu kadar mı korkar bin insan karanlıktan. Böyle mi çırpınır karanlıklar içinde. Kimse görmez halimi, görende anlamaz dilsiz dilimi. Oysa ne güzel günlerimiz geçmişti seninle. Ne kadarda derinden duymuştum yaşamın güzel yüzünü. Hele gözlerine baktığımda kainatın ötesinde bir dünya görürdüm. Her şey, her yer sevda ile doluydu. Tertemiz kirletilmemiş içinde yalanı olmayan büyük bir dünya görürdüm. Şimdi gözlerimin önü, gözlerimin gördüğü her yer, her şey kara bir zindan. Ah sevdiğim ah ki ne ah. Ya şimdi sevdiğim ya şimdi, ne haldeyim bilir misin? Ya şimdi ya şimdi sen neredesin ben neredeyim, el vurulmaz beyaz güvercinlerin uçuştuğu, allı beyazlı güller nerede. Nerede o çok sevdiğimiz sevda bahçeleri. Nerede nerede nerede? Bazen isyan etmeye ramak kalıyor. Yokluğun varya şu kahrolasıca yokluğun, azar azar eriten yok eden yokluğun. Ömürde güzel günleri yargılamakta varmış. O sımsıcak bahtiyar olduğum o günlere, ayaz gibi kara kötü günlerde demekte varmış. O bahtiyar günler bitti artık. Ne çabuk bitti. Doyamadan hissedemeden bitti gitti öylemi. Şimdi baharımız gelip geçti öyle mi? O toz pembe günlerin yerini karanlık düşünceler kapladı. Akıl inanmış yokluğuna. Her defasında inkar ederken yokluğunu, inkar etmedi gönlüm aşkını. Korkularımı var, mecburiyeti mi var gönlümün sana. Sana saplı kalmış çıkmaz bilmez o deryadan. Aşk içten bir tebessüm iken şimdi kara kara düşünmek oldu. Kim bilir aşkın bir yüzü de karanlıktan geçmekti. Korkarak, canının yandığına şahit olarak geçmek o kara yolları. Aşkı bir de incinmişlikte, kırılmışlıkta öğrenmek, yaşamakta varmış. Her ne kadar üzülmek ağlamak istemesem de, bir şeyler canımı en derinden acıtıp, göz yaşına boğuyor beni. Bu yalnızlık dünyasından kurtulmalıyım ey sevdiğim. Her ne kadar dilim söylemeye varmasa da söylemeli miyim bilmiyorum. İnsan sevdiğinin yanında mutlu oluyor. Ben hala seni seviyor, seninle yaşıyorum. Hiç gitmedin ki benden. Bel ki sevdiğim sen yanımda olsaydın, yüreğimin ızdırabını azaltır belki de yok ederdin. Yerine kocaman kesintisiz bir mutluluk bırakırdın. Ah bu büyük yarama kim merhem olur bilemem. Kurtulmalıyım bu kapanmaz yaralarımdan. Bu büyük yaralarımdan önce, büyük mutluluklarım vardı. Sen vardın, senin ve sevginin huzurun getirdiği bir sevda dünyam vardı. Sevginin olduğu yerde mutluluk olur ya, işte bende öyle bir dünyada yaşamıştım. Seven, sevilen insanların dünyasında. Sanıyordum ki evrende ki her varlık mutlu. Her varlık seviyor birbirlerini. Her varlığın içi dışı sevgi ile dolu. Gözyaşı bilen döken yok sanki kainatta. Her yanım sevgi ve mutlulukla doluydu. Ne oldu da birden bire değişti bu dünya. Ne oldu da içimdeki sevinçler kedere, eleme döndü. Kim tutup attı güzel günlerimi ömrümden. Şimdi sevgiyi unuttuğum bir yerde, acılar içinde, sessiz sakin öylesine yaşıyorum işte. Gözlerim yaslı, boynum bükük, gönlüm tarumar olmuş. Kısacası ölmeye ramak kalmış hayattan umudumu kesmişim. İnsan kainattır, sevdiğim. Her mevsimde ayrı bir güzellik ayrı bir nimet var. Dört büyük halka birbirine muhteşem bir zamanla bağlanmış. Her mevsimde apayrı yaşanır güzellikler. Baharını, kışını, yazını, son baharını, bulutunu, dağını, ağacını, çiçeğini, yeşilini, kırmızısını, beyazını… her şey insan bünyesinde aslında. Acısı tatlısı, hüznü tebessümü, kainata ait ne varsa, kainatın parçaları yine insanın içinde yaşayıp yok olup gidiyor. Tıpkı dünya gibi, insanda her geçen gün bir parça daha eskiyip gidiyor. Adı sanı şekli cemali ne olursa olsun, bu kainat sevgisiz ne yaşanılıyor nede yaşama mutluluk katıyor. Ve eller sevgi vermiyor sevdiğim. Hiç kimse ne sana benziyor nede senin dilinden konuşuyor gönlüme. Kimse bilmiyor yaslı gözlerimin fersizliğinden sana muhtaç olduğumu. Kimseler bilmiyor ki görünmez bir zincirle bağlı bir esir olmuşum kederlere. Kimse bakıp ta gözlerimin içine bir yudum sevdayı bırakmıyor. Ah sevdiğim ah, bu saatten sonra sevgiyi bulsam ne yaparım sanki. Öyle bir yerdeyim ki, ne sevgiyi görebiliyorum, nede kendimi. Dünyanın en keskin zehrini içmiş gibiyim. Uyuşmuş bedenimde acıdan başka bir şey hissedemiyorum. Kainatın en güzel yanı sevmektir, sevilmektir ey yarim. Oysa şimdi ben, sana ait acıdan beter bir sevginin içinde yaşamaya çalışıyorum. Sevginin adını hatırlamak dahi istemiyorum. Bir öcü gibi kaçıyorum bu güzel nurdan. Oysa hangimiz kurmuyorduk ki bu güzel nimetin hayalini. Nelerimizi vermezdik değil mi sevda için. Ve verenleri de duydu gördü bu dünya. Ne sevdalar yaşandı. Ne güzel yürekler, ne güzel bakışlar, kıyılmaz güzelliklere kıydılar. Ne canlar ne gönüller çürüdü gitti bu sevda yolunda. Onlar ki severken de mutluydu ölürkende mutluydu. Çünkü sevgi her şeyden daha güzeldi. Sevgi için sevgi içinde ölmekte güzeldi. Göremedik ey sevdiğim göremedik. O nimetin kadrini kıymetini bilemedik biz. Keşke geçmişim, hep geçmiş zamanlar içinde kalsaydı. Tekrar bugün yarın olup karşıma dikilmeseydi. Her gün aynı geçmişi anımsamak ızdırap veriyor. Zavallı bedenim duygularım kaldıramayacağı bir yükün altında her gün eziliyor. Ne yapsam beyhude, çünkü derin acılar asla unutulmuyor işte. Kaç zamandır huzur yolunu arıyorum ben. Bir vakitler kendimi dünyanın en huzurlu bahtiyar insanı sanırdım. Her geçen gün dünyanın en mutsuz insanı gibi yaşıyorum. Beni bu hale koyan aşk mıydı. Yoksa aşk sandığım yanlış bir inanış mıydı? Aşkta bir nevi ahirete benziyor. İnsan inanmanın mükafatını, inkar etmenin defedilmez azabını çekiyor. İnanan kazanıp felaha ererken, inanmayan dayanılmaz ateşlerde eriyor, ölmek istese de ölemiyor. Yüreğime acı veren bu derin yaralar, ızdıraplar senden mi geldi bana ey sevdiğim. Bu kapanmaz yaralarım gün olur kapanır mı bilinmez. Kimileri acılarını kimileri anılarını anımsıyor. Bende acı anılar, acıtan anılar var. Oysa ben anmanın da ötesinde, derinden derine hala yaşıyorum bitmeyen acılarımı. Yar gelmedikçe, yüreğini sarmadıkça bitmez diyor yüreğim beynime.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |