"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bazen şaşıyorum kendime. Ne haldeyim bilmediğim bir hal içinde nefes alıp veriyorum. Ne ölü olduğum belli ne diri. Ölü ile diri arasında ne fark var ki. Sadece nefes alıp vermekten mi ibaret hayat. Bir insan kaç çeşit hayat yaşar, kaç çeşit insan var bu yer yüzünde. Bu yer yüzünde öğrenmemiz gereken kaç çeşit insan kaç çeşit ilim var. Sevgi ilmi, acılar ilmi, ayrılık ilmi, ihanet ilmi… bir çoğu ne kitaptan öğreniliyor nede bir ağızdan. Başa geldikçe yaşadıkça öğreniyor insan. Öyle sırları öğreniyor ki insan. Dilsiz dili dahi öğreniyor. Suskunluk nedir. Niye susulur ki ve daha neler neler var şu yer yüzünde öğrenmemiz sormamız bulmamız gereken. Sanki öylesine düşünüyor öylesine kendi kendime muhabbet ediyorum. Çoğu zamanda muhabbet yerine kendimle savaşıyor kendimi darağacına asmak için vicdansız bir hakim gibi yargılıyorum kendimi. Bazen seni bazen de kendimi gönlümün dar ağacına asıyorum. Acımı benden başka bilen yok ey sevdiğim. Bunca uzun süren hüzünlerden sonra var sende bilme. Sende bilme sevdiğim, bilme. Her şeye rağmen yine sevdan bende. Ben senin sevdanın ellerinde yaşıyorum. Can evim can damarım senin sevdan oldu. Acıda olsa tatlıda olsa bir sevdam var onu yad eder onunla geçinip gidiyorum artık. Keşke sevende sevilende mutsuz olmasaydı. Yara alıp da acı çekmeyen kaç varlık var ki. Kısa bir süre içinde unutsaydım adını sevdanı bir kalemde silip atsaydım belki de sevgiye ait bir acı taşımayacaktı yüreğim. Belki de yaralarım çoktan iyileşecek yeniden yeşillenecekti sevda güllerim. Bir çırpıda unutsaydım elbette sevdim diyemezdim. Umursamaz güler geçerdim değil mi. Eğer unutsaydım bunun adı ne aşk olurdu nede aşkın diğer yüzünü görmek olurdu. Kan revan içinde kalsak da yine de seviyor işte insan. Yine sevda deryasına senin uçsuz bucaksız hayaline daldım. Beynim sıralı sırasız düzenli düzensiz düşünceleri art arda gözlerimin önüne getiriyor. Dünyanın en büyük sinemasında hayat filmimi izliyorum. Sadece iki kişi var. Biri sen biride üzülen geçmişinde bir parça mutlu olan ben. Ah şu beynim ne büyük kayıt mekanizması böyle. Ne anları neleri gizlemiş bir köşesinde. Silip atmamış bekletmiş. Peki niçin ve niye. Sonsuza yakın bir hızla hemen geçmişe anında bağlanıyor yeniden kare kare gözlerimin önüne seriyor rollerimizi. Geçmişte onca mesut anlar kadar can yakan anlarımızda olmuştu. Seninle geçen her mutlu kare şimdi acı acı seyrettiğim anılar oldu. Bu düşüncelerle geçmişi hatırlamakla gönlüm kaç defa daha yanacak bilmem. Gönlüm bir sana birde bu acılara görünmez tellerle bağlı. Yine de bu acılarda aşkın acı bir lezzeti var. Sevmenin en acısını tatsam da yinede güzeldi yaşanan günlerimiz. Ve sonrası gelmedi işte. Sonrasında bitmek bilmeyen acılar elemler geldi. Şimdi bir türkü var dilimde hep yalan hep yalan diye. Bitmeyen bir türkü. Kaybolup giden günleri bu şarkı ile anıyorum çoğu zaman. Sen gittin, sanki giderken tüm güzellikleri cebine koyup gittin. Oysa sevgi de cana değil canana kıymet verilirdi. Canın yansa da can yakılmazdı. İyi tarafından bakılıp hoş görülüp affedilirdi. Yine inanmamanın bedelini ödedik işte. Hem de en ağırından bir bedelle ödüyoruz. Ne zaman biter bu bedel bilmem. Ne büyük kör bir ummana düştük. Ne tarafa dönsek ışık yok umut yok. Boğulmamak için çırpınan zavallı bir varlığız artık. Ayrılıkta aşkın bir parçası aşk kadar büyük bir umman ayrılık. Dün düşünceler umutlu ve aydınlıkken şimdi karanlık ve umutsuz. Sevmemin sevilmenin en güzel hazzına erdim derken, şimdi sevmenin ve sevilmenin en berbat acısına düştüm. Her şey ak pak iken şimdi kirli ve karanlık. Umutsuz insana ışık dahi karanlık geliyor. Ve zaman her insanın sevse de sevmese de içine kısılıp kaldığı ilahi varlık. Şimdi hiç ummadıklarımı ve düşünmediklerimi getirdi. Sen gittin huzur gitti mutluluk bitti. Ardı arkası kesilmeyen dertler geldi. Dertler bir örümcek ağı gibi her yanımı sardı. O dertler kalbime mesken oldu. Hayat işte insana neleri öğretmiyor ki. Bir acının yerini başka bir acı alıyor. Bir acı bitiyor birisi başlıyor. Yine sen yine senin elemlerin. Yalansız saf sevdalar insanı mutlu yaşatırmış. Yalanı dolanı olan bir sevda çürük bir ev gibi yıkılırmış insanın başına. Saf dostların sevdası oluyor. Her dost ne dos doğru dost oluyor nede saf bir dost. En büyük dost dediğine dahi insan bel bağlamalıymış.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |