Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Oraya taşıdığım çiçekler var. Siyahın içinde koyuysa renkleri bil ki kırmızıdırlar; ben kırmızıyı çok severim de. Sen beni tanıyamadın hiç. Bana seni tanıtan cümleler bıraktın, bir de satır araları. Onlara rağmen (belki de onlar için / yüzünden / sayesinde) ben seninle olmayı kabul ettim. O günden beri seninleyim işte. Sen kiminlesin bilmem. Neden sonra benim hayallerim vardı seninle ilgili, bizimle aslında. Biz, birlikte gösterecektik insanlara mesafenin sorun olmadığını aşkın, tutkunun var olduğu yerde. Benim alevlendirdiğim bu tutku seni de sarar, sarmalar diye düşündüğümden sana fikrini sormadım aslında ben. Yok, yok. Cesaret edemediğimden. İşte biz, uzun uzun yollar yürüyecektik seninle. Zarif, narin bedenin yorulacaktı, dinlenecektik. Ben senin elmacık kemiklerinde uyumayı sevecektim en çok, düşünceli gözlerinde kaybolmayı bazen de. Kahvelerimiz hep zifiri karanlık olacaktı ve birden ayılacaktık içtiğimizde. Hayat, bize zifiri karanlık kahveler sunacaktı, birimiz içmese, diğerimiz uyaracaktı. Biz seninle karı - koca, ya da sevgili olmayacaktık. Hayat arkadaşı olacaktık. Aynı sazı çalan çalgıcılar olacaktık ve hep aynı şarkıları söyleyecektik; insanların kulakları tıkalı.. Duymazlar, duymuyorlar... Ellerin soğuk, diyecektim sana bazen, gözlerin beni görmüyor mu artık? Sen, yok öyle bir şey, demeyeceksin bile. Susacaksın. Hep. Ve ben senin suskunluğunda daha çok kaybolacağım senin içinde. Senin için. (Bizim) Yeri gelecek beni en çok sen anlayacaksın sanacağım, sustuğundan hep. Ve o yeri gelmiş zamanlarda sana sinirleneceğim, susma, diyeceğim. Konuşsana be adam! Belki kapıyı çekip çıkacağım, belki gelmeyeceğim günlerce. Sen bana mektuplar yazacaksın ama yollamayacaksın hiçbirini, sen gittikten sonra okuyacağım onları ben ve ağlayacağım. Gereksiz. Senin sakin tarafınla benim hareketli yönlerim birleşecek, tamamlayacak dengeyi. Sen sustukça ben konuşacağım eksik bir şey kalmayacak diyaloglarımızda. Ben yersiz güldüğümde senin ütülü suratın özür diler gibi bakacak kalabalığa. "Affedin, kendisi biraz kaçık!" Yine de seveceksin beni, öyle umuyorum. Umuyordum. Kahve içiyorum. Zifiri. Senin gittiğini ve bizim hiç görüşemediğimizi düşünerek hayıflanıyorum biraz. Eh, bir de kederlendim ya? Sigara yakıyorum. Ağaran günü izliyorum, müzik dinliyorum. Gülümsüyorum, kendime. Ayıldım da sanırım biraz. Şu yaptıklarıma, sağa sola senin kadının olduğumu söyleyişime gülümsüyorum. Beni görenler parmakla gösteriyormuş. "Ah! Ben onu tanıyorum, o Kafka'nın kadını!" diyorlarmış. Kimisi de "kaçık" diyormuş benim için. Sorun değil, sen tanısaydın sen de derdin Franz. Derdin tabii.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Jülide Eda, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |