Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Kavurucu bir haziran gecesi. Saat gecenin en olgun vaktine yaklaştığı bu vakitte taze bir serinlik çöküyor şehre. Gözlerim görebildiği noktaya kadar bu koca şehri izliyorum. Teker teker kapanıyor evlerin lambaları. Sanki her ışık bir umutsuzluk gibi sönüp gidiyor. Serin mi serin bir hava var şehirde. Tek tük araba sesleri ve nasibini arayan sokak hayvanlarının dışında kimsecikler yok gibi. Kaç vakittir düşünüyorum, hangi düşüncesiz tasasız beyinler uykuya dalmışlardır. Hiç mi hüzünleri düşünceleri yok bu insanların. Hiç mi sabahlayan üzülen yok ki bu güzel şehirde. Radyonun sesi hafiften açık, yine memleketimin türküleri var, bende inceden inceye akan yaşlar yanaklarımda, sessiz sakin öylesine akıyor. Belki gerçekten memleketimin acılarına ağlıyorum, belki de içimdeki acı gözlerime vuruyor. Kendiliğinden büyüyen o acıyı dışarı atmaya çalışıyor zavallı uykusuz yorgun bedenim. Ne büyük şairler yetiştirmiş ve ne büyük insanlarımız var. Ve halkımız en büyük en güzel insanlar topluluğu. Gel gör eskisi gibi değiliz artık. Herkes bir başına kalmaya başladı. Kalabalıklar içinde yalnız insanlar olmaya başladık. İhanet güvensizlik altın çağını yaşıyor topraklarımızda. Sevdiğim bilir misin, bizim topraklarımızda, dillere destan kahramanlıklar yine dillere destan acılar oluştu. Öyle ya, her şeyin bir bedeli vardı mutlaka. Destanlarında bir bedeli olmalıydı. Uzun uzun tutarsız düşünceler sarıyor her yanımı. Düşünceler, düşünceler. Neredeyse sonsuz hıza sahip o zavallı yaratık. Saniye bile geçmeden bulup getiriyor seni bana. Beynimin içine, unutulmayan bir yere gelip bırakıyor seni. Sonra bir acıdır başlıyor. Anlatılması zor yaşanması çile, düşüncesi ölüm gibi ağır. Bazen nefes bile almak zor geliyor artık. Bazen aşk yok diyorum. Bir çok insanın beklide çözülmez sır diye baktıkları o sır yok diyorum kendime. Sanki olmayan bir sırrın peşinde beyhude geziyorum. Oysa aşk var. Olmasa, içimdeki bu sevgi niye. Bu sevgiyi kim koydu zavallı gönlüme. Birer birer zavallı hale geliyor en güzel varlıklar. Tıpkı gözlerimin gördüğü, gece gibi her an gittikçe koyulaşan simsiyah bir hale geliyorlar. Oysa onca karanlığı umutsuzluğa rağmen bir şeylere inanmıyorum. İçimden inanmak gelmiyor umutsuzluğa. Nedenini bilemediğim bir umudum var. Belki ömrümü harcayacak bu sır. Ama çözmeliyim. Yoksa gündüzüm haram, gecem haram, uykum haram, mutluluk haram oluyor bana. Kim mutluluğu haram edebilir ki. Böyle bir yürek taşıyabilir mi yaratılmış en güzel varlık. Ki muhabbet sevgi için yaratılıp, emrine kainat verilen insan denilen varlık. Saat sabah ezanına yakın, çoktan uyumuşsundur sende. Öyle ya senin artık bir aşkın bir mutluluğun vardı. Muradım umduğundan büyük bir mutluluğun olsun. Artık seni düşünmemeliyim. Hayatımı kendi kendime haram etmemeliyim. Dindirmeli susturmalıyım düşüncelerimi. Ah bu düşünceler, yenilmesi imkansız bir ordu gibi, gelip dikiliyor karşıma. Mutlu insan yaşadığın duyan insandır. Özgürce kana kana seven, bir karşılık beklemeden seven insandır. Öyle ya sevgi bir erdemdi. Kişinin en güzel yanı. İstemeden verilen o muhteşem nur. Vicdanımı en derin yerinden acıtan sızlatan o muhteşem nur. Sen yoksun. Ama bir sevgidir ki boğdukça boğuyor beni. Seven sevilen affedebilir ama gel gör ki sevgi hiç affetmiyor. Her fırsatta boğdukça boğuyor insanı. Artık sevdayı kimseye söylemek kimselere benim derdim bu demek gelmiyor içimden. Sessiz sakin bir dinmiş bir sevda, acısını kendimin omuzladığı bir varlık oldu aşk. Aşk belki de cennetten gelen, belki de Yaradan’ın insana armağan ettiği en büyük nurani varlık. Ne mükemmelsin sen ey sevda. Ve cennetin o nurani varlığın kaybetmek. İşte hayatın en büyük acısı bu. O cennet kokusundan ayrı düşmek. Önümü aydınlatan o nurdan yoksun, karanlıklar içinde bir hayat sürmek. Zavallı aklımla daha ne kadar ararım bilmem aşkı. Bir gün aşkı bulup derinden en güzelinden bir tebessüm düşsün istiyorum yüreğime. Aşk her varlığın arzuladığı dillerdeki o büyük nur. İnsanı cennete götürecek karşılıksız, kirletilmemiş her varlığın bilmeden peşinde koştuğu sevme isteği. Düşünceler. Diyar diyar dolaşan, bir menzile varmayan, çilelerden çile seçip getiren zavallı varlık. Oysa biliyorum ki o da benim muradım için çırpınıp duruyor. Gel gör ki getirdiği her hayal bir yıkım oluyor yine bende. Sanki sinsi bir düşman, şifası olmayan bir hastalık gibi yapışıp kalmış bende. Derman getirmeyen uzadıkça uzayan, insanı yordukça yoran düşüncelerle yaşıyorum artık. Düşüne düşüne çıldırmaya varacağım bu gidişle.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |