Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Hastanede canı pek sıkılmıyordu; gündüzleri vaki olay nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kalan Markız, akşamları ise Mus yanında refakatçi olarak kalıyordu... Ayrıca aynı koğuşu paylaştığı üç kişiden biri olan muhabbet de konu sıkıntısı çekmeyen ‘Tar’ isimli bir adam da vardı... Tar, aynı zamanda Maf’ın elemanı Solkol’un yakın arkadaşların-dandı. Markız’la yaptığı son telefon konuşmasıyla içeriğini öğreninceye kadar; Markız’ın Maf tarafından çağrılmasına bir anlam verememişti. Kolundaki kırık çok önemli olmamasına rağmen bir haftadan önce taburcu olamayacağı söylenmişti, kendisine. Ber, bu kadarına da şükrediyordu... Ucuz kurtarmıştı... Hastanede en az yataklı dört kişilik bir odaya yatırmışlardı kendisini. Odada bulunan diğer üç hastanın sağlık problemi yine kırıklarla ilgiliydi... Biri haricinde diğer ikisi trafik kazası mağduruydular. Ber, karşı yatakta yatan ve trafik kazasında ayağı kırılmış Ad kentinin Er lisesinde tarih öğretmeni olarak görev yapmakta olan ‘Tar’ isimli kişiyle diyalogu epeyce ilerletmişti. Kültür düzeyi yüksek olan Tar’la güzel ve verimli saatler geçiriyordu. Yeni kurulmuş olan "Legal-XYZ-Partisi”nde faaliyet gösteren, bir Edebiyat-sanat dergisinde yazıları yayımlanan, çok yönlü ve derinliği olan biriydi. İkisi de hastanede başlayan arkadaşlıklarını taburcu olduktan sonra da devam ettirme niyet ve temennilerini taşıyor ve bunu her fırsatta birbirlerine vurguluyorlardı. Tar’ın kent ve ülke olaylarına siyasi, ekonomik, sosyolojik, hukuksal, psikolojik bakış açıları, kurgu ve yorumları garip gelse de hoşuna gidiyordu. "Neden daha önceleri tanışmak kısmet olmadı?...” hayıflanmalarını sürekli yineliyordu kendisine. Tar, siyah saçlı, yeşil gözlü, buğday tenli, uzun boylu ve sempatik bir tipti. Konuşurken bile gülüyor görüntüsü veriyordu karşısındakine. Kendisine güvenen, karşısındakine güven veren, çevreyle ve benliğiyle barışık bir duruşu vardı. Kelimeleri, cümleleri kitabi çıkarsa da doğu aksanını hala atamadığı anlaşılıyordu şivesinden. Tar, Ber’in babasının doğum yeri olan “Mar” kentinde doğmuş, liseyi bitirinceye kadar orada kalmış, yöreyi iyi bilen biriydi.. Ber, ise küçüklüğünde iki kez, en son avukatlık ofisini açmadan önce gitmiş, bir hafta kadar kalmıştı Mar kentinde. Baba kenti hakkında çok da bilgi sahibi değildi. İflas nedeniyle, babasının evi El kentinden Mar kentinde bulunan köyüne taşıdığında Ber hukuk fakültesini kazanmış bu nedenle orada kalma şansı veya şansızlığını elde edememişti. Babasına ve kardeşlerine olan özlemini giderme, köyünü akrabalarını yakından tanıma, Mar kentinin tarihsel yerlerini gezme, kültür mayasını fark edebilme anlamında kısa süreli de olsa yeniden gitmek istiyordu. Ama önce işleri tamamen rayına koymalıydı. Sistemini tam oturtmalıydı. Bazen kentten uzaklaşıp bir köylü gibi köy hayatı yaşamayı içinden geçiriyordu. Kitaplardan, filmlerden, anlatılardan köylüler hakkında edindiği bilgi; dürüstlük, bağlılık, art niyetsiz yaklaşım, samimiyet, doğallık gibi güzel şeylerdi... Bunlarda kent yaşamında pek bulunmayan değerlerdi... Ber bakışlarını tavana dikilmiş her iki kolunu başının altına destek vererek uzandığı yerden rast gele düşünüyordu. Tar, öksürerek Ber’in dikkatini kendi üzerine çekmeyi başardı. "Hayırdır? Yine ne düşünüyorsun?" diye sordu hafif gülümseyişle Tar. Ber, yorgunluk akan bir sesle "Hiç... Öyle dalmışım işte!..." dedi. Tar, elinde tuttuğu gazeteyi göstererek "Kent-Bas gazetesi senin olayın hakkında yine büyük başlık atmış..." dedi. "Karşıt grup, Maf’ın avukatına saldırarak cevap verdi..." Yerinden doğrulmadan gazeteyi alması için Ber’e uzatarak, "Bakmak ister misin?" diye sordu. Ber, ayağa usulca kalkarak, Tar’ın yanına kadar gidip gazeteyi aldı. Hızlı bir şekilde haberin ayrıntılarına göz attığında oluşan siniri yanağındaki allanmadan da anlaşılıyordu. "Allah kahretsin! Bu haberlerin tümü yalan!" diyerek Tar’ında beklediği tepkiyi gösterdi. "İlgisiz şeyler yazmışlar... Bana saldıranları karşı grubun adamları gibi göstermişler... " Tar, babacan bir tavırla, "Ber, bu tür şeyleri takma kafana..." diye telkinde bulundu. "Bazı basın organlarının kendilerine özgü garip garip gazetecilik anlayışları vardır. Maf’ın avukatı olman nedeniyle senin etrafında gelişen olayın nasıl cereyan ettiğine dair bilgileri senden ve Markız’dan nede bir başkasından elde edemeyince böyle bir mantık yürütmüş olabilirler." "Bu onlara kafadan senaryo üretme hakkını vermez." dedi. Başını gazete sayfasından ayırarak, "İçinde olmadığım bir olay olsaydı bu habere inanacaktım... Üzerinden uzun zamanda geçmedi ki; kendi hafızamdan şüpheleneyim. Belgeleri, dayanakları olmadan bu şekilde haber uydurma-yı hangi cesaretle yapıyorlar, anlamıyorum..." "Tarih gibi... "dedi Tar. Ber, söyleneni anlamamıştı. "Nasıl ?... Anlayamadım!..." dedi. Tar, bir konu bulmanın verdiği zevkle dudağını diliyle yalayıp ıslattı. "Basında çıkan bazı haberlerin gerçekliği ile özelde ülkemizin geçmişindeki tarih yazıtları arasında bazı benzerlikler yakaladım..." diyerek giriş yaptı. Ber, bir kaç günlük birlikteliklerinden edindiği izlenimle bu girişten onun uzun uzun konuşacağını tahmin etti. Ber’in tahmini doğru çıkıyordu. Tar, devamla "Bilimsel tarihin dayanağı kayıtlar, belgeler genelde o dönemlerde yaşamış insanlara ait. Tarihi yazanlar çoğunlukla egemen gücün emri altında ve onların verdiği ücretle geçinenlerden oluşuyor. Bunlar sınırı aştıklarında kellelerinin havada sallanacağı veya ekmeklerinden olacakları tehdidini sürekli taşıyan insanlardı. Bunlara tarih alanında uzmanlığım olmasına rağmen şüpheyle bakmaktayım. Zamanımızda bir kısım medyanın daha dumanı tüten haberleri bu kadar çarpıtması karşısında; savaşlar, iktidar değişimleri, zorba hareketler gibi bir çok olgunun bulunduğu geçmişten gelen ve iletişim araçlarının azlığı ve kopukluğu gibi birçok eksisi olan yer ve zamanlarda geçen tarihi daha fazla kuşkuyla karşılarım. Seninle ilgili basında çıkan bu haberin ileride belge olarak kullanılacak olduğunu varsayalım; bu durumda gelecekteki insanlara olay yanlış aktarılmış olacaktır..." Ber, Tar’a hak veremeden edemedi. Mantığa uygun bir açıklamaydı. Aksini iddia etmek için bir dayanağı yoktu. Başını sallayarak onayladı-ğını belirtti. Ber, Tar’ın her konuyu farklı bakış açılarıyla, özellikle uzman olduğu tarihsel bakış açısıyla birkaç kez daha yorumlamasına tanık olmuştu. Gazetede çıkan haber nedeniyle kendi kendisine tahliller yapmalıydı. Yalnız kalmak istiyordu. Bu nedenle, Tar’ın daha çok ayrıntıya girmesini engellemek için, "Haklısın Tar bey!" dedi. Biliyordu ki; anlatılarına karşı lehte veya aleyhte bir açıklama da ve yorumda bulunması halinde kendisinin ona dakikalarca dinleyici olarak kulak kabartmak zorunda kalacaktı. *** Mus’un verdiği habere üzülmüştü. Askerlik Yoklama kaçağı olması nedeniyle, görevlilerce uyarılmış ve bugün sayılmazsa en geç altı gün sonra askerdi. Üniversite sınavını kazanamaması nedeniyle erteleme hakkı da sona ermişti. Şimdiye kadar iyi ve kötü günlerinde yanında gördüğü bu yeğeninden ayrılmak zorunda kalması bir yana, bürodaki işleri konusunda bunun kadar iyi ve güvenilir birini de bulabileceği konusunda şüpheliydi. Sıkıntılar üst üste geliyordu... Kimbilir belki de, etkisini iyiden iyiye hissettirmek için... Ber, bu düşüncelerle "İşler nasıl gidiyor?..."diye sordu. Mus, "İmzaladığın; duruşmada bulunamayacağına dair dilekçelere doktor raporu fotokopilerini de ekleyerek gerekli mahkemelere sundum." dedi. Elinde ki el yazısıyla dolu parşömeni Ber’e uzatarak, "Ayrıca arayanlar geçmiş olsun dileklerini sunanları not aldım... Seni hastanede ziyaret etmek isteyenleri de arzu ettiğin şekilde engelliyorum." Ber, uzatılan listeyi aldı, incelemeye başladı. Yerel Yönetim Başkan; Güvenlik 9.Müdürü, Kapitalist Grup Başkanı, Anti-Hafif 8.Yargı Grubu Başkanı ve beş üyesi, Hava Enerjisi İşçi Sendikası Başkanı ve yöneticileri, Halk Vekillerinden iki tanesi, XY Ulusal Medya Kuruluşu Adana temsilcisi, bazı müşterileri ve daha niceleri... Mus, "Tez elden bir eleman bulman gerekiyor!" hatırlatmasında bulundu. Biraz çekinerek "Markız çalışmaz mı?..." diye ekledi. Ber, bu teklifi düşündü. Markız’ın iş konusunda biraz tembel olduğunu ve bunun hem işleri hem de aralarındaki ilişkiyi olumsuz etkileyebileceği sonucuna vararak "Mus, birkaç gün içinde bir eleman bul!" dedi. "Nasıl?.. ." "Gerekirse gazeteye ilan ver! Başvuranlardan koşullara uygun birini seç. Kalan günlerin içinde eğit." dedikten sonra Mus’un gözlerine bakarak "Senin tercihine güveniyorum," diye ekledi. *** 17 Hastaneden taburcu olduktan beş gün sonra Maf, sözünü tutmuş ve nihayet kendisine saldırıda bulunanları karşısına dizdirtmişti. Üçü de Ber’in ofisinde ve karşısındaydılar... Maf’ın elemanları, saldırganları inlerinden çıkarmış, kime saldırdıkları gerektiği şekilde anlatılmıştı. Bu durum yüzlerindeki darp sonrası oluşan kırmızılık ile eğik başları ve mahcubiyetle karışık korku dolu gözlerinden dahi anlaşılıyordu... Tümü; özürlerini defalarca sunmuş olmasına rağmen Ber’in ağzından, özrü kabul veya ret anlamında bir sözcük hala dökülmemişti. Yüz ifadesi de herhangi bir renk vermiyordu. Sükunet Solkol’uda rahatsız etmişti. "Baba Maf, sizden özür dilemeleri için gönderdi bunları..." diyerek bilineni bildirdi. "Özrü kabul edip etmeme sizin inisiyatifinizde... İsteğinize göre hareket etmemiz konusunda emir aldık. Cezalarını kesin derseniz yine gereği yapılacak..." diye ekleyerek Ber’in niyetini ısrarla ve sabırsızlıkla beklemeye koyuldu. Ber, kırılan koluma karşılık; kollarını mı kırdırsam?... Yoksa farklı bir ceza şeklimi düşünsem?... Özürlerini kabul etsem mi?... seçenekleri arasında gidip geliyordu. Gerçi onlara olay esnasında gerekli tepki ve savunmayı göstermişti. Ya Güvenlik siren sesleri duyulmasaydı?... Maroğlu, elindeki döner bıçağını başına indirseydi?... Ber, en son kendisine; kısasa-kısasın geçmişte kalan bir ceza yöntemi olduğunu ve bu kadar acımasız olmaması gerektiğini hatırlattı... Akabinde saldırgan ve diğer saldırganların azmettiricisi konumundaki Maroğlu’nu gözleriyle hedefleyerek, "Bakın zorla güzellik olmaz!" dedi. En azından ders vermesi ve sözleriyle hırpalaması gerektiği inancıyla hareket ediyordu Ber. "Markız, seni tercih etseydi benle çıkmazdı. Bundan sonra Markız’ı ve beni hiçbir şekilde rahatsız etmeyeceksin! İkimizden birini tek bile görsen yolunu değiştireceksin.... Markız’la hiçbir şekilde iletişim kurmaya çalışmayacaksın... Aksi halde bu kadar iyi davranmayacağımı bilmiş ol!..." Ber’in konuşması tümünü rahatlatmıştı. Saldırganlar, elini öpmek için yanaştıklarında, onların bu yaklaşımını Ber, eliyle ‘Defolun!...‘ işareti yaparak engelledi. Saldırganlar ile Maf’ın elemanlarının ofisten ayrılmasından sonra Ber, yeni elemanı Secret’den Maf’ı bağlamasını istedi. Ona; telefonla teşekkürlerini sunacaktı. *** 18 Ad kentinin eski mahallesindeki üç katlı ahşap konağın sessiz sakinleri izlenim ve telepatik iletişim yoğunluğu içindeydiler... İletişim içeriği duyulacak seslere dönüşse; mahalle halkı çok büyük bir kalabalığın kendi içinde sözlü bir kavga içinde olduğu sanısına kapılabilirlerdi. İz.01.Tar.3, "Tar’ın davranışları düzenleme raporuna büyük aykırılık gösteriyor... Rapordaki süreler içinde Ad-kentin de bulunması gerekirken, Mar-kentine doğru yola çıkıyor. Bu durum kökten sapma sayılır kanımca... Ne yapalım?" iletisini, İz.01.Tar.2’ye gönderdi. İz.01.Tar.2, "Tar, Mar-Kentinde yirmi beş gün kalma amacında... Sorunun çözümünü uygulayıcılara havale edeceğiz... Dört günlük azami boşlukla düzenleme raporuna uydurulabilinir. Bu yirmi beş günlük boşluk sapmasından iyidir," dedikten sonra ayrıntılı düzenleme ve izleme rapor içeriğini en aşağı katta bulunan Uygulayıcı Merkezine iletti. "Tar’la ilgili düzenleme raporundaki sapmayı engellemeniz, yaşamını rapor düzeneğindeki sapma öncesi noktaya yeniden getirebilmeniz için az bir zamanınız var. Sadece dört günlük kadar boşluk meydana getirebilir-siniz."iletisini yolladı. Uyg.01.Tar.5, "Bu son yarım yüzyılda ne kadar çok görev almaya başladık... Hadi hayırlısı... Evet! sorunu çözülmüş bilin," diyerek yanıtladı. Beyinsel vericileriyle, İz.01.Tar.2’ye kapatarak hazırda bekle-yen uygulayıcı gruplarından birine ileti gönderdi. "İz grubunun gönderdiği Tar isimli insana ait raporları inceleyin! Kısa sürede bana teklif raporu sunun... Sapıcı Tar, Ad kenti sınırlarını terk etmek üzere..." Çok kısa bir an sonra, görevlendirilen uygulayıcı alt grup temsilcisi raporun hazır olduğunu Uyg.01.Tar.5’e bildirdi. Raporu bir fotoğraf çekimi hızıyla beynine aldı, özümsedi. "Güzel olmuş... Raporu onaylı-yorum. Gereği için Beyinsel Etkileşim Merkezinden birini görevlendirin," dedi. *** Hastaneden taburcu olmasından itibaren iki aylık kadar bir süre geçmiş olmasına rağmen ayağındaki arıza tam olarak iyileşmemişti. Tar, ancak baston yardımıyla yürüyebiliyordu. Hastane doktoru ona otuz günlük ek rapor daha vermişti. Okula ve öğrencilerine olan hasretini gidermek için bu süreyi beklemek zorundaydı. Evde dinlenerek geçirmek istemişti; bu süreyi... Fakat, arkadaşı ve hemşehrisi Mıha’nın aşırı ısrarlarına dayanamamıştı. Sonunda, onunla birlikte Mar kentine seyahat etmeyi kabul etmişti. Bu bahaneyle akraba ve arkadaşlarını görebilecekti. Temiz havayı ciğerleri soluyacak, hormonsuz yiyeceklerden tadabilecek, hem de kuruluş tarihi üzerinden uzunca bir süre geçmemiş olan Legal-XYZ partisinin, propagandasını yapabilecekti... Şimdi, Mıha’nın sahibi olduğu otomobille yine onun yönetiminde Mar yönüne doğru seyir halinde Ad kenti sınırlarını aşmak üzereydiler. Her ikisinin de kulakları sevdikleri ozanın son kasetinden çıkan müziği zevkle dinlemekteydi. Bu arada tellendirdikleri sigaranın dumanını arada içlerine çekerek ilerledikçe uzayan, bitmeyecekmiş gibi görünen yolu gözlemekteydiler... "Mıha!..." diyerek seslendi. Kendi aralarındaki sessizlik sıkmıştı Tar’ı."Bu günlerde yollar nasıl? Güvenli mi?" Mıha, gözlerini yoldan ayırmadan "Yakınlarda arkadaşın biri gidip gelmişti," dedi. "Herhangi bir sorun olmamış..." Tar içini çekti. "İçimde garip bir sıkıntı var," dedi. Oto teybinin sesini düşürerek "Bu tür sıkıntı hissettiğimde başıma mutlaka kötü bir şeyler gelir." "Sıkma canını!..." dedi Mıha. Başını ona doğru çevirerek hafif alaycı bir ses tonuyla, "Yengem den ayrıldığından olabilir." diye ekledi. "Geçen ay yolda durdurulup öldürülen üç partilinin failleri bile bulunamadı. Dikkatli olalım, en iyi savunma ‘yayansan tabana kuvvet kaçmak; arabadaysan gaza basarak kaçmak,’tır..." Bilinen deyime adapte edilmiş bu tekerleme üzerine Mıha ile sözü söyleyen Tar, yüzleri kırışıncaya, gözleri kapanıncaya kadar ve arada birbirlerine bakarak katıla katıla güldüler. *** Altı kişiden oluşan Ad kenti güvenliğinden bir ekip kentin çıkış noktasındaki görev yerlerinde mesai saatlerini eritmeye çabalıyorlardı. Yol kenarındaki bir ağacın altında aperatif bir şeyler atıştırırlarken kendi aralarındaki muhabbetlerini tüm sıcaklığıyla devam ettiriyorlardı. Ekipte kıdemli olan üst görevli, geçmişte yaşadığı etkileyici olayları abartılı anlatıyordu. Gençlerin motive etmek için gözlerini heyecanla açmaları ve arada “vay be!” nidaları onun anlatım isteğini kabartıyor, arada yan gözlerle yoldan geçen arabaları izleyerek konudan konuya geçiyordu... Gençlerden uzun boylu olanı beyninde birden garip bir uyuşma, midesinde bulantı hissetti... Ortamdan uzaklaşmasının kendisine yararlı olabileceğini düşündü. "Sayın üstüm," diye hitap ederek, Üst görevlinin konuşmasını yarıda bırakmasını sağladı. "İzin verirsen ben güvenlik kontrolünde bulunacağım,"dedi. Üst görevli, isteği başıyla olumladı. Diğer görevliye de onunla birlikte gitmesi için direktif verdi. Çok bilmiş görüntüsü veren mimikle, "Ah şu gençler!" dedi. "Görev aşkı ne kadar da önemli oluyor, ilk zamanlar ben de böyleydim... " Gruptan ayrılan iki görevli yolun kenarına geldiklerinde midesinde bulantı hisseden görevli, yaklaşmakta olan kırmızı renkte bir arabaya durması yönünde işaret verdi. Kırmızı araba güvenlikçinin işaretinin gecikmesi nedeniyle ancak on beş metre ileride durabilmişti. Sürücü, anarya yapıp geri gitmek istediğinde yanındaki kişi, "Anaryadan ceza alabilirsin! "diyerek uyardı. "Bunlar trafikçi değil, bir şey olmaz," dedi. "Geri gitmesem, beklesem bu kez ‘niye bizi yordun,’ diye tersleşirler... Sen merak etme!" Kırmızı otoyu durdurma olayını gören Üst görevli, genç polislerin yanına vardı. Meraklı bakışlarla "N’oluyor, neden durdurdunuz bu arabayı?" diye sordu. "Telsizden arabayla ilgili bir ihbar almadık... Şüpheli bir durum mu var?" Kısa boylu görevli, hataya ortak olmak istemedi. "Kırmızı arabayı durduralım," diyen uzun boylu arkadaşını işaret ederek, "Valla ben de anlamadım!..."dedi. Uzun boylu görevli, eliyle alnını ovuşturdu. "Neden durdurduğumu ben de bilmiyorum!" dedi. Anlamlı bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Aklına mantıklı bir neden gelmeyince, "Ama içimden bir ses arabada bulunanların şüpheli olduğunu söylüyordu," demek zorunda kaldı. Üst görevli, başını sağa sola azarlar özellikte salladı. Bununla birlikte hatalar grup içinde kalmalıydı. Dışarıya yansıtmanın bir yararı yoktu. Ekipte iyi bir organizasyonun ve uyumluluğun baş ölçütü buydu. Uzun boylu görevliyi mahcup etmemeliydi... Üst Görevli, gerisin geriye yanlarına varan kırmızı arabada bulunan iki şahsın inmesini kibarca istedi. "İner misiniz beyler! Güvenlik kontrol! İhbar var!" Arabadan inenler Tar ile Mıha idi. Tar, "Sayın görevli!" diye hitap etti. "Bir sorun mu var?... " " ........................!..." Görevliler, Tar ile Mıha’nın kimliklerini inceleyip, üzerlerini kontrol ettikten sonra, arabanın içini, arka bagajı; altını üstüne getirircesine aradılar... Suça konu olabilecek hiç bir şey bulamamışlardı. Uzun boylu görevli mahcup duruma düşmemek için bu çabasını bir türlü sona erdirmi-yordu. Sonunda isteğine uyan bir şey bulmuştu. Bulduğu bir müzik kasetinin dış kabıydı. Sodgom Ülkesi yönetimince benimsenmeyen bir dille söylenen müzik kaseti olduğunu anladığında gözleri ışıldadı ve teybi çalıştırdı. Bu “Dowko” diliyle söylenen müzik parçaları içeriyordu. "Efendim, bu yasak dilde yapılmış bir kaset!... " diyerek üst görevliyi uyardı. Üst görevli, kasetle yetinmek istemiyordu. Mıha’ya yönelerek, "Hey!..." diye bağırdı."Giydiğin gömlek illegal bir örgüt bayrağının renklerini taşıyor!" Üst görevli, onların aleyhine yeteri kadar kanıt bulmuştu; şahısların illegal-ABCD örgütünün büyük çoğunluğunun memleketi olan Mar kentinden olmaları bu kanıtlara bir başka destek sağlıyordu. "Hemde Mar kenttenler," diyerek sesli düşündü. Bunu uzun boylu görevliyi alnından öpüp kutlayarak da gösterdi. "Nasıl aldığını bilmiyorum ama..." dedi. "İyi koku alıyorsun... Tebrikler! Bunu siciline işlettireceğim," Kısa boylu görevli, "Efendim!" dedi. Sanki, biraz önce hataya ortak olmamak için kenara çekildiğini unutturmak istermişçesine, "Bu arkadaşın altıncı hissi çok güçlü... At yarışlarında çoğu zaman ikili tutturuyor," dedi. Tar, bu konuşmaların sonunda kendileri için iyi şeyler olmayacağını tahmin edebiliyordu. Buna rağmen ümitsiz bir girişimde bulundu, "Beyefendi!..." diyerek Üst görevlinin kendisini dinlemesini sağladı. "Ben tarih öğretmeniyim, arkadaş ise Legal-XYZ Partisinin kurucu üyesidir. Bizi suçlayacak ne buldunuz anlayamıyorum... Kasetteki sözler “Dowko” dilinde olsa bile yöresel folklorik öğeler, aşk, sevgi, kardeşlik, barışla ilgili sözler içeriyor. Bunun yasa dışılıkla ne ilgisi var?" Üst Görevli, Tar’ı yanıtlamadı. Astlarına emir yağdırdı. "Yasadışı Örgütlerle Mücadele Merkezine anons edin, bunları gelip teslim alsınlar!" Tar, konuşma düzeneğini kaybetmişti. "Hangi renklerin yasak olduğu yasayla belirlensin, ona göre davranalım... Hem Mar kentli olmak suç mu?... Ülke sınırları içinde değil mi?..." gibi aklına gelen sözsel tepkileri üst üste sundu. Üst görevli."Derdinizi merkezde anlatırsınız," diyerek Tar’ın daha fazla kendisini yormamasını sağladı. Mıha, olanların seyircisiydi. Olacakları ise için için korkuyla endişeyle karışık duyumsuyordu.... *** Ber, İl Güvenlik binasının dış kapısının önünde; makyajsız olmasına rağmen güzel görünümlü, beyaz tülbendli, renkli elbiseli, gözleri ağlamaktan kızarmış; Tar’ın eşine, dilinin döndüğünce açıklama yapıyordu... Fakat ikna edemiyordu. "Yenge, ülkenin yasaları bu tür olaylarda gözaltına alınmış olan kişiyle görüşme konusunda bir düzenleme getirmemiş..." dedi. Önceki söyledikleriyle anlamı aynı, kelimeleri farklı bir cümleydi, bu. "Buna rağmen ısrarla görüşmek istediğimi belirttim... Hatta az kaldı, görevliye karşı koymaktan beni de gözaltına alacaklardı." "Maf’ın tanıdığı görevlilerle görüştün mü?" Ber, "Bu konuda onlarla bağlantıya geçmemden hoşlanmazlar." diyerek yanıtladı. "Maf’ın da avukatı olduğumu bilen bir görevli ise, ‘Tar’ın misafirleri olduğunu... iyi olduğunu... iki gün sonra yargıya çıkaracaklarını,’ belirtti." Tar’ın eşi Tareş, bıktırıcı bir inatlaşma içindeydi. Mar kenti doğum-luların genel özelliğini yansıtıyordu. "Ama televizyonda izlediğim filmlerde avukatlar istediği zaman müşterileriyle görüşebiliyor..." "Onlar yabancı filmlerde oluyor," dedi. Biraz daha ayrıntıya girmesi gerektiğini düşündü. "O filmlerin geçtiği yerler; demokrasi konusunda bayağı ilerlemiş ülkeler..." Tareş’in gözlerinden akan yaşların da etkisiyle son bir teselli cümlesini kullandı. "Merak etme! Tar’ı yargıya götürdüklerinde, orada hazır olacağım." Tareş,"Yine de bu durumlarda Ad kenti’nde de görüşenler oluyormuş, diye duydum." cümlesini yineledi. Ber, bu tür ilişkiler hakkında Tar’ın eşine uzun uzadıya açıklama yapmanın anlamsızlığını düşünerek vazgeçti. Ber, Maf kanalı ile tanışmış olduğu Güvenlik 9. Müdürüne Tar’la görüşmesini sağlamasını istemişti. Olumlu sonuç elde edememiş hatta “Bu tür işlere bulaşma...” ile başlayan birçok nasihat dinlemişti ondan. Ber, birazda kendisine telkinde bulunurcasına sesli düşünerek, "Korkmana gerek yok!" dedi. "Artık fiziksel baskılar, işkenceler geçmişte kaldı. Görevlilerde yeni çıkan işkence suçu yasalarından korkuyorlar." Beklemenin bir anlamı olmadığı düşüncesiyle yoldan geçmekte olan bir ticari taksiye durması için işaret etti. Tareş’in arka koltuğa oturmasını sağladı. Ön koltuğa kurulacağı esnada güvenlik girişinde bulunan bir görevlinin, "Avukat Bey!... Bakar mısınız?" seslenmesiyle vazgeçti. Tareş’in daha fazla burada beklemesini istemiyordu. "Üstü kalsın," diyerek bir yeşil parayı taksi sürücüsüne uzattı ve Tareş’e, "İyi günler!" dileklerinde bulundu. Ber, taksinin hareket etmesinden sonra, görevli memura yaklaşarak, "Bir sorun mu var?" diye sordu. "Giriş Kontrol Üst Görevlisi sizinle görüşmek istiyor," yanıtını aldı. Kontrol odasının kapısını tıklatıp girdi. Üst görevli olduğu anlaşılan orta yaşlı bey ile genç görevliye selam verdi. Üst görevli, selamını karşılamadı. Aksine, "Avukat bey! Sen cahil bir adama benzemiyorsun..." diyerek sert giriş yaptı. "Seni sevdim. Ama topluma örnek olmanız gerekirken kendiniz hata yapıyorsunuz!" Kabadayısal ve bir üst görevliye yakışmayacak bu söylemden rahatsızlık duyduğunu ses tonuna da kodlayarak, "Bir sorun mu var?" diye sordu Ber. Üst görevli, oturduğu sandalyeden ayağa usulca kalktı. Ber’in karşısına dikildi. Elli yaşlarında, üstü dökük, yan saçları beyazlamış şişman görevlinin, çıkık göbeği Ber’in göğüs hizasında ve hafif temas halindeydi. "Ziyaretçi kartını neden iade etmedin?" Ber, gömleğinin sol üst cebinde asılı ziyaretçi kartına, bakarak, "Özür dilerim..." dedi. "Dalgınlık..." Mandalından gömlek cebine tutturmuş olduğu ziyaretçi kartını çıkardı. Üst görevliye uzattı. "Buyurun... Ben de Avukatlık Kimlik kartımı iade alayım." Üst Görevli, uzatılan kartı alıp masasının üzerine sert bir şekilde fırlattı. Ber, nasıl davranması gerektiğine karar veremiyordu. Bir süre suskun kaldı. Üst görevli eliyle hafifçe itekledi. Ber, bu hareketin kızıştırma, tahrik amaçlı olduğunu anlamıştı. Yan gözlerle odada bulunan genç görevliye baktı. Onunda durumdan hoşnutsuz olduğu belliydi. Önündeki belgelerle ilgileniyor görüntüsü vermesine rağmen kulağının kendilerinde olduğu açıktı. Ber, ast görevlinin üstünden çekinmesi düzeneğinden dolayı kendi aleyhine tanıklık yapacağından yüzde yüz emindi. Üst görevlinin elle sarsmalarında gittikçe sıklık ve ağır yoğunlaşmalar hissediyordu. Onu haklı kılacak bir davranıştan çekinmek-le birlikte bir tepki vermesi gerekiyordu. "Sayın Görevli!" diyerek hitap etti Ber. "Bu davranışlar size hiç yakışmıyor, avukatlık kimliğimi iade edin, buradan sorunsuz ayrılayım!" "Sorun çıkarsa ne olur?" Ber işaret parmağını sallayarak, "Sizi uyarıyorum!" dedi. "Bana bir kez daha hafif de olsa dokunarak konuşursanız, şiddetle karşılık vereceğim!..." Bu arada gözlüğünü tutacaklarından katlayarak gömleğinin cebine koydu. Artık Ber ile üst görevli yek diğerini, negatif enerji yayan iki hırçın göz gibi görüyordu. Üst görevlinin kendisinin hazırladığı ortamı yumuşatmaya hiç niyeti yoktu. "Sizin hakkınızda bana saldırıya yeltenmenizden dolayı tutanak düzenleyeceğim," dedi. Bu gözdağı öncekilerden farklıydı. Yasayı yasaya aykırı şekilde kullanma tehdidi içerikliydi. Oluşan ortam ve tanıktan oluşan kanıt üst görevli lehineydi. Onun makam odasında bulunuyordu ve tek tanık onun tarafındaydı. Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytanlıktı. Ber ise şeytanı hiç sevmezdi. "Olanları ayrıntısıyla gerçeğe uygun tutanağa geçireceksen imzalarım,"diyebildi. "Lan! Ben sana şimdi gösteririm," diyerek aniden üstündeki resmi kıyafetin düğmelerini iç atleti tamamen görününceye kadar koparan üst görevlinin davranışları karşısında cümlesinin devamını getiremedi. Üst görevli, astına dönerek, "İşte sen de gördün!" diye bağırdı. "Görev esnasında bana müdahalede bulundu, saldırdı. Hemen tutanak hazırla!..." Dış kapının açılma sesi üzerine her üçü de gözlerini kapıdan giren kişiye dikti. İçeri giren sivil giyimli zayıf ve uzun boylu, aydın yüzlü genç bir beydi. Üst görevlinin onu görmesiyle toparlanması bir oldu. Ber, gelenin üst görevlinin üstü olduğunu tahmin etti. Aydın yüzlü beyin,"Neler dönüyor burada?..." sorusunu Ber, kendisini tanıtarak yanıtladı. Olanlar hakkında özet verdi. Aydınlık yüzlü görevlinin yüz rengi, kızgınlıktan doğan kırmızılığa dönüşmüştü. Üst görevli, ise süt dökmüş kedi gibi sahte mahcup görüntüsü sunuyordu. Aydınlık yüzlü görevli, giriş kontrol üst görevlisine iyice yaklaşarak "Sana kaç kez söyledim?..." diye azarladı. "Avukatlarda kendi alanlarında yasal görevlerini yapıyorlar, onlarla uğraşma, diye..." Uyarının muhatabı sessiz kalmayı daha yararlı görüyordu, konuşmuyordu. Aydınlık yüzlü görevli, masada bulunan Avukatlık kimliğini Ber'e uzatarak, özür diledi. "Üzgünüm!... Buyurun... Kimliğiniz!..." dedi. "Onun adına özür diliyorum. Bu tür eğitimsiz toplama güvenlik görevlilerinden ne zaman kurtulacağız?... Yurttaşlar da, akademisyen güvenlik görevlisi arkadaşlarda bunlardan muzdarip!..." Ber, bu temenniye tüm içtenliğiyle aynen katıldığını belirtti. Olayı resmiyete intikal ettirdiğinde bir sonuç alamayacağını biliyordu. Yapılacak bir şey kalmamıştı. Ber, teşekkür ederek ayrıldı. *** Devamı: 10.SAYFA'DA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |