..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Mehmet Sinan Gür




1 Nisan 2008
Mahalle Baskısı  
Mehmet Sinan Gür
DİRİLİŞ, Çanakkale 1915 adlı kitaptan alıntıdır. Kadın hakları üzerine.


:CBDI:
İstanbul’da Nesrin paşababasının kitapları arasında Mürşid-i Mütehhilin adlı bir kitap görmüştü. Merakla karıştırdı. 1872 tarihli kitabın yazarı Hacı Mustafa Rakım adında biriydi. Evlilere öğüt veriyordu. Birkaç öğüt okuyunca yalnız okumanın tadı olmayacağını anladı.

Okul tatil olmuştu. Vedia’yı çağırdı.

Nesrin’in odasına kapanıp kitabı acele acele okudular. Hacı Mustafa Rakım Efendi neler yazmıyordu ki?

“Kadına yakışan erkeğine her şekilde itaat etmektir. Erkeği kadına ‘şu taşı şu dağdan şu dağa bırak’ dese, kadın boyun eğmeli.”
“Kadın erkeğinden izinsiz dışarı çıkmamalı. Çıkarsa melekler o kadına lanet ederler. Hatta denizdeki balıklar bile lanet okurlar!”
“Erkeği cennete girmeyen kadın da cennete giremez. Zira kadın cennete erkeği ile girer.”
“Kadın erkeğine asık suratla bakarsa, Allah ona gökteki yıldızlar kadar günah yazar.”
“Erkeğine fena sözlerle azap veren kadının dilinin boyu, cehennemde altmış arşın uzar.”(*)

Önce gülüyorlardı. Sonra içlerine kapkara bir hüzün bastı.
Bu anlayışta erkeklerin tek konusu vardı: Kadın. Bir tek amaçları vardı: Kadını eve kapamak. Dışarı çıkarsa çarşafla, peçeyle kapatmak. Bunun için dine kendilerince yeni kurallar ekliyor, özgürlükleri daraltıyor, yasakları genişletiyorlardı.

Vedia sıkıntıyla, “Annem böyle düşünen, bunları doğru bulan çok kadın olduğunu söylüyor” dedi.
“Allah o kadınlara da zihin uyanıklığı ve aydınlığı versin.”
“Amin!”
Nesrin kitabı yerine bırakıp döndü.

(DİRİLİŞ, Çanakkale 1915, s.426-427, Turgut Özakman, Bilgi Yayınları)

Erkeklerin çoğu askerdeydi. Kır saçlı, katır suratlı, basık fesli bir adam belirmişti. Bakırköy uygar bir yerdi. Alışverişi kadınlar yapardı. (Bu adam) çarşıya çıkanlara, yolda yürüyenlere laf atıyor, sataşıyor, sululuk ediyordu.

Bakırköy şaşkına dönmüştü.

Pislik, uyarmaya çalışan iki yaşlı esnafı dövdü. Bir komiserle iki Allahlık polis vardı köyde. Onlar da şirrete bulaşmamak için görmezden geliyor, uzağından geçiyorlardı. Bakırköy’ün polisleri bile böyle densizliklere alışık değildi.

Kadınlar bu pislik ile ona özenen, nereden geldikleri belirsiz çocuk yaşta üç serseri yüzünden çarşıya çıkmaya son vermişlerdi. Kapı önünde bile oturmuyor, ailenin erkeklerine başları belaya bulaşmasın diye durumu anlatmıyorlardı.

Bu sorunu Deli Raziye çözecekti.

Bakırköylü Deli Raziye’nin deli kuvveti bu sorunu çözmeye yeterdi ama bu pislere elini sürmek istememişti. Biri yabancı bir kadının Beyoğlu’nda rahat yürüyebilmek için kırbaç satın aldığını söyleyince, Kapalı Çarşı’ya inip kalın, kısa bir kırbaç aradı. (**) İş durgundu. Saraç bir saat içinde sığır derisinden örme bir kırbaç yapıp teslim etti.

Deli Raziye kırbacı yokladı, beğendi. Çarşafının içine sakladı. Bakırköy’e geri döndü.

Deli Raziye trenden indi. İstasyon Caddesinden aşağıya doğru birkaç adım yürüdü. Pislikleri aramaya gerek kalmamıştı. Adamı ve küçük serserileri gördü. Köşede duruyorlardı. Sevindi. İşi hemen bitirmeye karar verdi. O yana geçti. İlgi çekmek için, Allah affetsin biraz da kırıtarak ilerledi.

Pislik ve küçük serseriler tombul, kırıtkan bir hanımın yaklaştığını görünce sustular. Gözleri açıldı. Suratlar parladı. Pislik afili bir hareketle Deli Raziye’nin önüne geçti. Çevresinde şarap kokusundan bir bulut oluşmuştu. “Dur bakalım tombul melek…” dedi. “…sen, nesin, kimsin? Bana adını bağışlamayan burada sokağa bile çıkamaz. Değil mi aslanım?”

Küçük serseriler “Evet!” diye bağırıştılar.

Galiba çok eğleneceklerdi.

Deli Raziye iyice kızmak için biraz bekledi. Pislik kolunu tutmak istedi. Bu kızmasına fazlasıyla yetti. Bir adım çekilip koynundan kırbacı çekti, adamın suratına öyle bir patlattı ki sesi göğe çıktı. Aval aval bakakalan üç kabadayı fidesine de girişti. Topaç gibi dönüyor, her dönüşte en azından ikisinin suratına kırbacı yapıştırıyordu. Çevre gürültüye koşanlarla doldu. Deli Raziye’nin pislikleri dövdüğünü görünce kimse ‘durun’ demedi, araya girmedi.

Keyifle izlediler.

Raziye’nin kırbacı değdiği yerde derin, unutulmaz, silinmez bir anı bırakıyordu. Pislik son bir çabayla silkinip saldırmayı denediği anda kırbaç gözünün üstüne indi. Gözünde şimşekler çaktı, gök kubbe parçalanıp başına yıkıldı. Bu arada küçükler arkalarında küçük toz bulutları bırakarak yok olmuşlardı. Deli Raziye adamı eli değmeden, arada bir tekmeleyerek, kırbaçla, evire çevire, tadını çıkara çıkara, tozunu ata ata, tövbe ettire ettire dövdü.

Adam büyük bir güçlükle, inleyerek, marangoz cetveli gibi parça parça doğruldu. Başını eğdi, köprüyü aşıp İncirli’ye doğru gitti. Bir daha yüzünü gören olmadı. Bu olay Bakırköy tarihinin bir sayfacığına kaydedildi.

Olayı duyan ‘Kadınlar Dünyası’ dergisinin Bakırköylü yazarlarından Nilüfer Mazlum Hanım dedi ki:

“Bu bizim köyümüze özgü bir çözüm. Geride birçok Bakırköy var. Onlar ne olacak? Bütün kadınlarımızın şükran duyacağı genel bir uygarlık hamlesine muhtacız. Allah’tan böyle bir hamleyi nasip etmesini niyaz ediyorum.”

(*)Aktaran M. Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 21.Eylül.2003

(**) Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, s. 170. Bu haberi veren ‘Kadınlar Dünyası’ yazarı soruyor: “Ecnebi Madam böyle derse, bu tedbire müracaat ederse, biz Osmanlı hanımları mitralyözle mi sokağa çıkalım?”
Sokağa çıkan kadın laf atılmayı, rahatsız edilmeyi, tacizi hak etmiş sayılıyordu. Anlayış böyleydi. Kimse de bu ilkelliği durdurmak için bir şey yapmıyordu. Cumhuriyet, kadınlar konusunda utandırıcı bir miras almıştır. Şimdilerde bu anlayış adım adım geri geliyor.

DİRİLİŞ, Çanakkale 1915, s.443, Turgut Özakman, Bilgi Yayınları.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
01 03 Celladın Önündeki Adam

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Ruh Çağırma Operasyonu
Çoban Yıldızı
Kırmızılı Ev
Trafik Işıklarına Uyan Köpek
Üniforma
Balerinin Ölümü
Safiye'nin Püskülleri
Karışıklık
Kabus

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
01 02 Yamantau [Roman]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.