Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Minik Barış ve İnci ablasının iç burkan arkadaşlığının ve bir zamanlar, aslında her zamanlar Türkiye’sinin perde arkasını anlatan romanının ve filminin adı: Uçurtmayı Vurmasınlar! En tabi insani taleplerin nasıl dehşetle, zalimce bastırıldığının, ikiyüzlülüğün, işgüzarcı memur mantığının ve çocukluğun o el değmemiş, kirletilmemiş insan özünü kafaya dank ettirerek anlatan bir filmdi Uçurtmayı Vurmasınlar… Defalarca izledim bu filmi, hiç sıkılmadım, sıkılmam da. Barış’ın hüznüyle hüzünleniyor, ağlamasına ağlıyor, gülüşüne gülüyor, heyecanıyla heyecanlanıyor ve “uçurtmayı vurmasınlar!” deyişiyle sitem ediyor insan, küfrediyor, insanlığından utanıyor… O minik yüreğin burkuluşunu izlemek, uzanıp bir şeyler yapamamak çileden çıkarıyor insanı. Film baştan sona bize tanıdık, ezilen, hakları gasp edilen, sömürülen, dili, kimliği, kültürü inkâr edilen, asimile edilmeye çalışılan insanlardan, halklardan, sınıflardan izler taşıyor. Daha dün belki, yok saatler önce ya da kim bilir, belki şu anda o filmin sahneleri yaşanıyor, aynı anda, birçok yerde, dört parça edilmiş ve her parçasına zulüm dağıtılmış ülkemde, on bir meridyende. Hani büyük tehlikelerin atlatıldığı zamanlarda söylenen bir söz vardır: Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. İşte bu da bizim hayatımızın film şeridi: Uçurtmayı Vurmasınlar! - Adın ne? - Barış! - Suçun ne? - Düşünmek, kitap okumak… Barış’ın hayatı keşfi anlamlandıramadığı tutsaklıkta başlamıştı. Ve çok çabuk düşmüştü dağarcığına kocaman sözcükler. Sorularına ya masum yalanlar cevap olmuştu ya da sabırla beklemesi öğütlenmişti hep. -Niye uçmuyor İnci? -Uçar bir gün… İrlandalı, 10 yaşında bir çocuğun bir şiiri vardı, “neden” diye soruyordu, “anlamıyorum, neden?” Barış’ta anlamıyordu. Çevresinde olup bitene anlamsız bakan gözleriyle bakıyor, ağlıyor, kızıyordu. “Anlatın bana "neden?" Her şey neden böyle olmalı? Anlatın bana neden? Başka bir şekilde de olabilirdi? Anlatın bana neden? Anlamıyorum, insanlar neden birbirini incitiyor, neden?” Yoksulluğun üstüne çirkef baskılar da eklenince, bazı insanlar onursuzlaşabiliyordu. Yalnızlaştırılıp onursuzlaştırmanın, değer yargılarını pörsüklemenin yolu, yoksullaştırıp muhtaç ettirmekte, baskı cenderesinde sözüm ona “ ıslah etmekte” aranıyordu, minik barışın yüreğine ekilen nefret tohumları unutularak… Nefret nefreti, kini doğuruyordu. Nefret bir kuşaktan bir kuşağa işte böyle devrediliyordu; çünkü Barış’lar çoktu ve çoğalıyordu gün be gün... *Yapım: 1989, Senaryo: Feride Çiçekçioğlu, Yönetmen: Tunç Başaran Yeni Özgür Politika Bedri Adanır
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bedri Adanır, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |