Yok öyle değildi; suskunluktu en iyisi...
Konuştuklarım anlatmıyordu, anlatamıyordu beni.
Uzaktım; en çokta kendimden...
Biliyordum bunu da ve bunu da anlatamıyordum.
Bir yerlerde duruyor ya da bir yerlere takılıyordu;
Ağlamaklı zamanların siteminde kayboluyorduk,
Bir sonraki fırtına sonrasına...
Başka bir “fırtına öncesi sessizlik” başlıyordu hep,
Fırtınalarda savruluyor muyduk yoksa?
Savrulmak...
Bir kum tanesi hafifliğinde miydik?
Dağlardan kopan bir kaya parçasının kadir kıymeti var mıydı?
Son cümlelerde tüketilen son soluklar ne diyordu?
Ne diyordu son soluk?
“Mezarıma borçludur, yazın!”