Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Ne bilirdik ki! Nereden bilecektik! Onca zaman çocukluğun heyecanıyla bir oyana bir buyana koşardık. Var gücümüzle, dilediğimizce yorulana kadar oyunların renginde nefeslenerek takati bitirecektik. Bakir olan hislerimiz kendince denenerek halin dilinde bir tecrübe edilecekti. İlk güven payemiz… En sevdiğimiz… Annemiz, babamız… Ancak onların güvenliğinde esenliğe kapı aralayanlarız… Hilkatin ezel kokusunda bezenirken kaldığımız çaresizliğimiz… Bir sabi olarak filizlenmek üzere renklerdi dilediğimiz… Bir emanet hüviyetinde ki mahfuz olunan güzelliğimiz… Bir buse bahşetmek için beklendiğimiz… Şefkat ikliminde nefeslerimizi serdettiğimiz… Gözyaşlarımızı dilediğimizce teklifsiz sarf etiğimiz… Sanki etrafımızda bulunan her can… Himmet etmek için çare arayan kanlardı… Bizim için varlıklarını feda etmeye hazır olanlardı… Bazen onlarda naçarlığı yaşamak zorunda kalırlardı. Ne yapsalardı, şartlara uymak orunlulukları kucaklarındaydı. Yokluk her bir yanı sarmış, afetin eşiğinde soluklanan canlardı… Her ne kadar çok arzu etseler de… Bütçe denen, ekonomiyi adeta hıfzettiren o realite… Canları bezdiren, sabrı deldiren, çile yumağı biriktirendi… Anneler çaresiz yutkunurken… Babalar hiddeti nameleştirirken… Anılar satırlar halinde terennüm edilirken… Mazi sayfaları bir bir açılırken… Sevgi tozlu rafların arasında saklı kitabelerde okunurken… Atiye gönderile her nefes kokusunda bir hicran nakaratı vardı… Yıllar bizim fark etmemizi bekler mi? Geçiyordu zaman bitiyordu doğan her an… Katrelerde aranan bir heyecan içinde umut bağlanan… İlk giydiğim pantolondu! Hiç unutamam… O günler, sevgiye hasretti! Sanki gönüllerde, şefkat tükenmişti… Hiçbir masrafı olmamasına rağmen! Her nedense esirgenirdi bizlerden, onu ikram etmekten… Bahşedeni bilmekten, tefekkürün güzelliğinde nazar etmekten… Kıyafetlerimiz temiz, lakin yamalıklı olurdu! Yalın ayak gezmek, zorunluluğumuz vardı! Varsa şayet bir uzun don, bizler için büyük bir ikramdı! Büyükbabamların bir bahçesi vardı… Yıllara sâri ağaçlar ve envayı çeşit meyveleri bulunurdu. Ancak onları yemek, dilediğinde gölgelenmek kolay mıydı? Anneanne diyorduk, her aklımıza geldiğinde… Büyüklüğün harcı olan sevgiyi arıyorduk bakınıyorduk… Analık olduğundan mıdır, sevgiye yabancılığından mıdır bilinmez! Asla bizleri yaklaştırmıyordu! Ağaçlardaki meyveler bize, biz ise bir umut içinde çare, arardık! Yere düşen, kurtlu meyveyi dahi almayı başaramazdık! Çünkü anneannem, ağacın etrafını süpürürdü izleri takip etmek için! Ben yine çaresiz kalırdım… Ne yapayım başka bahçelerden ikramlaşırdım! Kimselerin olmadığı bir vakit, ağaçlara dalardım! Telaş içinde, ne kadar toplarsam, süratle uzaklaşırdım! Başka mekânlarda uygulardım, şikâyete kapalıydım! Çünkü annem, çok fena döverdi, oklavayı her şekilde denerdi! Naylon terlikle vurarak, her tarafımı alalardı! Yemek istediğimi, meyveye hasret kaldığımı! Katiyen söyleyemezdim, annem zaten mağdurdu! Hem babalık ve hem de annelik yapmaya çalışıyordu! Beş günlükken annesiz kalmış, üç analıkla yaşamış! Neler gelmemiş ki başına, kolumu kırılmamış! Kafası mı yarılmamış, aç mı bırakılmamış! Odunu geç getirdin diye, sırtı ateşle dağlanmış! Anne fanilam kirleniyor diyince, keser darbesi almış! Kime ne söyleyeyim, derdimi kimlere açayım! Allaha bir İnancımız varmış, sadece onunla paylaşırdık! Babama çalıştığı işyerinden, adi bir kumaş vermişler! Annemler sağ olsun, sana bir pantolon dikelim dediler! Öyle bir sevinmiştim ki, dünyalara değişmezdim! İlk defa, bana özel bir şey yapılıyordu, kolay mı? Nihayet, pantolonu giymek kısmet oldu yakıştı! Sevincimi paylaşmalıydım, evde kalamazdım! Dışarıya fırladım, arkadaşlarıma gururla anlattım! Arkadaşlar, Sümer’in bahçesine gideceğiz dediler! Haydi, gidelim diye ısrar ettiler, dayanamadım! Onlara katıldım, tel örgülerden geçtik ve ağaca çıktık! Bekçi geliyor deyince, atladık kaçmaya çalıştık! Bekçiden kurtulmak için, tel örgüden geçmeliydim! Tam geçiyordum ki, duyduğum bir sesle sarsıldım! İlk özel pantolonum, tele takılmış ve parçalanmıştı! Orda yıkıldım, pantolonum değil, yüreğim yırtılmıştı! Bir korku armış, benliğimi kuşatarak çaresiz bırakmıştı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa CİLASUN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |