Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Sen bir kız çocuğu kimliğinde şefkat ve sevgiye hasret kalarak büyümüştün. Bir sabiydin ve zavallı bir yetimdin Annen, henüz seni emziremeden ruhunu teslim etmişti. Sen ağlıyordun Etrafa bakıyordun feryat ediyordun. Şefkat duyguları kireçleşmiş bir babanın kerimesiydin! Baban kendi yüreğinde sevgiye hasret kalmıştı. Sen çaresiz ve perişandın. Henüz yetim olarak, beş günlüktün! Bir çare adına baban yeniden evlendi! Gelin gelen analık ancak seninle şenlendi. Bir müddet sonra, babandan yediği darbelerle, terki diyar etti! Sen yine, makûs talihinle baş başa kalmıştın! Çaresiz ve yalnızdın! Baban duramadı, etrafa bakındı o da nihayetinde yardıma muhtaçtı! Komşulardan himmet bekledi! Komşular tarafından gelen bu himmet, babanı yeniden efendi yaptı! Yeni analık şaşkındı! Nihayet hamile kaldı! Sana bir erkek kardeş doğurdu! Baban sevincinden heyecanlandı! Ne yapacağını şaşırdı! Sen yine yalnız ve sahipsiz kalmıştın! Yaşaman dahi, rahatsız etti onları! O günler yokluk ve fakirliğin zirvesiydi. Milletin efradı savaştan bezmişti! Baban bu sebepten doksan üç muhaciriydi! Erzurum horasandan Kayseri ye hicret etmişti! Baban, ahırda büyük baş hayvan bakıcılığı yapıyordu. Buna rağmen süt, çok azdı! Eve gelen süt sadece erkek kardeşine içiriliyordu! Sana ise bilmem ki ne içiriliyordu! Ölse de kurtulsak diye! Ama sen biçareydin sabiydin, yetimdin! Çocuksuz dul bir kadın bu drama dayanamadı! Yüreği parçalandı! Seni babandan alenen istedi! Fakat analık, itiraz ediyordu! Yıllardır çocuksuz olan bu yaşlı kadın birden! Göğüslerine sütün geldiğini fark etti! Bu sütü, büyük bir heyecanla sana ikram etti! Sen, anne diye bu teyzeyi biliyordun! Fakat anallığın, durmuyor dir nizah çıkartıyordu! Zaman ilerliyordu ve sen fidanlaşmıştın! Baban seni anne diye bildiğin, velinimetinden ayırdı! Sebep ise hizmet sektörüne katılmandı! Anne dediğin halde sana ölmeyecek kadar yediriyordu! Her ağır işi senin yapmanı istiyordu! Sen ise çaresizdin kime şikâyet edecektin! Sadece, hicranını içine akıtacaktın! Bu anlaşılmaz hal senin yüreğini tahrif etti! Güven duygunu, felç etti! En sığındığın baban seni şefkatinden mahrum bıraktı! Sana gösterilecek şefkate o kadar hasrettin ki! Etrafına gıptayı nazarla bakardın. Bu küçük yaşına rağmen, her gün kovalarla su taşımak Senin asli vazifendi! İhmali dahi, çok tehlikeliydi! Hani hatırlar mısın? Çok açıkmış tın bir gün, korkarak anne acıktım demiştin! Anne dediğin kadın sana zıkkımın kökünü ye! Ancak, akşamları yiyebileceğini sana kaç defa söyleyeceğim diyerek, kolunu kıvırmıştı! Nihayet güçsüz kalan kolun dayanamadı ve kırıldı! Anne dediğin analık sana sakın ha babana böyle söyleme! Oynarken, duvardan düştüm de, diyerek sıkıca tembihlemişti! Sen yine çaresizdin, akşam sofrada ne oldu senin koluna diye soran babana, oynarken duvardan düştüm diyerek yalan söylemek zorunda bırakılmıştın. Çünkü sen yetim ve çaresizdin! Yine günlerden bir gün çamaşır yıkamak için sıcak su, lazımdı! Ve sen ateşi yakmıştın! Ocağın başına gelen, anne diye taltif ettiğin kadın sana çabuk koş, Odun getir demişti. Sen, ise bana kızmasın diye ince odunları seçiyordun! Nihayet ocağın başına gelmiştin! Hiddetinden şuurunu kaybeden analığın nerede kaldın, Diyerek o bakıma muhtaç saçlarından tutarak, Ocağın önüne seni yatırmıştı! Sen, ne suç işlediğini henüz kavramamışken, Anne dediğim analığın, senin sırtında bulunan atleti, Bir çırpıda sıyırmıştı! Yanan ocakta, ateşi karıştırmak için kullanılan maşa, Alev rengini almıştı! İşte o ateş gibi kızaran maşayı, Senin masum sırtına, hiç acımadan yapıştırmıştı! Sen, yine çaresiz ve perişandın! Dağlanan sırtına mı? Yoksa kirlenen atletine mi? Nasıl ve neye üzüleceğini bilemediğinden Anne sırtımı dağladığın bir şey değil de, atletin kirleniyor demiştin! Anne dediğin analık, Sen halamı konuşuyorsun diyerek, Eline aldığı keserle dağladığı yerleri bir kez daha sıvazladı. Nihayet o günlük için işkence bitmişti. Sen garipliğin, yalnızlığın ve sahipsizliğin… Tüm yeni sürümlerini iliklerine kadar terennüm etmiştin. Senin alın yazın, kaderin böyleymiş! Ama sen bu talihsizliğe asla isyan etmedin. Her zaman şükreden oldun, Sabretmeyi bildin. İşte sevgili anam; Senin çocukluğunu, yıllarca hislerimle yaşadım ben! Seni sevmeyenleri hiç sevemedim. Sana saygı duyanlara, minnet duygusu besledim. Bu satırlar, senin birkaç bahtsızlığını deşifre etti. Şayet hepsini zikretsek inan ki kitaplaşırdı. Bu gün ve böyle bir vakitte seni, Senin, bilmediğin bir zamanda içimden geldiği gibi, Satırlarımla, gıyabında anmıştım. Biliyor musun, canım annem, Bu satırları “Atmosferde, Yankı bulan, Feryadımın, ahengi” olarak, Atmosfere gönderiyorum. Çünkü “arzı mekânda ahenk” günü birlik yaşayanlarda pek bulunmuyor. Bu bakımdan da, anlaşılabilir olamıyoruz. Benim anam, Sen hiç tasalanma, Yaşadıkça, Kendim ve neslim, Seni, her vakit minnetle anacağız…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa CİLASUN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |