..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > özlem evrim torun




1 Ocak 2008
Gölge  
özlem evrim torun
Varoluşsal dönüm noktalarını ve sorgularını ilk gençlik yıllarında bıraktığını düşünüyordu. Oysa şimdi yeniden başlaması gerekiyordu. Kendini sorgulaması, yargılaması ve bir kısmını asması gerekiyordu. Kalıba sığmayan kolunu kesmesi, bacaklarını geriye çekmesi gerekiyordu. Normlara yaklaşması ve normlara ulaşması ve onaylanan olması gerekiyordu yine. Yine sıkışıyordu, yine çevresinde bir uğultu ki, yükseliyordu.


:BCGF:
Gölge

Önüne düştü… Takip etmekten vazgeçtiği –kentin ışıkları yol verdi- saatlerdi sahibini: Bazen ürperti duyulmasının sebebi, bazen yalnızlık hissini alan bir kıpırtı olduğu saatler… Kentin Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında tırmanırken Derin bir tekme fırlattı önünde gidene… Gölgenin hareketi havada asılı kaldı, tekme hedef yerine taşa ulaştı. Bir hışımla tekrarladı hareket, canı acıdı. Rahatladı.

Varoluşsal dönüm noktalarını ve sorgularını ilk gençlik yıllarında bıraktığını düşünüyordu. Oysa şimdi yeniden başlaması gerekiyordu. Kendini sorgulaması, yargılaması ve bir kısmını asması gerekiyordu. Kalıba sığmayan kolunu kesmesi, bacaklarını geriye çekmesi gerekiyordu. Normlara yaklaşması ve normlara ulaşması ve onaylanan olması gerekiyordu yine. Yine sıkışıyordu, yine çevresinde bir uğultu ki, yükseliyordu.

Sigarasını çıkardı cebinden, yürüdü. Dokundu parmaklarıyla sigara paketinin yanında duran çakmağa, geriye itti. Köşede duran travestiye doğru yürüdü, tehditkar. bir adım kala onu sıfırlamaya durdu. Gözlerinin gözlerinde durdurdu. Kenetlenmesi için bakışların birkaç saniye yetti. İnsanın kişisel alanı içerisine girdiğinde bu kaçınılmazdı, ateş istedi. Bir kumardı bu; sabaha giden bu saatlerde dar sokaklarda oynan bir kumar. Ortaya hayatını koyduğu her türlü oyunda kartları açıktı. Nabzını artıran dakikalar bunlar değildi. Beyninin kalbine kanı hızlı dolaştırmasını buyurduğu zamanlar hiç bu anlara benzemiyordu. Sakince akmaya devam etti kanı damarlarında, sakince bir nefes çekti sigarasından. Ateşi geri verdi, teşekkür etti. İçten gülümsedi. Saati soran bu kadın adama, cebinden çıkardığı telefonuna bakıp, saati söyledi. Teşekkür etti kırmızı dudaklardan fırlayan ve kalından inceye çatırdayan ses, bu defa gülümseme sırası ondaydı. Görev gibi değildi. -5 derece soğuk hava ile arasında bir ince çorap varken nezaketten gülümseyeceği son kişi bir genç kadın olabilirdi. Derin bunu biliyordu. Yanlarından geçen araba ile aralarında bariyer olmak istemedi. Yürüdü Derin. Bu gece kadının -bu kadın kadının- yaşayacaklarını düşündü bir an. Vazgeçti düşünmekten, yürüdü.

Birkaç yıl önceydi. Sevgilisinin peşine takılıp gitmişti İtalya’ya. Sonra sıkışmıştı kalbi bir ay içerisinde, nefes alamamıştı ciğerleri… Dünyanın herhangi bir yerinde yüreğine kurulan bir kafes… Ortadoğu’dan uzaklaşmak zincirlerini çözmemişti anlaşılan, prangasını yanında taşıyordu. Kilitlendikçe acıdı eti, kilitlendikçe parçaladı kilidi… Yalnız olduğu zamanlarda kendini sokaklara bırakıyordu. Yürüyordu. Haritadan geçmemesi konusunda özellikle uyarıldığı sokaklardı adım adım dolaştığı… Köşe başlarındaki yaşlı orospular hava karardıklarında yerlerini daha gençlere bırakmaları gerektiğini biliyorlardı.

Hava karardığında geri dönerken kendi sokaklarının köşesinde duran orospuyla göz göze geldi. Gülümsediler. Kafalar azcık öne eğildi, kalktı. Gözleri kocamandı, derin gözlerine daldı. Kocaman gözler asla büyümezdi, çocuk gözlerde kaldı Derin… Selamlaşmanın evrensel dillerinden biriydi. Eve girdi. Sevgilisi geldi. Kavga çıkardı. Hiç yere kavga çıkarışlarının bin biriydi. Çok şeye yorumlanabilirdi. Üzeri toprakla örtülmeseydi daha o günlerde çok şey açığa çıkabilirdi. Arka ayakları harekete geçti, ölü toprağı savurdular kavgaların üzerine. Sonra toplayıp hepsini ortalıktan savurdular rüzgara, uzaklaştırmadı rüzgar, sadece biraz oyaladı. Geri getirecekti emaneti, gerektiği zaman geri getirip tüm haşmetiyle serecekti önlerine…

Derin her gece köşe başında kırmızı, siyah, mavi elbiseli kadını görmenin yolunu yaratıyordu.
Kadın derini yakınlarında oyalanırken yakalıyordu. Hiç bilmediği bir dilde bir el uzandı derine. Tereddüt etseydi, bir an bile, tutamazdı eli, Uzandı. Elini avucunun içine aldı kadın, serin saatlerdi. Avuçları içinde ovuşturdu üşümüş parmaklarını, bilmediği bir dilde gülümsedi. Öylece sustular, öylece beklediler. Arabalar geldi. Eğildi kadın, konuştular, arabalar gitti. Her defasında izledi derin. Kalbi yine her zamanki ritmindeydi. Sonra bir araba geldi, sarı eteğiyle beraber alıp götürüyordu arkadaşını. Binerken el salladılar. Bir an durdu araba, Derini işaret etti. Kadın kafasını iki yana salladı, bir şeyler söyledi. Bildiği bir dildi Derin’in, gelmeyeceğini söylüyordu kadın. O burada kalacak diyordu. Yalnızca ben diyordu. Kadın gitti, Derin kaldı. Derin döndü, kadın ordaydı. Bir kısmını köşe başında bıraktı Derin, bir sürü iyi dileklerini orda bıraktı. Kadının avuçlarının içine akıttı tüm içtenliğini, tüm içtenliğini paylaştı kadının…

Şimdi bir yanı orospuyken yürüyordu bu kentin kaldırımlarını. Rüzgar hayatın tozu-toprağını önüne sereli epey zaman olmuştu. Bitmeden bitirememişti bir ilişkiyi; dokunduğu, hissettiği, içine aldığı ve içinde yaşadığı bir insanı hayatının arka bahçesine gömerken, kaç yılını söküp attığını düşündü. ‘Bir daha’ dedi Derin ‘asla’… Bir daha bitmeden indirecekti darbeyi insanlarla ilişkilerinin bel kemiğine, bir dahaki sefere elinde kanlı canlı kalacaktı yaşanmışlıklar. Gerekirse rahatsız edecekti görüntüler beyninde, gerekirse lekeler kalacaktı ellerinde, gerekirse ayakta duramayacaktı. Ama öylece hissedilir, öylece yaşanmış ve sahip çıkılası kalacaklardı. Bedeller gerekliydi, bedeller ödenecekti.

Şimdi dar sokaklardan İstiklalin bol yaldızlı caddesine vardığında, sarhoş gecede gerektiğinden daha az sarhoş olmaktan korkan insanların mideleri dışarı vurmuştu. Kusmukların arasından geçti, hala kusanların arasından geçti. Laf atanların arasından geçti, laf atılsın diye dikilenlerin arasından geçti. Kusmadı kentin bu yüzüne, kusmukların arasında diz çöküp ağlamadı. Yürüdü. Hep yaptığı gibi yürüdü. Galatasaray lisesinin önüne vardığında elleri silahlı polislere riskli mesafelerden geçti. Kadın..! Ama bomba ihbarı yapılan saatlerde karışık hisler uyandıran bir kadın. Gevşekçe gülümsemeyi tercih etti birkaçı, Derin kaşlarını çattı. Aldıran olmadı. Ölmek değildi istediği. Bir an durdu, ne hissettiğini aradı. Evet, ölmek değildi şu an istediği; ama ölse dert etmezdi. Parfüm kokusunu hesaba katmamıştı, orta çağdan bu yana kadın olduğunu asla unutturmayan yapay ama gerçekçi fenomen… Teninle uyumluysa gerçekçiliği ve kışkırtıcılı artar ki, rüzgarda savrulan atkı namlunun üzerinden bu kokuyu bırakırken kadın olman dışında bir şey bağlamaz tetikte bekleyeni… Ölemedi, yürüdü.

Bir sigara daha çıkardı cebinden, yaslandı duvara. Kulağına takılan akordeon sesine ilk defa bu denli hissizdi. Küçük hesaplar dünyasının büyük yarıklar açtığı hayatında orospu ruhunu nereye bırakacağını aradı. Kıyamadı. İlk defa kendinden bir parçaya bu denli kıyımsızdı. Kadın olmanın Ortadoğusunda yüklenmişti orospuluğu… Hiçbir değeri bu denli sahip çıkılası bulmamıştı. Şimdi karar vermeliydi, bu gece karar vermeliydi. Tepeden vuran ışığın altında, gölgesi, ayakları altındaydı. Kıyamadı. Yürüdü karanlığa, arkadan vuran ışıktan kaçan gölge önündeydi yine. Derin ışıktan vazgeçti; gölgesini takip etti…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dokunuş

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İz 'Düşüm' [Deneme]


özlem evrim torun kimdir?

su gibi bir ruh hali, çevresinde sarıp sarmalamayan olmadığı sürece akıyor, dağılıyor, buharlaşıyor, toprağa karışıyorum. sonra bıkmadan usanmadan bu döngünün içine tekrar giriyorum. ve tekrar. vardan yok olmuyorum. dönüşüyorum. . . dönüşüyorum. . . su kalıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
kaan arslanoğlu, hakan günday, adam fawer, orhan veli, nazım hikmet, gorki, ursula, huxley, george orwell, ...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © özlem evrim torun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.