..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > Şenol Kalfa




11 Haziran 2002
Çorba  
Şenol Kalfa
Kendi içimde bir yaşam denklemi kuruyorum. Fakat denklemdeki belirsiz öğe X, her çözümde farklı bir değer olarak ortaya çıkıyor...


:BDBE:
    Garip bir yapım var benim...Rahatıma düşkünüm, ama öte yandan rahat batıyor her nedense. Olduğum yerde öylece yatıp hayatın akışına kaptıramıyorum kendimi; illaki yaşamın içinde aktif bir role sahip olmam lazım. Bu faalliği sağlamak adına ise çaba sarfetmem lazım. İki dürtüyü, yani etkinlikle üşengeçliği, aynı anda gidermeye kalkınca ortaya bu çıkıyor işte: Çorba!
    Beynim resmen çorbaya dönmüş durumda. Bunda havalardaki ani ve sert değişimin ve benim sıcaksevmez, serinsever yapımın da etkisi olsa gerek. Madem ki bir çorba pişirdim bari tarifini vereyim de ortaya çıkan nimetten başkaları da nasiplensin istedim ama ne fayda! Yine kendi iç çelişkilerime kurban gittim. İnsan hem yazmayı isteyip de hem de buna üşenir mi ya? Garip bir durum işte benimkisi. Beni hayatta rahatsız eden başlıca olgu, kendi hayatıma kendim yön verememem, bir diğer deyişle mevcut olan irademi kullanamamam diyebilirim. Lakin irademin devreye girmesi de benim yoğun sabrıma ve çabalamama bağlı. Yani bir yazı yazmak için bile yazdığımı defalarca kontrol edip belki de tekrar tekrar yazdıklarımı yırtıp yeniden başlamam lazım. Ancak bu sık ve boğucu denemelerin sonucunda yepyeni bir noktaya varılabilir. Ama istediğim sahiden bu mu ki?
    Sanırım ben aslında sahip olduklarımdan ötürü mutluyum ve bu yüzden onları terketmeye hiç niyetim yok, onları kaybettirecek riskleri almaya da tahammülüm sözkonusu değil. Ancak mutluluğum huzur getirmiyor maalesef. Kendi içimde kıpraşan bir şeyler var, ancak içimdeki kıpraşma dışarıya diş etkenler yüzünden yansıyamıyor; haliyle ben de bu isteklerimi tatmin edemedikçe huzursuz oluyorum. Yoksa kendimi ve yaşam tarzımı değiştirmek değildir niyetim. Bu bağlamda benim kendim için istediğim bir kişisel reform yapıp bambaşka bir iolmak değil, kendi içimde devamlı yenilikler yaparaktan bir yaşam sürdürmektir. Benim karakterim radikal değil yalnızca reformist, ama işte reformlar da gerçekleşemiyor bir türlü. Bu yüzden de monotonluğu aşmaya niyetliyken o çaba sarfetme aşamasındaki sıkılığı göze alamıyorum işte.
    Bahsettiğim kişisel reformlarım ise bu tip bir peygamber sabrına ihtiyaç duymuyor, fakat onların mümkün olamaması benim dışımda nedenlere de bağlı. Ne bileyim, bazen bu tip bir reform için yeterli param olmaz, bazen bunu yapabileceğim türden bir mekanda bulunmuyorumdur, bazen etrafımdaki insanlar kendi iradelerini kullanıp yeni şeyler üretmek yerine koyun gibi sürü halinde hareket etmeyi ve hep aynı sonuçları (süt,yün) meydana getirmeyi yeğliyorlardır, bazen de bilinçli bir şekilde benim o değişimi gerçekleştirmeme set çekiyorlardır bunun manasız ve gereksiz olduğunu iddia ederek. Bu düşüncenin ardında yatan sebep de basittir: Bunca insan bu şekilde yaşıyor, sen niye elindekini beğenmiyorsun? Anlatamıyorum ki bu fikirde olanlara, zaten benim amacımın baştan aşağı değişim olmadığını. Anlatamıyorum ki herkesin esasında birbirinden farklı bireyler olması gerektiğini ve benim yaşamımın şeklini başkalarınınkine uydurmaya hiç niyetim olmadığını. Dikkat ettiyseniz anlamıyorlar demedim; anlatamıyorum dedim. Şimdi de belki aynı yeteneksizliğim gözünüzün önüne yansımakta. Ben yine derdimi anlatmak uğruna düşünsel bir yemek sunmaya çalışıyorum önünüze, fakat ortaya çıka çıka ancak bir çorba çıkıyor. Sebze çorbası gibi içinde her türlü katığı barındıran bir düşünsel çorba!
    Peki çözümü yok mu bu işin? Çözüm basit. Ben şayet her günü farklı birer gün olarak yaşarsam, yani yaşadığım her günün kendine özgü bir niteliği olursa ve ben de bu sayede bir başka günü tekrar yaşama ızdırabını çekmekten kurtulursam hiç sorun kalmayacak, ben de gergin biçimde dolaşmaktan , bu gerginlik esnasında bağıra çağıra konumundan yakınmaktan kurtulacağım. Fakat ne mümkün! Yaşadığım yerler aynı, çevremdeki insanlar aynı, o insnaların her gün birbirine karşu kullandıkları sözcükler aynı ve kimsenin de kendi şahsi iradesini kullanamamaktan huzursuz olduğu da yok. Bense kendi dizginlerimi elime almaya niyetliyim, çünkü beni diğer tüm varlıklardan ayıran husus bu ve bu yüzden benim yaşamım kısıtlı ve değerli. Ne yazık ki benim ömrüm aynı günü, başka bir gün tekrar yaşama lüksünü tanıyacak kadar uzun değil. Ölmesem bile yaşlılık denen gerçeği kim inkar edebilir? Dahası benim şimdiki fiziksel bütünlüğümü ve sağlamlığımı ne zamana kadar koruyabileceğim ne malum? Hal böyleyken şu anda karar alabilme mekanizmam çalışırken ve vücudum da bu kararlara ayak uydurabiliyorken bunu gerçekleştirmek yerine daha önce yaşadıklarımı tekrarlamak kadar beni başka ne huzursuz edebilir ki? Tüm bunların ışığında kendime bir yaşam denklemi kuruyorum. Ama ne garip denklemdir ki bu, denklemin bilinmezi olan X her türlü değeri alabiliyor. Sözkonusu X, 0 (sıfır)la çarpılıyor gibi sanki. Ne koyarsam koyayım denklemi çözme adına yerlestirdiğim değer, benim içyapımda yutulup gidiyor ve ben hiçbir somut çözüme ulaşamıyorum. Ortaya çıkan sonuç sıfır gibi belirsiz, nötr, her kalıba uyan bir şey oluyor ancak. Böyle gözüktüğü için de insanlar, benim bu huzursuzluğumu gereksiz buluyorlar. Ne de olsa onlar için ideal olan, nötr olan ve her ortama, her kalıba uyan , göze batmayandır. Ama ben bu sonuçtan rahatsızım, böyle bir şeyi kabul etmek benim korumaya çalıştığım değerlerin temelini kaybetmem demek. Ben tüm kişiliğimi bunun üzerine inşa etmişim, şimdi ise benden kendi binamı yıkmam isteniyor. Hayır, ben kendi binamdan son derece memnunum sadece içerisi sıcak, kendi iç-binama bir klima tahsis etmek istiyorum, kötü bir şey mi bu? Hakkım yok mu bu kadarına?
    Bütün buraya kadar okunanlardan kim ne haz alabilmiştir bilmiyorum, çünkü dedim ya bu bir çorba ve havalar bu denli sıcakken kimsenin böyle garip çeşniler içeren bir beyin çorbası içmeyi tercih edeceğini sanmam doğrusu. Çorbayı beğenen olduysa ne ala, beğenmediyseniz bile umarım midenizi bozmamışımdır. Ben de bu sıcak havada böyle ağır bir çorba yerine sizlere soğuk ve hafif bir meze sunabilmeyi isterdim, fakat hava o denli sıcak ki yemeğin hammaddesi olan beynim, İstanbul güneşinde kavruldu, malzeme bozulup heder olacaktı; ben de ancak çorba yaparak kurtarabildim. Ne diyeyim, herkese afiyet olsun. Başka sefere daha iyi bir lezzet sunabilmek umuduyla...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aşka Aşık Olmak
Gökteki Yıldızlar
Büyüme Sendromu
Hangimiz Temizpak Bir Dünyada Yaşadığını Sanıyordu Acaba?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Üretkenlik üzerine... [Eleştiri]
Ben=Sen=O (mu acaba?) [Eleştiri]
Piyango [Eleştiri]


Şenol Kalfa kimdir?

En büyük nefretler en büyük sevgilerden doğarlar. Bu yüzden olsa gerek zaman içinde en büyük nefreti de kendime karşı hissediyorum. Ama neyse ki kendime karşı olan bu menfi hissim ortadan kaybolabiliyor ve ben yine kendime ve hatta eskisinden daha da güçlü bir biçimde bağlanabiliyorum. Kendime karşı olan bu büyük sevgi bağının getirisi olan gelgitler sonucunda da doğurgan bir yapı ediniyorum. Doğurduğum çocuklarımın yazıya dökülmüş olanlarını buraya aktarmaya özen göstereceğim. Umarım sağlıklı doğumlar gerçekleştirebilmişimdir; bunun gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin kararı benim dışımdaki şahıslarca yani onları okuyacak olanlar verecekler. Saygılarımla. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Engin Ardıç


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Kalfa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.