Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkıt ne bilir
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat(*) Sabit — Şıp, şıpp, şıppp… Kafatasıma damlayıp durma lütfen… Düştüğün her damla seni yeni filizlerle sen ormanına eklemekte tekrar tekrar. Her gülüşün ırmak ırmak akıyor zaten! Bazen dudaklarından çıkan fırtınalar savursa da daha güçlü büyüyor baharınla. Badem ağaçları gıptayla bakmakta geçişime. Tık… Tık tık tık! — Efendim. — Oğlum, daha uyumadın mı sen? Bak gözlerin şişmiş, kıpkırmızı olmuş. — Yok, uyuyamadım. Su çarptım yüzüme, belki uykum gelir diye. — Ben de su sesine uyandım. Banyonun ışığı da açık olunca… Merak ettim. — Merak etme sen, yatarım birazdan. — Hadi oğlum, uyu artık. Yarın işe gideceksin. Saat gecenin kaçı olmuş. *** Ah anacığım, nasıl da rengi görüyorsun. O kırmızılık benim ‘kor’um, ‘fer’im. Gözlerimdeki karanlığın ışığı… Sıcaklığı tutuyor beni ayakta. Kaç geceler dolaştım aklımın sokaklarında. Sanki yine dönmüşüm çocukluğuma ve körebe oynuyoruz seninle. Nedense hem kör hem ebeyim. Nafile arayışlarda kokunu soluyor ellerim. Oysa tüyden hafif, şekerden leziz rüyalarıma girebilmekti niyetim. Dargınmış bana rüyalarım; haberini yakazalarımdan aldım. Kıskanmış sana yatıp senden uyanışlarımı. Hâlbuki ne severdi gözlerimi. Rüyalarım kaçırır gözlerimi, uyku salonunda valse kaldırırdı: Her gece uçuşan etekleriyle dans ederlerdi. Hadi al beni koynuna yatağım, eski günlerimizdeki gibi. Sıcacık kollarınla sar beni. Engin denizinde sımsıkı sakla. Dönenip durmak istemiyorum hayallerin çıkrığında. Arı suyuna uzanıp boylu boyunca unutmanın tadına varmak istiyorum. Unutmak istiyorum: unutup diğer her şeyi, senle dolmak. Yok, olmuyor… Zamanın mengenesine duvarlar da eklendi sanki. Yakmalı sinirlerimi sokağın soluğuyla. Senin çuvaldızını dengeler mi soğuğun iğneleri? Ya da soldurur mu nefesimin aşk pembesi rengini? Yüreğim senin kırmızında… *** Gıcııırrrrrrrrtt… - Kimdir o! - Benim baba, uykum kaçtı da… - Hırsız girdi sandım, kapı açılınca… - Deniz kenarına gidiyorum. Belki uykum gelir. - Oğlum gecenin bu saatinde çıkma istersen. Neredeyse sabah oldu. Aman ha! Başına bir iş gelir. Hem bu soğukta… - ¬¬Yok, yok korkma… Birazdan gelirim, ben. - Gitmeseydin iyiydi ama… Ayaz vardır şimdi dışarıda; iyi giyindin mi? - … - Gecikme olur mu oğlum? Aklım sende kalmasın. - Tamam… *** Deniz kenarındayım: senin yanında… Kurşuni saçların oynaşıyor gözlerinin parlak ışığının önünde. Berrak sesinin çağıltısı getirdi ayaklarımı buraya kadar. Nefesin dört bir yanımdan akıyor, iliklerime işlercesine. Gözlerim gecenin kandillerini bir bir yakıyor, çakmak çakmak. Gecenin gözlerinden tek tük kaçamak ışıltılar dökülüyor titreyen tenine. Bak, dinle! Ayaklarımın altında çakıl taşları ağır iniltilerle, sana fısıldıyor sevgimi. Otuz iki diş vurup kalbime, dudak mührüyle gizlenmişim. Sana değil, kendime bu serzenişim. Ne zaman dönse dilim senle bana, lal olup kalbim, bu kör sevdayla bilenmişim. Bir zamanlar hükmettiğim kelimelerimi sana gönderdim. Şimdi onlarsız bir yitik kandilim. Onlarla birlikte gitti, tüm bildiklerim. Şimdi elinden şekeri alınmış çocuklar gibiyim; peşinden koşup yakalamalı mıyım, yoksa gidişine üzülmeli miyim? İşte yine haber veriyor ufuklar bir seninle sensiz günü daha. Güneş işlemekte kızıl saçlarını gecenin siyah bahtına. Artık ben de dönmeliyim sırça sarayıma. Yenilerini eklemeliyim çaresiz kırılışlarıma. Saatleri dakikalara, dakikaları saniyelere tutuşturup el ele yürümeliyim yalnızlığıma. Hayır, hayır bilmemelisin. Sen sırsın aynayla aramızda, beni bana gösteren. Var mı hiç aynayı hissedip içini, sırrı, gören? Sadece ustadır ‘sır’ın sırrını bilen. Ve topraktır onları sonsuz uykularında sessiz sakin örten. *** - Günaydın… Oooo! Çay da hazır, ellerine sağlık hanım. - Günaydın, hadi otur sofraya. Ben oğlanı kaldırayım. - Bırak, biraz daha uyusun. Gerçi uyumamıştır ya! - Bey, fark ettin mi oğlanı? - Fark ettim ya… Gecenin kör yarısında deniz kenarına indi. Bu soğukta hasta edecek kendini. Ne zaman eve geldi, duydun mu sen? - Ezan vakti döndü. Kaç gecedir böyle; sana demedimdi. Ne zaman uyansam ayakta… - Genç o! Kavak yelleri eser şimdi onun başında. - İyi de bey, ne olacak bu oğlanın hali. ____________ (*)En uzun geceyi, yıldızlara bakanlar ve takvim hazırlayanlar (astronomlar) ne bilir. Gama müptela olan kişiye (aşığa) sor ki geceler kaç saattir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem Asıbostan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |