Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Farklı kum taneleri biriktirmeye başladığım gün ayrılmıştım insanlardan. Onları görenler, kumdan kırkız çocuklarımın olduğunu anlatırdı her yerde. Oysa her birinin ayrı lekeleri, ayrı savruluşları ve daha birçok karakteristik özellikleri vardı. Yaşamdan çaldığım türlü duygularımın simgeleriydi her biri. Kendilerini öksüz hissetmesinler diye özgeçmiş bile yazmıştım onlara. Kum tanelerim ve ben olduğumda bir başımızaydık. Dertlerimizi yalnızca biz dinlediğimizden, dermanları da bize kalırdı eninde sonunda. Çocuklarımın en büyük eksiği rüzgara çıkamamalarıydı. Böyle bir yanlışta korunaksız bir yere uçabilirlerdi. Benimle mutlu olmalılar ki; hiç ısrar etmediler rüzgarlı havalardaki gezintilerimde benimle gelmek için. Kasırgaya uzanacak rüzgarlı bir günde dışarı çıktığım için savunmasız kalacağım bir yere savrulmuştum. Sanırım ben de kum tanelerine benzemiş; onlar gibi yaşamaya başlamıştım. Gittiğim yerde herkes birbirine benziyordu. Görünüşte dünyanın tek düzeliğinden sıyrıldıklarını, bayalığı ortadan kaldıracak kadar farklı düşünebileceklerini göstermeye çalışıyorlardı. Ama masa aralarında dolaştığımda hemen anlamıştım en basit ruhların çok yakınımda olduğunu. Kaçmalıydım hemen oradan; ya da bu bayağılıkta dinlenmeliydim biraz. Duyarlılıktan çok yorgun düşmüştüm o günlerde. Bir süre hep esti o rüzgar. Ben de sahte bir oyuncuydum artık. Nefret ettiğim her şeyi yapıp öyle dönmeye kara vermiştim kendime. ‘sen bu dünyaya yakışmayacak kadar iyisin, deyip beni yaralayanlara çok kötü olduğumu ispatlayacaktım. Aslikten ödün vermek yoktu. Yalanlar söylenecekti. İçilen biranın hesabıtutulmayacaktı. Benim için bir zamanlar önemsiz olan her şey çok önemli olacaktı. Kararlarıma uymuştum; günlerimi ters yüz etmiş yaşıyordum. Çok sevdiğim bir sanatçının ölümüne kadeh kaldırırken gülebiliyordum artık; ama içim ‘ Bu kalp seni unutur mu?’ diyordu ona... Bir yanım hala bendim. Kum tanelerim biliyordu gerçeği. Hiç yadırgamadılar beni. Onların yanında çoğuldum yine. Sahte olmak zorundaydım; anlıyorlardı. Kaderimiz aynıydı: onlarda herkese aynı görünüp farklı lekeler, ayrı savruluşlar biriktiriyorlardı içlerinde. Yine kirli beyaz masanın başındayım. Akşam olmak üzere. Sabahtan beri kaç yalan öyküyü gerçekmiş gibi dinledim bilmiyorum. Yeni birileri gelip oturdu az önce. Başka yalanlar dinleyeceğim şimdi de. Ard arda sigara içenlere ayak uydurmak için, içmediğim halde çakmakla oynuyorum ben de. O küçük alevde yakmak istiyorum çevremdeki bayalığı. Yeni gelenlerden biri hayrete düşürüyor beni o akşam. Çakmağı yakıp söndüren elimdeki acemi titreyişi farkediyor. Oradan birlikte ayrılıyoruz; yolda ‘ sen onlardan değilsin; niye oradasın?’ diyor ve beni kendi rolümde vuruyor. Kaçmayı beceremeyerek kaçıyorum ondan. Telefonlarına cevap vermiyorum; ama acaba arayacak mı diye çaldırıyorum. Gerçeğe dönmek istemediğim için engelliyorum kendimi. Ben sahteyim o zamanlar... Yara almak istemiyorum; sahte kalmalıyım. Yine orada olduğum bir gün arıyor beni. Bu kez cevap veriyorum; çünkü orada olduğumu bilirse sahteliğimi kabullenebilir. Çıkıp geliyor yine kirli beyaz masaya. Günlerden beri ilk kez içim kanayarak yalanlar söylüyorum. Şimdi unuttuğum bir neden yüzünden elini cebine attığında küçük bir kum tanesi düşürüyor yere. Çok şaşırıyorum; yanlışlıkla oraya girmiştir diye düşünüyorum ama yine de dayanamayıp onun orada ne aradığını soruyorum. ‘ Bugüne kadar gördüğüm en mütevazi kum tanesiydi; diğerlerinin arasına koymak istedim’ diyor. İlk dikkatimi çeken şeyleri gösterio ‘ Baksana mavi benekleri var üzerinde...Belli ki bir umut doğmuş içine diyor...’ Yalan oyunlarımda öyle utanıyorum ki; tek çarem yine kaçmak oluyor. Kum tanelerine anlatıyorum, gülümsüyorlarç onların küçük bir oyunu gibi sanki bu. Utancımdan arayamıyorum onu. İşte şimdi kızıyor kum taneleri. Onun elimdeki acemi titreyişi farkedişi hatırlatıyorlar bana. Onlar için şansımı denemeye karar veriyorum; ve bu kez ben gidiyorum onun yanına. Her şeyi anlatmak istediğimden sadece susuyorum. Alışmaya başladığım yalanlar yüzünden gerçeklerin küskün tavırlarıyla karşılaşıyorum. Umudumu tam yitirmişken saatimin arasından bir kum tanesi düşüyor avucuma. Kırmızı benekleri olan kum tanem olduğunu anlıyorum bakınca. Hemen farkediyor onu; ve konuşamadığım şeyleri anlamaya başlıyor. Yüzündeki ifadeden yürekleniyorum; cümlelerimin dansı başlıyor o anda. İçimdeki beni bir anda farketmesini beklemiyorum; ama en azından silik biri olmadığımı bilsin istiyorum. Kum tanelerimin savrulabileceği güvenli bir yer bulmuşken kaybetmek istemiyorum. Ellerimiz o gün birleşiyor. Daha sonra ilk sarılmalar; sarılırken özlemeler...İlk öpücükler; bir milyon öpücüğü birleştirip ısırmalar... Rüzgarda kum taneleri hep farklı yere savrulur. Sakin havalarda hepsi kendi halinde kalır. Rüzgarlı havalardadır kavuşmalar. Fırtınaya teşekkür ediyorum geçen zaman için; tabii en çok da sana, elimdeki aceme titreyişi farkettiğin için... Ve bir gün bir cepten düşecek mavi benekli bir kum tanesi ihtimalini düşünüp; kırmızı beneklisinden saklamayı öğretiyorum yeni doğan her çocuğa...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © NURGÜL SEVİNÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |