..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Dinsel > UĞUR BOZKURT




4 Ekim 2007
Yokluğun Varlığı (Yalnızlık 2. Bölüm)  
hikaye

UĞUR BOZKURT


Hikayede, mazi ile istikbalin sanat yapısını birleştirme gayreti olarak tanımlanabilir veya geçmişin klasikleşmiş sanatını, gerçeği anlayabilme yolunda etkili şekilde kullanmanın mümkün olabilir mi? Sorusuna bir cevap niteliğinde mütevazı bir çalışmadır. Hikaye de hayatı tanıma, hakikati kavrama, yaratılış ruhunu hissetmenin klasik bir yolu gösterilmeye çalışılmıştır. Canlılığın sadece insanlar ve hayvanlar âleminden olarak örülü bilinmemesi gerektiği, aslında baktığımız fakat göremediğimiz birçok güzelliğin farkına varıp günlük yaşamımızda uygulayabilmenin çabasıdır. Hikayede, tüm canlıların konuşturulması, kişileştirilmesi söz konusu edilmiştir. Tamamıyla mecazi ve simgesel anlatımlar ön plana çıkmıştır. Manayı anlamak için insanın kendi içine dönmesi gerekir lakin kendi içine dönmesi için çevresinde saklı hakikatleri görmesi lazımdır. Görünen suretlerin içine nüfuz eden içsel tanımlamaları okuyabilme gayretidir. Aşkın insan üzerindeki binlerce rengini farklı bir bakış açısıyla yada meteryalist dünyanın bize unutturduğu aşkı yeniden hatırlamak...


:BEGC:
Masmavi gökyüzünden gözlerini alamadı. Semaya gözlerini diktikçe mavilik yerini karanlığa bıraktı. O zaman dilek boynunu büktü. Karanlık yutuyordu onu. İç âlemindeki belli belirsiz soruların cevaplarını kendince verdi; ama tatmin olamadı. Aşağı olan bedeni yüksek olan ruhuyla hiç anlaşamıyordu. Bedeniyle ruhun kardeşliğini nasıl ilan edebilirdi. Neden bu his karmaşası kendi benliğinde mevcuttu. Bir an olsun kendi sorgulamalarının durmasını istedi. Aklının sürekli sorduğu soruların artık susmasını istedi. Aklının onunla oynamasından sıkılmıştı. Aklı bembeyaz gerçeklerin üzerini kara bir çarşafla sinsice gizliyordu. Gerçeği bulmaması için alicengiz oyunu oynuyordu. Kendisiyle aklının küsmesini istedi. Akıl kuşunun pilotluğundan yoruldu. Artık semaya başka bir şekilde çıkmalıydı.

İçimde büyüttüğüm çocuk şimdi doğdu. Adı yalnızlık. Yalnızım bu yolda hiç kimsecikler yoktu ki yanı başımda. Yalnızlığın sesleri geliyor sürekli kulağıma. Yalnızlık çocuğunu uyutmak için ne kadar ninniler söylesem de boş susmuyor, sürekli ağlıyor. Yalnızlık çocuğuyla göz göze geliyorum. Gözleri içime tertemiz duygu yağmurlarını yağdırıyor. Temiz duygular insanı güzelde sabit kılmıyor. Yalnızlık nede olsa çocuktu. Yalnızlık, mecaz bataklığında dipsizin sonunu bulmayı istemekti. Yalnızlık yanı başındaki solukları duyamamaktı. Herkes yanından hızlı adımlarla geçerken can, adımların arasında çehrelerin arasında çehresiz ve yalnız olduğunu hissetti. Kalıbının içindeki bir diğer canla yalnızlığın iğrenç bataklığından kurtulmak istiyordu. İstek dilek kuşuna can verdi. Dilek kuşu uçup gitti gidilecek yere.
Bunları düşünürken can, bir taşa ayağı çarptı. Ayağının acısını en derinden hissetti. Yürüyemiyordu çünkü her şeyi incitiyordu. İncinmek istemeyen her şeyi incitiyordu. Ona tüm âlem çocuklar gibi dargındı. Her gördüğünün gönlünü almak istiyordu. Her gönlün ona kollarını açmasını istiyordu ama olmuyordu. Gözleri ile yuvarlanan taşa baktı. Bu sözleri içinden geçirirken… Taş dillenmişti.
— Dışı içine perde olan! Benden ne istersin. Nedir derdin neden adımını attığın yeri görmezsin, bastığın incittiğin gönülleri bilmez misin? Her gönül’e basıp da geçersin, taş da olsam sertte olsam kırmak değil, vurmak değil, sevmek gerekmez mi? Her gelen bakışlarımda ki sertliğe dışıma baktı içime bakan olmadı. İçimin yangını gören göz olmadı. Sen gören göz olda incitme gönülleri. Dışa bakıp içi suçlama. Kabuğu yüzünden içindekini yok sanma. İç içeride olan ateşi. İç içerde zehirde olsa içindeki petek de bal olur. Bal şifadır hasta gönüllere.

—Yüreğindeki taşı kırmak isteyen! İnan sana basmak değildi dileğim. Gözüm kör, gönlüm kör, aklım kör. Diledim dilenci gibi. Dilek kuşum gitti bilmiyorum nereye gitti.

—Dilek kuşunu meleklerin nefesiyle uçuran! Dilemek sahip olandansa değerlidir. İçinde büyüttüğün her istek yeni vesveseler doğuruyorsa yüreğinde. İsteklerden arınmak gerek. İsteksizlik iksirini içmek gerek.

—Dilek kuşunu kötü zanla vuran! Bu nasıl bir yalnızlık ki sorulara verilen cevap yine soru. Oyun içinde oyun vardı. Bu oyunlara oyuncak oldum. Oyuncakları yapan beni sorulara mı oyuncak yaptı. Senin gibi bir taş beni nerden anlasın. Karanlık karanlığa aydınlık verir mi? Tabip yoksa iki hasta birbirine derman olur mu? Sen burada yanındaki taşlarla, ağaçlarla, toprakla sırt sırta vermişken. Yalnızlığın bağrındaki iniltimi nerden bileceksin.

—Yüreği sonsuzun iki parmağı arasında yumuşayan! Soruların cevabı soruların tam yanı başındadır görebilene. Unutma! Öyle kayalar var ki içinden nehirler fışkırır ve öylesi de var ki yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da varlık sebebinin korkusuyla yerinden kopup aşağı yuvarlanır.

—Yüreği kararsızlık bataklığında çırpınan! Boynunu büktü yüreği bu taştan daha sertti. Yüreğinin bir demircide kor ateşle yanması gerekti. Nerden bilebilirdi demirciyi. Demirin demirliğini yitirdiği isimlerin sıfatlarından kurtulduğu yerdi bu ateş. Sordu can taşa. Ey yüreğini sonsuzun ellerinde yumuşatan! Söyle kor ateşi nerde bulurum.

—Yüreği sonsuzun sevgisiyle yanan! Tebessüm ederek dumanın tüttüğü yerde bulursun dedi.
Aşk ateşinin dumanı insanın aklını başından alır. Aklını zehirler öldürür. Akılsız eder. Canana akılla da varılmaz.

Canın içindeki zifiri karanlığa neden olan bu yalnızlık hissiydi. Yalnızlık onun sorgulamalarını daha da perçinlemişti. Yalnızlık içinde ki acıydı sevinçti her şeydi. Hisler birbiri ile bazen kucak kucağa oturup sohbet ederlerdi. Bu samimiyetin içindeki samimiyetsizliği dıştan bakan hiçbir göz görmez. Her bakan göz onların tatlılığına cilvelerine tav olurdu. Onların hayalleri ile ömrünü geçirip dururlardı. Acısını bile tatlı iki sözle unutur giderdi. Bazen de hisler birbirleri için ölüm tuzakları kurarlardı. Bir his insanı ele geçirdi mi diğer hissin o insan üzerinde hiçbir etkisi olmaması için acımazsızca ve haince planlar yapardı. Bu nedenle hisler danışılacak kadar güvenli değillerdi. Sürekli değişen hisler, sabitlik yolunda ben yoruldum der sonra oturup kararsızlık suyunu kana kana içer ve karınları da tok olmazdı. Bu şekilde ona uyanların ömrü de biterdi.


Uğur Bozkurt



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın dinsel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yokluğun Varlığı (Mutluluk 3. Bölüm)
Yokluğun Varlığı (Arayış 1. Bölüm)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gülüm [Şiir]
Şefkat Dilencisi [Şiir]
Yazılmış Seni Seviyorum [Şiir]
Seni Sevdim [Şiir]
Sevdiğim [Şiir]
Can Kuşum [Şiir]
Kadın [Şiir]


UĞUR BOZKURT kimdir?

Ben'i okudukça tanırsınız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mevlana celaleddin rumi, Necip fazıl kısakürek, Fuzili, Mehmet Akif Ersoy, Yunus Emre, İskender Pala, Muhyiddin- i arabi, Hekimoğlu İsmail, Muhammed Esed, Osman Bedruddin Erzurumi, Jastein Gaarder, Eflatun, Rollo May, Haluk Nurbaki, Nİzami vs.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © UĞUR BOZKURT, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.