..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Halk Öyküleri > Melika




28 Kasım 2006
Yaşlı Adam  
Hayatın kuytu köşelerinde kalmış hayatlar

Melika


yaşanan uzun bir hayatın karesi


:BGIC:
Ağırca kalktı yatağından, şöyle bir etrafına bakındı her şey aynıydı.35 senedir aynı yataktan kalkıyordu tek başına, hanımı öleli beri. Şöyle bir kulağını kabarttı aşağıda ki nineden ses var mı diye duyamadı. Usulca doğruldu yerinden, duvarda asılı duran takım elbisesine bir göz attı. Hafifçe gülümsedi yüzüne bir memnuniyet ifadesi gelmişti. Bu arada kapıya gelmişti usulca açtı. Güneş de, kapı açılır açılmaz doluvermişti içeriye ve gözbebeklerine. Gözlerini kırpıştırarak giydi terliklerini.
Merdivenin başına dikilip şöyle bir gerinip bahçeye baktı. Köpeği onu görür görmez, havlamaya başladı. Ona elinde bastonunu salladı ve “sus” diye seslendi. Hemen ardından aşağı kata seslendi” kocakarı, kocakarı” ama ses yoktu. Hafifçe endişelenir gibi oldu taş basamakları ağır ve dikkatli şekilde indi, alt katın kapısını açtı. Kocakarı sessizce yatıyordu başucunda bir gün önce köye gelen birisinin hediye ettiği muz poşeti duruyordu.
“Nasılsın” diye, seslendi. Yorganın altından hafifçe ses geldi” iyi değilim” Kapıyı kapattı. Komşuya seslenip “çocuklara haber verin, kocakarı iyi değil” dedi. Tekrar merdivenlerden üst kata çıktı. Çıkarken bir ara durup, taş merdivenlerdeki sardunyalara baktı, terliklerini çıkarıp odasına girdi.
Yatağına oturup biraz büyükçe sayılan odasına göz gezdirdi.35 senedir yalnız yaşadığı bu odada kışları üşürdü. Aşağı katta kocakarı olmasa da aşağı insem ne iyi olur diye düşündüğü anlar olmuştu. Ama şimdi içi burkulmuştu. E artık yaş yerindeydi. Kendisi seksen yaşına dayanmıştı. Yaşadığı ev, bir avlu içinde Rumlardan kalma bir taş evdi. Köyde eski ev olarak bir bu ev kalmıştı. Bir oda altta, bir oda da üst kattaydı. Alt katta oturan onun deyimiyle kocakarı onun kayınvalidesiydi. Oda doksan küsur yaşlarındaydı. Çoluk çocuğun işi gücü var diye kendilerince bu evde yaşayıp gitmişlerdi. Elleriyle yatağı yokladı “bunun da işi bitmiş” diye geçirdi içinden. bir yeni yatak olsa ne iyi olurdu. Kalktı kıyafetlerini giydi. Kore gazisi olduğu için hiç yakasından çıkarmadığı madalyasını sildi ve tekrar dışarı çıktı.
Çocuklar gelmiş, kocakarıyı doktora götürüyorlardı. Oda ağır ağır avlunun kapısından çıktı. Karşı bahçedeki komşusuyla biraz sohbet etti. Bastonunu kaldırıp, önce komşusuna sonra da köpeğine işaret edip yoluna devam etti. Önce ne tarafa gideyim diye düşündü, sonra koca çınarın tarafına doğru yürüdü. Evlerin arasından çıkınca yol iki tarafsa iki genişliyordu. Bir taraf kayalık bir tepe, bir tarafı da ağaçlarla kaplı içinden dere geçen büyük bir alandı. Ağaçların tarafına doğru başını döndürüp havayı içine çekti. İlerde top koşturan gençlere doğru ilerledi. Ayaklarını sürte sürte tozlu yolda koca çınara ulaşmıştı.
Çınarın altındaki çeşmede yüzünü yıkayıp çınarın altına oturdu. Bir süre çınarı seyretti. Kaç senesi şu ulu çınarın gölgesinde geçmişti. Çınarın göbeğindeki oyuntuya baktı zamanın da ateş bile yakılmıştı o oyuntunun içinde ama yine bir şey olmamıştı koca çınara. Tekrar top oynayan gençleri izledi. Zaman nasıl da geçti diye düşündü. Neler yaşamıştı.
Kendisi köyün yerlisi değildi. Hanımını bir düğünde görüp düşmüştü peşine. Babası da vermeyince kendisi gelmişti köye ve köyün ilk içgüveysi olmuştu. Sonra bir gün hanımına kızıp köyü terk etmiş ve on sene dönmemişti. Memleket görmüştü, çalışmıştı ve sora geri dönmüştü. Döndüğünde eşi ve üç çocuğu onu bekler bulmuştu. Sonra ki yıllar ve eşinin vefatından sonrada otuz beş senedir yalnız yaşıyordu. Karısının üvey annesiyle evi paylaşıp bu güne gelmişlerdi. İşte kocakarı da hastalanmıştı.”E yaşı da var canım” dedi. Ağır ağır kalktı yine geldiği yoldan döndü yavaş yavaş.
Kendi avlusunun önüne geldiğinde kendisini görmeye gelen misafirleri gördü. Selam verdi. Bunlar dün şehirden bir iş için muhtara gelen aileydi. Muhtardan kendisini yani köyde
bir Kore gazisi olduğunu öğrenince kendisini ziyarete gelmişlerdi. O sırada alt kattaki nineyi de görelim deyip, ona da muz hediye etmişlerdi. Hal hatırdan sonra yine nineyi görelim dediler.”Kocakarı hastalandı doktora götürdüler” dedi.
Misafirleri görünce çok sevindi. Onlarla birlikte köy meydanına doğru yürüdü. Biraz keyfi yerine gelmişti. Köy meydanına gelince biraz daha dik yürüyüp misafirleri ile bir çay içti. Uzun uzun sohbet ettiler. Onlara biraz hayatından biraz köyden bahsetti. Misafirlerin de hoşuna gitmişti. Sohbet uzadıkça uzuyordu. Hanımını nasıl bırakıp gittiğini on sene köye uğramadığını anlattı.”Aman amca ne yaptın onca yıl gurbette “ diye sordu misafirler.”Gezdim, çalıştım” diye cevap verdi.”Bir ara, İzmir’ de gemilerde çalıştım, sonra döndüm işte.” Biraz köyden bahsetti. Köy çok güzel bir köydü. Anlatmaya başladı.”Burası zamanın da bir Rum köyüymüş çok büyükmüş. Yüz elli hanelik bir köy. Koca çınarın orada bir ayakkabı fabrikası varmıştı. Gördüğünüz tepelerde üç kilise. Benim evden başka ev kalmadı eskilerden” dedi.
Sohbet güzeldi ama misafirler gitmek için ayağa kalktı. Onları uğurlayıp, etrafa selam verdi ve evin yolunu tuttu. Vakit epeyce ilerlemişti. Avlunun kapısında kuyruk sallayarak köpeği karşıladı. Onun başını okşadı ve taş merdivene oturdu. Gözü alt katın kapısına ilişti. Uzun uzun baktı. Kocakarı olsaydı şimdi bir çift laf atardı. Odasına çıktı yorulmuştu. Yatağına uzandı. Kışa bu odayı biraz tamir ettirecek birilerini bulsaydı. Duvardaki takım elbisesine gözü ilişti yine. Takım elbisesi temiz bir şekilde duvarda asılı dururdu. Bir yere gitmesi gerekirse bir tören yemek ya da davet onu temizce giyer giderdi. Düşünürken uyuyakaldı.
İki gün ses çıkmadı kocakarıdan. Avluda komşusuyla sohbet dereken geldi haber. Kocakarı hastanede vefat etmişti. Başın sağ olsun, dedi komşusu. Bir süre yerinde kalakaldı bunca sene sonra kocakarıda gitmişti onu bırakıp.”Allah rahmet eylesin” dedi içinden. Sonra onun kapısına kadar gelip kapıyı açtı ve içeriye göz attı. Omuzları çöktü biraz hüzünlendi. Belki bu kış alt kata taşınırdı. Zaten eşya dediğin neydi. Nineden kalan bir yatak bir poşeti dolduracak kadar eşya. Onunsa fazladan bir takım elbise.
Sardunyalara baktı. Artık onları o sulayacaktı. Kahveye doğru ilerledi. Orada oturan bir iki arkadaşınla konuşurdu yine. Yürürken kendi kendine mırıldandı.”Hey kocakarı sonunda sen de gittin.”Ve devam etti E zamanı da gelmişti artık.”




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hastane Koridorları
Benim Öyküleri - 2 -
Bir Sabah Yürüyüşü
Benim Öykülerim - 1 -
Sorma
Martılar Yeşil Bugün
Karasız Bir Gün

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yeni Caminin Güvercinleri [Şiir]
Uyut Beni [Şiir]
Sen Giderken [Şiir]
Dostlar Uğurladık [Şiir]
İnsan Yaşarken Hissetmeli [Şiir]
Sessizlik [Şiir]
Bir Akşamdı [Şiir]
Yamaç [Şiir]
Martılar... [Şiir]
Soğuk Havalar [Şiir]


Melika kimdir?

İnsan ve doğa sevgisini içimde hissetmem beni sanata ve edebiyata yöneltiyor; bunlarla bütünleştiriyor. Bunları insanlarla paylaşmak ise en mutlu anlarım.

Etkilendiği Yazarlar:
Ümit Yaşar Oğuzcan


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Melika, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.