..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




16 Nisan 2002
Dansöz Kıvırmaları-3.sh  
3.SAYFA

Bahattin YILDIZ


Yel’in sözünü ettiği Maf’ı sordu. Mus, tahmininden fazla duyum ve bilgi sahibiydi. Arada yutkunarak ve geniş gözlerini daha açarak heyecan dolu bir sesle anlattı... Sonunda "Onun el attığı insan her yönüyle yükselir."


:BBIG:
Sesler serileşip, şiddetini yükselttikçe kendi kendisine telkinde bulunuyordu. "Rüyadaydı ve duyduğu sesler gerçek değildi..."
     İçinden gelen bir diğer ses: "Bu rüya ise, gözlerini açmaktan neden korkuyorsun?" sıkıştırma sorusunu yönlendirdi.
     Ber, gözlerini açtı... Gördükleri karşısında çığlık attı... Yatağından fırladı. Ayağa kalktı. Aynı duvara bir kez daha baktı ve yeniden sırtını döndü.
Gözlerini ovuşturdu.
Başını çevirerek aynı duvara bir kez daha baktı.
Heyecanı biraz hafiflemişti. Titrek elleriyle, ışık düğmesini açtı. Dişlerinin çıkardığı takırtıları engelleyemiyordu.
Yanan ışığın aydınlığında az önce baktığı duvara bir kez daha baktı. Biraz önce okuduğu: "Üç gün sonraki duruşmada Müşterin Maf’ın yeğeni serbest bırakılmayacak... Telefonun yanıt vermeyince; bu şekilde yazmak zorunda kaldım." içerikli altın sarısı rengindeki yazılar kaybolmuştu.
Ber, ışığı söndürdü. Yazılar yine ortaya çıkmıştı. Yak-söndür ile yaklaşık bir dakika geçmişti.
"Lanet Olsun!... Lanet Olsun!..." diyerek mutfağa doğru hızlı adımlarla yöneldi. Uyku hapını iki bardak soğuk su ile birlikte götürdü.
Işıkları söndürmeden uzandı.
"Yorgunluk ve alkolün tesiri..." sayıklamalarıyla uyumakta fazla gecikmedi.


                         ***
Sabahın 07.35’i... Beş dakikadır sürekli çalan telefonun çıkardığı bet zil sesine rağmen Ber hala uyanmamıştı. Yorgunluğun, alkolün, uyku ilacının ve geç saatte uyumanın birlikte yoğunlaşmasının sonucuydu bu. Normal günlerde uykuda olsa bile hassas kulaklara sahipti.
     Telefonla arayan sonuç alma konusunda inatçıydı. Sürekli çaldırı-yordu.
     Ber, kulaklarında uğuldayan sesleri ara ara duyuyor ama bir türlü gözlerini açamıyordu. Uyku ile uyanklık arasında yarımsal git-geller yaşıyordu. Bir süre sonra gözlerini zorlamayla açtı.
Telefonun olduğu salona duvarlara tutunarak ilerledi. Ahizeyi kaldırdı. "Alo!..."
"Ber bey?..."
     "Evet! Benim, buyurun!"
     "Telefonla uyandırma Servisinden arıyorum. Sabah saat 7.30’da uyandırmamız konusunda not bırakmışsınız?"
     Ber, ömrü boyunca Telefonla Uyandırma servisine not bırakmamıştı. Geçen gece hariç çalar saatini sabah uyanmak istediği saate sürekli kurardı. "Ben öyle bir not bırakmamıştım, ama yinede teşekkür ederim, makbule geçti."
     Ber, telefonu kapadıktan sonra telefonun fişini gece çekmiş olduğunu anımsadı. Fişi çekili telefon nasıl çalmıştı?... Telefon fişinin takılı olduğunu görünce ‘Yanlış anımsama,’ diye düşündü.
Kanepeye uzandı. On dakika daha dinlenip kalkacaktı.
Uyuyakaldı.

Tekrar telefon ziliyle uyandı. Duvar saatine baktı. Saat sabahın sekizini birkaç dakika geçiyordu.
"Alo!..."
"Uyandırma servisinden arıyorum..."
Ses, az önce arayan bayana aitti.
"Az önce aramıştınız..."
Telefondaki bayan sesi: "Sesiniz uyku mahmurluğu içindeydi." dedi. "Tekrar uyuyacak gibiydiniz..."
Ber, ne diyeceğini ve ne düşüneceğini bilemiyordu. Onlarca soru akın etti, beynine...
"Gerçekten Telefonla Uyandırma Servisinden mi arıyorsunuz?..." diye sorabildi. Mantıklı ve en gerekli soruydu. Kendisini tebrik etti.
"Evet!" diye yanıtladı, karşı ses. "Bir sorun mu var?"
     "Ay’nanmıyorum!..." diyecekti, düzeltti. "İnanmıyorum!"
     "Yeniden uyumuş olabilirsiniz düşüncesiyle ikinci kez çaldırdım... Gece servisinize böyle bir not bırakmışsınız. Böyle mi teşekkür ediyor-sunuz?..."
"Yanlış anlamayın, sadece merak ediyorum..." Sesine yalvarışlı motifler de katarak: "Lütfen! Bana bir iyilik daha yapın..."
"Elimden gelecek bir şeyse neden olmasın"
"Telefonu kapatın, ben sizi arıyayım..."
"Benim için sorun değil," dedi. "Ama bir başka görevlide çıkabilir. benim adım Gecetel... Okey?"
"Az sonra görüşmek üzere." Ber’in sesi bu kez alaycı tondaydı. Bu oyunu ortaya çıkaracaktı. Med’in bu işte parmağının olma ihtimali yüksekti.
Üç haneli ‘Telefonla Uyandırma Servisi’ rakamlarını büyük bir özenle çevirdi. Meşguldü.
Beş denemeden sonra yanıt geldi.
"Uyandırma servisi, buyurun!"
Gecetel isimli bayanla görüşme isteği gerçekleşmişti.
Aynı sesti: "İnandınız mı?" diye soruyordu. Neşeli içerikliydi ses tonu. Standart işlerden farklı bir muhabbet konusu bulma sevinci taşıyordu.
"Sizden özür diliyorum, kusura bakmayın..."
"Rica ederim... Her zaman hizmetinize hazırız."
Ses güzel, net ve temizdi. Böyle olması da gerekiyordu. Telefon şirketi işe uygun eleman buluyordu.


                         ***


6


     İcra Görevlisi ile taksi sürücüsü bu tür işlere gide gele neredeyse Ad kentinin tüm mahalle ve sokaklarını ezbere biliyorlardı. Adres tarif etmek zorunda değildi. Aksi durumda kendisi zorlanacaktı. Çünkü; Ad Kentinin mahalle ve sokaklarını hala tam olarak öğrenememişti.
Görevlinin konuşma tarzı, çabucak tanışıp kişi tespiti yapmaya, nabza göre şerbet vermeye aday bir tipi algılattırıyordu, Ber’e...
Ber, sabah girdiği duruşma sonrası, icar dairesine; iki gündür hacze çıkmak için beklediği icra görevlisinin yanına uğramış, "Borçluların kaçma ihtimalinin yüksek olduğunu belirterek," onu motive etmiş, sonuçta almıştı. Öğleden sonra telefon açarak haciz dosya sırasının kendisinde olduğunu belirtmişti görevli, özel sürücüsü kanalıyla.
İki dosya için işlem yapılacaktı. Borçlular ya para borçlarını nakit olarak ödeyeceklerdi; yada eşyaları haczedilip, Güvenilir El Deposuna kaldırılacaktı. Dosyanın birinden alacak miktarı epey yüksekti. Bu kendisinin avukatlık komisyon ücretini daha fazla alacağı anlamına geliyordu.
Birinci dosya borçlusuna işlem yapılacak adres, Ad kentinin, ‘Ölüm sessizliği’ adlı eski mahallesi idi.
‘Ölüm Sessizliği’ mahallesinde adresi kolaylıkla buldular. Görevli, taşıttan ineceği an da bir kehanette bulundu, "Bu tür yerlerde borçlunun ne parası ne de eşyaları pek olmaz," dedi. İfade tarzı, "Bu işleri bilirim," içerikliydi.
     Çalınan zile yanıt; açılan kapıyla verildi.
Düz ayak evin kapısı açılmıştı. Kucağında üç yaşlarında kız ile eteğine sımsıkı sarılmış beş yaşlarında erkek çocukla beliren kadın; endişe dolu gözlerle kendilerine bakıyordu.
İki büyük, dört tane küçük gözlerin bakışları sanki asırların yükünü yansıtıyordu, içeri girmeye namzet icra görevlisine, avukat Ber’e ve sürücüye.
     Görevli kendisini tanıttıktan sonra geliş nedenlerini belirtti. İçeri girmeleri gerektiğini söylemesine rağmen, kadın hiç bir olumlu tepkide bulunmuyordu. Kendisi ve çocuklarıyla kapatmış olduğu kapı girişinde öylece bekliyordu.
     Dar kapıdan içeri girebilmek için kadını ikna etme veya zor kullanma dışında seçenekleri yoktu.
     "Hanımefendi!... Biz Devletin görevlileriyiz," dedi icra görevlisi. Yumuşak tonda, sert içerikte devam etti. "Evinizde işlem yapma yetki ve görevimiz yasayla bize tanınmıştır. Engellemeye devam ederseniz Güvenlik görevlisi çağırmak zorunda kalacağım."
     Bu sözler dahi, kadın ile çocukların pozisyonlarını değiştirmemişti.

Ber, kadının görüntüsünün, bakışlarının annesine ne kadar çok benzediğini fark etti. Kendisi askerdeyken vefat etmişti. İzin kağıdı geç verildiğinden cenazesine yetişememişti...
     Babasının iflasından sonra evlerine gelen Devlet alacaklarını tahsili ile ilgili görevlilerine karşı annesi de bu vakur duruşu göstermişti. Komşulardan üst düzey bir görevlinin devreye girmesiyle eşyaların haczedilmesi o gün için engellenebilmişti. Fakat bir hafta sonra evde bulunmadıkları bir esnada eşyaların tümü Devletin ilgili görevlilerince güvenilir el deposuna taşınmıştı.
Babası, genç yaşta taşındığı El kentinde olmayacağı başarmış, müteahhit mesleğiyle bölgenin en zengin kişisi olmuştu. İhalesini aldığı son işinde tahakkuk eden alacaklarını devletin ödememesi nedeniyle müflis müteahhitler kervanına katılmıştı.
Babasının yapabileceği bir şey kalmamıştı. Eli boş geldiği El kentinden; eli boş olarak köyüne dönecekti. Babasıyla aynı köyden olan annesi, gururuna yenik düşmüştü. Bozulan durum ve sıkıntılar sonucu oluşan son kalp krizini atlatamamış, bu durum ölümle sonuçlanmıştı.

Kadının gözlerinden yaşlar geliyor ve yanaklarından çenesine süzülüyordu. Çenesinden, kucağındaki küçük çocuğunun başına düşüp, ıslatıyordu.
"Beyiniz nerede?" sorusuna yanıt alamayan görevli, "Ödeme yapmazsanız eşyalarınızı depoya kaldırmak zorunda kalacağız," diye devam etti.
Serileşen gözyaşları, kadının dilini çözmüştü."Kocamın işleri çok iyi idi. Toptan gıda maddeleri pazarlıyordu. Körfez krizi ve devleti soyanlar yüzünden oluşan ekonomik kriz bizi de vurdu." dedi. İçini çekerek devam etti. "Mal sattığı esnaflardan paralarının büyük kısmını toparlayamayınca, ana bayilere ödeme yapamaz oldu." Konuştukça açılıyor, açıldıkça rahatlıyordu. "Sizi buraya gönderen tefeciden faizli borç para aldı.. Kocam her hafta elde ettiği gelirleri tefeciye veriyordu. Ödeyemediği haftalar ise fazlasıyla ek faiz senetleri vermek zorunda kalıyordu. Bir almışsa şimdiye kadar yüz ödedi... Beyimin ödediği senetleri tefeci iade etmedi. Vicdansız herif yüzünden beyim bunalıma girdi, şimdi ruh hastanesinde sinir tedavisi görüyor. Konu komşunun yardımıyla geçiniyoruz, şimdi."
İçten gelen konuşma, anlatı, bulunanları etkilemişti.
Titrek sesle "Herkes görevini yapıyor," dedi, Görevli.
     Görevliye teselli vermek istercesine, "Beyefendi! Sizlere bir diyeceğim yok," dedi kadın. "Siz de haklısınız, ekmeğinizi bu işlerden kazanıyorsunuz."     
     Oluşan ortam nedeniyle görevli, arkasından Ber ve sürücü içeri girmeyi başardı.
     Görevli, evde bulunan eşyaların cinslerini ve adetlerini tahmini değerleriyle birlikte tutanağa geçirmeye başladı. Televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı, vitrin, yemek masası takımı, elektrik süpürgesi ve oturma grubu yazıldı. Bu eşyalar alacağı karşılayacak değerde değildi. Fakat başkaca değer ifade edebilecek yazmadık mal kalmamıştı.
Kadın, gözyaşları içinde "Hiç olmazsa Buzdolabını bıraksanız," dedi, kucağındaki çocuğa bakarak ve baktırarak. "Maması bozulur..."
Görevli,"Bu konuda Avukat bey’in isteğinin önemli olduğunu," belirtti.
Kadın, bu kez Ber’e yönelerek yalvarışlarda bulundu.
Önceki gururlu duruşundan eser kalmamıştı. Gururu yok eden ise analık duygusuydu. Çocuğuna yönelik sevgisiydi.
     Annelerinin bu durumu, iki küçük çocuğun daha bir yüksek sesle ağlamasına neden olmuştu.
Ber, neye karar vereceğinden emin değildi. Eşyaları tamamıyla depoya kaldırtmadığı takdirde müşterisiyle yaşayacağı problemi, diğer taraftan hazırda yaşanan trajik tablo... Ber, duygulanmıştı. Çok sıkıntılı geçen eğitim sürecine, yerli filmlerde seyrettiği ve hiç hoş karşılamadığı bir davranışı bizzat gerçekleştirmek için mi, geçirmişti?... Ama olan olmuş ve mesleği bunu gerektiriyordu.
     Ber, suçluluk psikozuna girdi. Günah çıkarma, içselini rahatlatmak umuduyla küçüklerin eline kağıt paralar sıkıştırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı...
Bu durum yüzünü iyice pembeleştirdi.
Görevliye; "Ben dışarıda olacağım, siz gereğini yaparsınız..." demesiyle kendisini kapıdan dışarıya atması bir oldu.
Kadının, "Çocuğum için!..." sözlerini duymamak için kulağına mil çekilmesine neredeyse razıydı.
Ne olmuştu kendisine. Mesleğini yürütürken duygusallığa yer olmamalıydı. Duygularını işine karıştırmamalıydı. Aksi halde bu durum mesleğinin dolayısıyla kendisinin sonu olurdu. "Kendine Gel!" diye bağırdı içinden.
     Sigarasından aldığı dumanları ciğerlerinin dibine kadar çekip bırakırken, kadının sesi hala kulaklarında çınlıyordu. Başka şeyler düşü-nüp rahatlamaya çalışırken kadını tekrar karşısında görmesi bunu engelledi.
Yine yalvarıyordu...
Ber, daha fazla karşı koyamadı. Kadının etkisi altına girmişti. Bir an "Buzdolabının kaldırılmasından vazgeçsem mi?..." düşüncesi oluştu. Bu düşünce gittikçe güçlendi.
Kadının peşi sıra gelen görevli, Ber’in tavırlarından, yüzünde oluşan kırmızılıktan ruhsal, düşünsel karmaşasını fark etti. "Avukat bey! İsterseniz siz biraz dolaşın!" dedi. "Depocu ekibiyle gelmek üzere. İşimiz bittiğinde sokağın çıkışında sizi alırız," dedi.
Ber’i hzaır sıkıntılarından kurtarıcı bir teklifti bu... Başıyla onayladı. Haciz bölgesinden uzaklaştı...
Sokaklarda rast gele yürüyordu.
Sokaklar birbirine benziyordu.
Bir başka sokağa geçiş yaptığında, vücudunun aniden ürperdi... Beyninde uyuşukluk hissetmeye başladı. "Galiba güneşte çok yürüdüm." diye düşündü. Bu kez sokağın kenarından; gölgelikten yürümesine devam etti. Midesi bulanmaya, kulağı çınlamaya başladı. Gözleri bulanık görü-ordu. "Az önceki olayın etkisidir," diyerek çözümledi rahatsızlanmasını.
Bütün bunlar her adımda daha yoğunlaşıyordu.
Kalbi daha hızlı tempoyla çarpmaya başlamıştı. Yürümekte zorlanı-yordu. Duvara yaslanmak zorunda kaldı. Aksi halde sokak kaldırımlarına düşecekti.
"Bizi, fark etti!.."
"Yok canım! Endişelenmeyin, öylesine yürüyor..."
Derinden gelen bu sesler sanki beyninin içinde uğulduyordu.
Kaldırım taşına çömeldi.
Gözlerinde hava kararıyordu.
Çevrede kimse yoktu. "Komşu, kahve içmeye gel," diyen bir kadının uzaktan gelen tiz sesini duydu.
Parçalı beyaz bulutlar, yağmur yağacakmış gibi birleşmiş ve karar-mıştı.
Birden kaldırım taşlarını eliyle sıkmaya başlamıştı. Beynindeki acıdan kaynaklı bir eylemdi bu.
Kara bulutlar arasından her biri güneş iriliğinde iki gözün kendisine baktığını gördü. "Tanrım!... Bu gözler?..."
Bu gözler dairesinde, telefon ziline uyandığında karanlıkta gördüğü gözlerin; rengi ve ışıltısındaydı.
"İletisel bağlantılarınızı şimdilik durdurun!"
Aldığı duyumların içinden, fakat kendisinden çıkmayan sesler olarak algılıyordu.
"Halüsinasyon görüyorum," dedi, kendi kendine.
İlköğrenim dönemlerinde uzunca bir süre geçirdiği ateşli hastalık esnasında bazı görüntüler algılamış, garip sesler duymuştu. O dönemi anımsadı."Galiba kendimi çok yoruyorum..."
"Ber bey!"
"Ber bey! Neyiniz var?... N’oldu size?..."
İcra görevlisi, sürücü ve depo görevlileri seslenerek başında bekleşi-yorlardı.
İcra görevlisi, yüksek sesle "Beyler!" diye seslendi, bulunanlara. "Yardım edin de arabaya bindirelim. Hesabı sonra yaparız."
Ber’in taksiye bindirilmesiyle, hızlı kalkış ve sürüşle sokaklar aşıldı, ana caddeye çıkıldı.
"Merkez Hastanesine gidelim," diyen icra görevlisini;
"Derhal efendim," diyerek yanıtladı, sürücü.
Ber, araba ilerledikçe rahatlıyordu. Sonunda vücudunun temposu normal değerlerini bulmaya başlamıştı...
İcra görevlisi ile sürücü arasında geçen diyalogları duydu. Gözlerini açtı. "Hastaneye götürmenize gerek yok!" dedi. "Ben iyiyim."
İcra görevlisi, bulunduğu ön koltuktan hafifçe geriye dönerek, sürücü ise dikiz aynasından, Ber’i inceledi. "Emin misiniz?.." diye, sordu icra görevlisi.
"Evet! Sadece geçici bir baş ağrısı... Bazen olur ve geçer..."
"İkinci dosyayı sonra yapabiliriz... Dilerseniz sizi büronuza bırakalım," ısrarlarını olumsuzladı, Ber. İkinci dosyanın alacaklısı olan müşterisi birkaç gündür hacze neden hala gitmediğini sormuştu... Ona olumlu yanıt vermeliydi. Onun kendisine verdiği ilk işiydi ve ilk intiba önemliydi.
İkinci borçlunun adresi Ad kentinin en güzel yerlerinden biri olan Kene Mahallesindeydi. İşlem yapılacak olan yer mobilya imalatı yapan, yaklaşık yirmi işçinin çalıştığı bir işyeriydi.
İşçilerden birine patronlarını sorduklarında ‘Müdüriyet’ yazılı atölyenin iç köşesinde bulunan bölmeyi gösterdi. Tahta bölme halinde iç alandan ayrılmış bir odalık büro niteliğinde olan yere sırasıyla girdiler.
İcra görevlisi ile borçlu birbirlerini tanımışlardı. Dosya alacaklısı ve borç miktarı bildirilince,
"Valla, borç benim borcum..." dedi borçlu. "Param olduğunda ödeyeceğim,"
Ber, "Şimdiye kadar çoktan ödeme yapmanız gerekiyordu," dedi. Borçlunun ukala, alaycı tavırlarına içerlemişti. "Aksi takdirde; alacağı karşılayacak kadarıyla işyerindeki eşyaları depoya kaldırtmak ve sattırmak zorunda kalacağım."
     Borçlu, kahkahayı bastı."İşyeri benim eski eşimin adına," dedi.
"İcra Yasasına göre sizin burada olmanız haciz yapmamız için yeterli," diye karşılık verdi Ber.
"Bu işyerinde sigortalı işçi olarak çalışmaktayım.... İşte evraklarım!" diyerek bir tomar kağıdı Ber’in önüne, birazda gözüne sokarcasına uzattı. "Bunların birer fotokopisini daha önce yine bu görevli arkadaşın geldiği başka bir dosyaya da sunmuştum!" dedi. "Onlarda sizin biraz sonra yapacağınız hareketi yaptılar,"
Ber, "Hangi hareketi?" diye sordu.
"Elleri boş, enselerini göstererek atölyeden çıkmışlardı."
Görevli, "Rica ederim," diyerek uyardı, borçluyu. Ber’e dönerek: "Buraya daha önce başka bir alacak dosyasından gelmiştik, gerekli incelemeyi de yapmıştık... beyefendiyi görünce anımsadım. Yasaya göre işlem yapma imkanımız yok."
Ber, "Durum buysa, evine gitmekten başka çaremiz kalmadı," dedi, çaresiz tonlu sesle.
Borçlu aynı laubali tepkiyi vererek bu kez boşanma kararını içeren bir belge sundu:"Eve kadar zahmet etmeyin... çünkü eşimle boşandım... Boşandığım eşim sizin bildiğiniz ev adresinde kalıyor," dedi .
Ber:" Peki! Siz nerede kalıyorsunuz?" diye sordu. "İkametgah ettiğiniz bir yer mutlaka vardır."
"Otelde... şurada, burada kalıyorum. Mal beyanımda da belirtmiştim; haciz yapabileceğiniz hiçbir eşyam yok, kısaca... "diye yanıtladı. "Yasanıza göre bu durumda soğuk su içmeniz gerekiyor."
İcra görevlisi," Uslübünüzü düzeltmezseniz, sizin hakkınızda suç tutanağı tutmak zorunda kalacağım" diyerek Ber’in sert tepki göstermesini engelledi. "Üstelik bu yasa hepimizin yasası. Bakınız beğenmediğiniz yasa sizi nasıl da korudu."
     Ber ve Görevli yapabilecekleri bir işlem kalmadığı konusunda anlaşmışlar gibi "İyi günler," dileyerek atölyeden ayrıldılar.
Araca biner binmez,
"Bu şahsın uçan kuşa bile borcu var." dedi icra görevlisi. "Kimseye ödeme yapmadığı gibi, alacaklılar da ona yasal açıdan hiç bir şey yapamıyor. Kendisiyle ilgili yasaları avukatı çok iyi anlatmış ona. Açıklardan yararlanıyor. Borç ödemediğinden ürettiği mobilyaları da ucuza satabiliyor. Bu yüzden işleri başka mobilyacılara göre bayağı iyi," dedi.
Görevli."Yasadışı bir mafya biriminin büyük değerde alacağı, silah zoruyla bundan söke söke aldığını duydum," dedi.
Ber’in aklına Maf geldi. Onun bu sorunu çözebileceğini, alacağı tahsil ettirebileceğini adının Ber olduğundan emin olduğu kadar emindi. Yasal yoldan tahsilin olanaksız olduğunu açıklayarak müşterisine Maf’tan söz edecekti. Kabul ederse Maf ile tanıştıracaktı.
Ber’i ofisinin yakınına kadar bıraktılar... Ber, ek masrafları da ‘Üstü kalsınlarla,’ ödeyip, görevli ve sürücüye “İyi günler!” dileyerek otomobilden indi... Gerçi Sürücü de, aldığı paranın üstünü iade edecek görüntüsü vermemişti...

     Ber, taşıttan indikten sonra hemen büroya çıkmak istemedi. Çevrede biraz dolaşmak, açılmak istiyordu.
İnsanlar rutin akşam telaşındaydılar İşportacıların sesi ile taşıtların motor, egzoz gürültüleri birbirlerine baskın olma savaşımındaydılar, sanki.
İşportacılar, özellikle pencere ve kapı boşluklarını kapatmada kullanılan bantlardan epey satış yapıyorlardı. Neredeyse Ad kentinin tümüne yakını, Irak liderinin biyolojik, kimyasal silah kullanması tehlikesine karşı bir ön tedbir olarak bu bantlardan alma zorunluluğu duyuyordu. Buna rağmen büyük çoğunluk, bu tür tedbirlerin yetersiz olduğu, işe yaramayacağını biliyordu... Kim bilir kendilerinin ve ailelerinin “Panik durumunu yumuşatma... Genele uyma... Bir nevi sorumluluğu yerine getirme...” türünden motivasyonlardı; onları buna yönlendiren.
Ber, ofisinin cam kenarlarına, kapı boşluklarına bu türden bantlar yapıştırmadığı için gelenler tarafından da eleştirildiğini anımsadı..
     Birleşik devletin Sodgom ülkesi sınırlarında üslerinin bulunduğu yerlerden biri olan Ad kentinin de Irak liderince tehdit edilmesi sonucu, kentin sakinleri bireysel ve kitlesel psikolojik panik devinimi dışında her alanda bir durgunluk yaşıyordu.
Geçen hafta kent yöneticilerinin almış oldukları yanlış bir istihbarat sonucu tehlike sireni çaldırmaları üzerine, hayatını çok seven ve taşıtı olan insanların geneli kenti hızlı bir şekilde terk etmeye çalışmışlardı.
Bu karışıklık ve trafik karmaşası nedeniyle hatırı sayılır sayıda ölü ve yaralı bilançosu çıkmıştı... Bazı taşıtlar, kısmen veya tamamen hasar görmüştü.
     Ber, ofise girdiğinde Mus’un ayakta televizyonu dikkatli bir şekilde izlemekte olduğunu gördü. Kendisinin içeri girdiğinin farkına bile varma-mıştı.
     Koltuğa bir çuval gibi yığıldı. Gözlerini duvara sabitlemiş, kulağı televizyondan çıkan sesteydi.
Televizyonda, kent merkezi yönetimi başkanı; Ad kenti halkına kimyasal ve biyolojik başlıklı füze atılması halinde neler yapılması gerektiğinden, almaları gereken tedbirlerden söz ediyordu... Her bireyin koruyucu gaz maskesi alması gerektiği, tehlike sinyali halinde en yakın ve önceden belirlenmiş okul, cami, spor salonu ve benzeri yerlere sığınılması... Toplu olarak kalınması gerektiği, bu mümkün olmadığında; bina altlarında bulunan bodrum; yoksa, bulunulan kapalı yerin en kapalı bölümü; bu da yoksa banyo gibi yerlerde kalınması... Gaz Maskesi yoksa ıslak havlu ile tehlike geçinceye kadar ağız ve burnun kapatılması, suyla bolca yıkanılması gerektiği, panik yapılmaması, belirtilen yerlere önceden en az üç gün yetecek kadar su ve gıda maddelerinin az da olsa bırakılması... Pencere ve kapı kenarları ve diğer boşluklardan gelebilecek gaz sızıntısını önlemek için bantlamak gerektiğini... Sinyal çeşitlerinden ve anlamlarından...” özetle söz ediyordu...
Bir ara gözlerini Ber’in bulunduğu yöne doğru kaçıran ve onun geldiğini fark eden Mus, başını iki yana sallayıp, dilini üst damağına sıkıştırarak ‘Çık! çık!..." diye sesler çıkardı. "Kent de halka korunma maskeleri dağıtılmış, gaz maskesi için satış noktaları varmış gibi, ‘Maske takmak gerekir,’ diyorlar. Olsa da kentlilerin tümünün almaya ekonomik gücü mü var sanki?" dedi. Televizyonun sesini kıstıktan sonra "Ayrıca ne demek tehlike sinyalinde kentin çeşitli büyük binalarında toplanılması gerektiği..." Alaycı gülümsemeyle; "Ölünecekse yalnızlık çekilmesin, herkes birbirinin ölümünü seyredip, kendisini unutsun ve moral bulsun diye verilen bir mesaj gibi..."
     "Füzelerden korkmuyorsun galiba," dedi Ber. Yanıtı içinde olan bir soru sordu. " İmkanlara göre... Alınabildiği kadarıyla tedbirleri öğrenip, uygulamamız iyi olmaz mı?"
     Mus, soruya yanıt verme yerine, çay doldurmak için mutfağa yöneldi.
Ber’de medyanın verdiği haberlerden, halk arasında dolaşan söylentilerden, arada verilen siren seslerinden dolayı ister istemez oluşan ve oluşturulan kitle psikolojisinden etkilenmişti... Ama hayat devam ediyordu, yapabileceği bir şey yoktu; kenti terk etmek dışında... Bu olasılık yeni başlayan bir atılımın sonlandırılması, başka yerde sıfırdan sıkıntılara başlamak olacaktı.
Ber’de diğer kent sakinleri gibi Kimyasal ve Biyolojik başlıklı füze’de somutlaşan ölümü sürekli ensesinde hissediyordu.


Devamı: 4.SAYFA'DA.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik roman kümesinde bulunan diğer yazıları...
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazısı
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Başlangıç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saddam, kızı Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleştiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamaları seviyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.