Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
- there are doorways I haven't opened, windows I've yet to look through, going forward may not be the answer maybe I should go back. Uzak bir zaman yaşanıyordu bir yerlerde. Yenidoğan'dı hiçliğin hikayesine kahraman olan kişinin adı. Gözlerini gezdirdi Yenidoğan, arandı. sarının alabildiğince uzadığı bu manzara yalnızca bir kaç kaktüsün dikeni ile süslü idi. Ancak farkına vardı ufuktan bu yana gelen hüzmemsinin. sonra zamanı unuttu. sonra dememek için bir daha ve dememek için bir dahayı bir kere daha. - kimsin sen demeliyim herhalde? bunu beklerler bilirim, halbuki soramazken kim olduğumu kendime neden senin kim olduğunu bileyim ki? - Yenidoğan'sın sen ve ben melek desem, duymak ister miydin böyle bir cevabı? yada sana kim olmadığımı söylesem, ama bilmiyorum, anlayıp anlamayacağını. - Oyun olsun adı veya sen ne dersen de, emin ol, hesabına çalıştığın kişi, kimse hiç bir şey anlamasa bile yalnız kendi zevkine göre yönetiyor herşeyi. - Evren koca bir akvaryum ve sen yalnızca yem, Tanrı beslemekten zevk alıyor o büyük balığı. zaman da O'nun ve emir de, ben şimdi gidersem emin ol, gönderip besleyecektir şeytanını. - Ben Yenidoğan, bu belki gerçekten böyle herşeyi gerçekten nasıl bilebilirim ki? Şimdi git melek, tamam ama önce söyle Ben yalnızca yem isem, neden yaratsın ki? - Bırak bunu bilmeyi, yarısını bilsem yazardım baştan her biteni ve olanı. bak ama, bilmiyorsun işte, sersem. ne kim olmadığımı ve ne unuttuğun zamanı. Gözlerini açıp mavi göğün üzerinde gezdirdi Yenidoğan. Nasıl unutabilirdi ki zamanı? - Gözlerimi açtım, gözlerim kapalıydı. Gözlerimi kapadım ama önce açıktı. Önce dedim önce ve sonra sonra dedim. Bu dehliz ve açmaz, çıldırmak üzereyim. Söyler misin sen nasıl unuttun zamanı? Nasıl sahibi oldun, umursamadan farkı? Farkın sahibi sensin biliyorum, ama onları nasıl ayırdediyorsun anlamıyorum. Yarın demeyi bir zehir gibi kustun içime, öğrettiğin her şey aslında bir bıçak düşünceme. bilmiyorum, tüm bunları nasıl unuturum, bilmeyi bilmek, düşündükçe kuduruyorum. cehennem bu değil mi, aklın varlığı bu çırpınış, hepsi anlamsız sana karşı. Kudurdu Yenidoğan. Hiç olmayanın içinde olmayı anlayamadı. Kıymetin ve anlamın silikliği yürüdü üzerine. Kabul etmediği herşeyin pahası sıfırlanırken, yokluğu var eden o farkındalığın aklında yükselttiği duvarın önünde durdu. Geriye baktı. Hatırlarken buraya yürüyüşünü, zamanın o boktan çaresizliği kurşunluyordu kalbini. Yok muydu bir bilge, gelipte anlatsın herşeyi ? Olmaz olur muydu? - İşte, buradayım Yenidoğan, Yada burada veya hiç bir yerde. Bu sesler çıkıyorsa ağzımdan, Anla işte, değiliz aynı bedende. - Kimsin sen ve neden buradasın ? İnanamam bir parçam olmadığına. İşte orada, kudurmuş aklımdasın. Anlam veremem, bir ağzın oluşuna. - Gördüğün bir ağız veya duyduğun ses değil. Ben söyleyemediğini söyleyenim. İşte, anlamadığın gerçeğin önünde eğil. Ben bilmediğin her şeyi bilenim. - Zamanı mı şimdi sözcük oyunlarının, bu harabe düşünceler arasında. Bilgi azığıdır gerçeği arayanların, sen,sakın bunu, boş yere harcama. - Zekisin Yenidoğan, ummadığım kadar. Ama azık ancak arayanına medet olur. Ve unutma ateş düştüğü her yeri yakar, Ateş olduktan sonra,yanacak yer bulunur. - Demek azık lazım değil sana ve ateştensin. Bilmiyorum ister miydim yerinde olmayı? İşte, yokluğunla aklımın içindesin, yapabilir misin,kurtulup da beni yakmayı. - Tanımadan çözülmez hiç bir giz, sen ise oyun sanıyorsun her şeyi. İşte yokluğumda,aklına bıraktığım iz Yakacak elbet aklını ve düşüncelerini. - Ben yokluğu seçerdim herşeyin yerine, ve hiç bir zaman bu bana sorulmadı. İstersen gömül orada aklımın en dibine aklım zaten binbir türlü ateşi tattı. - Pekala Yenidoğan, bu ise istediğin. Gelmez elimden hiç bir şey artık. Yalnız bil, sana zarar bu kibrin, Biz Adem'in kendisini bile yaktık. - Adem'i yakan sen miydin ey Şeytan? Yoksa O'nun kendi kaderi miydi? O saflığı ve bu ateşi yaratan, elbet gösterir bir yerde kadrini. - Şu halde bekle sonsuza kadar, anlamaksızın önündeki cevapları. Kadrin sahibi ancak sona bakar, sen ise,sonu görmeyecek bir zavallı. Sustu Yenidoğan. Ürperdi. Kaldıramadığını hissetti o an için bunca yükü. Bilinmezin böylesine gömülü olması her yana ve olduğu bu şekliyle böylesine eksik olması hüzünle doldurdu kalbini. Zayıflığın hüznü. Utancın, ezik ve güçsüz olmanın bir yanda ağlatası küçültücülüğü, diğer yanda zangır zangır titreten hırsı. Hırs, öylesine, öldürücü. - Kan mı damlasın gözbebeklerimden? Yapmak istediğin şey bu mu? Bir yol göster lütfen, her kimsen, veya gerçeğe doğru çevir yolumu. Yine cevapsızlık. Yine zayıflık. Resimler belirdi Yenidoğan'ın aklında. Acının ve yokoluşun resimleri. Kimliksiz, adı olmayan kimselerdi yeralanlar. Ancak ironi yine kendini gösterdi. Herkes tanıdık gibiydi Yenidoğan için. Kimliksiz, isimsiz tanıdıklar. Savaş'ı gördü Yenidoğan. Bu kırmızı gölün ortasında, sefaletin bir ihtişamı olabileceğinin kanıtı olmaya çırpınıyordu sanki. Yürüdü Yenidoğan Savaş'a doğru. - iğreniyorum, içimde ancak kin var. parçalanıyorum, yok içimde huzur. bölünmüşlüğümde ancak ağıtlar, ve sevdasız kalmış şarkılar yer bulur. - Tanrım, birisi ne duyduğuma, lütfen, inandırsın beni. söylesin kim bu ? sen, kin diyen ve benden iğrenen, insancılım dersin, erdem bu mu? - tanıdığım bu değil veya bildiğim. bu erdem değil yada değil onur. mat ve yaşarmış, parlak gözlerim kana ve vahşete kilitnenip durur. - ne gördüğünü söyle, izlediğine göre, ne düşünebilirim ki senin hakkında? suçlusun benim kadar, suçlusun sende. dünya daha kötü olurdu cesaretim olmasa. - tırmalarken beynimi bağırtılar içimde dinmeksiz fırtınalar kudurur. yanmış caddeler,et kokusu ve acılar. hey cesur yürek! erkek olmak işte budur. - yanlış değerlendiriyorsun herşeyi, yanıma gel ve bitsin bu oyun. gel ve tanı, onuru ve erdemi, yoksa, çok yakında yokoluşun! - ayaklarımın altında ezilsin,yokolsun erdem dediğin buysa yada buysa onur! yanında olmak yerine yüreğim kahrolsun. yokolsam bile, bir gün kötülükde sonbulur. Toprak kudurdu ve gök yarıldı ansızın. Hissedilmez bir fırtına aldı ve götürdü Yenidoğan'ı Savaş'ın meydanından. Titriyordu Yenidoğan. Korkuyu hissetti iliklerine kadar. Heves ettiği ve seçmek istediği olmayış hali ne kadar sindirici olabiliyordu halen içinde barınan hayvan için. Doğarken ağladığını hatırladı. Yaşamak zehrine bağlanmaksızın, uğramadan şu sefil dünyaya, doğar doğmaz ölmek istemişti belki. Olan tüm mahlukatın içinde ölümü bilen tek canlı türü aynı zamanda doğarken ağlayan tek canlı türüydü. Dindi hissedilmez fırtına. Sonra anlatılmaz ve söylenemez olanı dinledi Yenidoğan. Liğme liğme oldu cesedi. Yok oldu binlerce kez. Tekrar varlık buldu. Aklının sınırlarının dışında, kavrayamadığı ve anlatamadığı gücün beynine kazıdığı satırları okuyordu. Ne okuduğunu, ne duyduğunu bilmiyor ama anlıyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Abdi Hakir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |