Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
Yataktan kalktığında yine benzer bir gün geçireceğini hissetmişti, alalacele duşunu yapmış, saçlarını hızla taramış, özensizce makyajını tamamlamıştı. Gardolabında bulunan koyu renkteki tayyörlerinden birini üzerine geçirip, ofisine yetişmek için trafiğe çıkmıştı. Arabayı kullanırken yine aklına geldi. Yaklaşık dört haftadır her gece saat tam üçte uyanıyordu, ve neredeyse iki saat boyunca ne yapsa uyuyamıyordu. Bu durum iyice canını sıkmış olmasına rağmen buna bir türlü çözüm bulamıyordu. Gün içerisinde kendini serseme çevirdiğini fark ettiğinden beri, aldığı uyku haplarını bırakmıştı. Şimdi geceleri yatakta bir o yana bir öbür yana yuvarlanmakla geçiriyordu. Bu probleme acilen bir çözüm bulması gerekiyordu, aksi takdirde kariyerini olumsuz yönde etkiliyeceği kesindi. Zaten daha iki gün önce amirinden ilk uyarıyı da almıştı. Ofiste geçirdiği sıkıntılı bir günün sonunda arabasına bindiğinde kendini gerçekten çok yorgun hissediyordu. Her hafta başı yaptığı gibi yine evinin yakınındaki markete uğradı, alış veriş sepetini iyice doldurmuş olarak kasaya yaklaştığında yanındaki adamın bir süredir kendisini izlemiş olduğunu hissetti. O an fark etti güzelliğini, adamın onda bulduğu cazibeyi. Nedense çokda düşünmemişti bunu. Ama bunca pespayeliğine rağmen çokca insan onu gözleri ile takip ediyordu. Trafikte durduğunda yan arabadaki adamın bakışı, marketteki adamlar! Tabi ki bu ilk değildi, geçen hafta markette olanları hatırladı, adam aleni bir şekilde onu gözleri ile yemekle kalmamış arabasına kadar takip etmişti. Sanki bir an cesaretlenip konuşacaktı bile ama yapamamıştı! Karşı komşunun ona olan ilgisi de artmıştı. Karısını bir şekilde önce arabaya gönderip hep asansörde onunla iniyor, o sırada mümkün olduğunca sohbet etmeye çalışıyordu. Ama en çok çarpıcı olanı ise, çok güzel bir kadın olan patronunun davranışları idi ve onu çok tedirgin etmişti. Bir anda onun en değerli elemanı olmuş, sürekli olarak odasına çağrılıyordu. Hatta bir defasında müdürü iyice ileri gitmiş ona aleni bir şekilde temas etmeye çalışmış ve hatta başarmıştı. Evin kapısına elinde paketler ile geldiğinde, karşı komşu sanki onun gelişini takip ediyormuş gibi fırlacasına kapıdan çıktı, şaşalayan gözlerine bakarak paketlerin bir kısmını elinden aldı. “Çok geç kalmışsınız Zerrin hanım, zor bir gün müydü?” diye sordu bir yandan. Zerrin sessizce başıyla onayladı, sadece adam giderken ona teşekkür etti ve yavaşca kapıyı kapattı. Şaşkınlığını üzerinden atamadan kapının gözünden baktığında adamnın orada havaya boş boş baktığını gördü. Adam kapısına bakmadığı için şanslıydı, aksi takdirde onun baktığını görecekti. Ne kadar da aptalca diye kendine kızdı, o an davranışlarına bir anlam verememişti. Aynı anda adamın karısı içerden bağırdı, “Kemal kapıda ne işin var?”. Adam “Çöpü koyuyorum” diyerek kapadı kapıyı. Böylelikle isminin Kemal olduğununu öğrendiği adamın gözlerindeki boş bakış Zerrin’ i etkilmişti, “Nedir beni bu kadar etkileyen” diye düşündü? O sırada kendini aynadaki yansımasına bakarken bulduğunda utandı, yüzü kızardı! Torbaları mutfağa taşıdığında bile yorulmuştu, ama bir şeyler yemesi gerekitiğinin farkındaydı. Eşinden ayrıldığından beri akşam yemeklerini hiç düzenli yapmıyordu, kimi zaman saat sekizde kimi zaman on gibi yiyordu, ama çoğunlukla da atlıyordu. Bugün ise özeldi, marketten çok sevdiği meyvelerden almış ve meyve salatası yapmayı planlamıştı. Bu geceyi özel bir gece yapacaktı. Banyo yapmadan rahatlaması mümkün değildi. Küveti sevdiği gibi çok sıcak suyla doldurdu, yeni aldığı rahatlatıcı köpüklerin hepsini suyun içine döktü, açmış olduğu kırmızı şarap şisesini de alarak banyoya girdi. Suyun soğuduğunu hissedip ayağa kalktığında zamanın ne kadar çabuk geçtiğini elindeki boş şişeyi gördüğünde fark etmişti. Yavaşca küvetten çıkarken çıplak teninin aynadaki yansıması ile karşılaştı. Kırk yaşına gelmiş olmasına rağmen hala çok diri vücudu vardı, yaşla beraber kalçalarında oluşan hafif fazlalık hemen dikkatini çekti. Göğüsleri de eskisi gibi değildi, biraz sarkmıştı ve bu görüntüsü onu rahatsız ediyordu. Yaşlanıyorum diye sızlandı ve çabukca bornozunu üzerine aldı. Mutfağa gidip bir şişe daha açtı, meyveleri tek tek soyup, kestikten sonra, küçük küçük dilimledi. Gazetede çok kalori ihtiva ettiğini okuduğundan beri muz almıyordu, aslında ne kadar çok severdi. Yarın almalıydı, hemen alış veriş listesine ekledi. Televizyonun karşısındaki divana geçti, tam açacakken bugün televizyon seyretmek istemediğini fark ederek kumandayı bıraktı. Kalkıp yavaş parçalardan hazırladığı CD’yi yerleştirdi müzik setine. Ağır ağır lokmalarını çiğnerken, marketteki adam aklına geldi, adamın bakışları ne kadar da rahatsız etmişti kendisini. Adamın yüzünü hatırlamaya çalıştı ama bir türlü yüzü gözünün önüne gelmiyordu, sanki kafasında bir şey vardı. Hatırlayamıyordu belki de ne saçma ama sanki yüzü yoktu adamın. Gözlerini düşündü, yok hatırlamıyordu! Üzerine ne giymiş olduğunu düşündüğünde, yine betimleyemedi. Sanki adam bir silüet, bir hayal gibiydi. Onun varlığını hissettiğini hatırlıyor, ona baktığını biliyor ama adamı bir türlü gözünün önünde canlandıramıyordu! Afallamıştı gerçekten! Yoksa orada kimse yok muydu, adamı kendi mi yaratmıştı? Nasıl olur diye düşündü? Neden zihni böyle oyunlar oynamaya başlamıştı kendine? Bu düşüncelerle orada uykuya daldı. Yine o gelmişti, onu nerde görse hatırlardı, sanki ışığın içinden çıkar gibi yaklaştı, kafasının etrafında ışık huzmesi, parlak ve sevecen bakışları içini aydınlatıyordu. Her zaman yaptığı gibi hafifçe dudağından öptü. Varlığı ona huzur veriyordu. Kollarını açarak sarıldı, kolları birbirine kavuşurken onu hissediyor ama göremiyordu. O saçlarını tel tel okşuyor, dudaklarını boynunda ağır ağır gezdiriyordu. Yavaş yavaş onun ışığı bünyesine doğru yayılmaya başladı. Bir anda kendisini durgun bir gölde gördü, etrafında nilüfer çiçekleri içerisinde yüzüyor, haretketleri suyun üzerinde titreşimler yaratıyordu. Gözükmeyen kuşların cıvıltısı dört bir yanı sarmaktaydı. Bir anda üzerinde bir şeyin ağırlığını hissetti ama kımıldayamadı, ellerini havaya kaldırmaya üzerindeki itmeye çalışsada başaramadı. Çığlık atmaya çalıştı, nefesi boğazına takıldı, yavaş yavaş suyun içerisine batarken, panikleyerek uyandı. Nerede olduğunu ilk başta kavrayamadı. Meyve salatasının üzerine dökülmüş olduğunu fark etti. Karşıdaki saat üçü gösteriyordu, o an saatin sarkacının hareket etmediğini sezinledi. Ama o anda sarkaç tekrar sallanmaya başladı. Bornozunun tamamen açıldığının, meyvelerin suyunun vücuduna aktığını gördü. Yerinden kalkmak yerine eliyle vücudunu temizlemeyi tercih etti, her defasında elini dudaklarına götürdüğünde bunun ne kadar da keyifli olduğunu hisseti. Vücüdunun her bir yerinde ayrı tatlar birikmişti her yerinden farklı meyvelerden tatlar alıyordu, vücüdunu tamamen temizlemesine rağmen bırakmak istemiyordu. Yavaşca gögüslerini okşamaya devam etti, dikleşmiş gögüs uçları elinin her darbesiyle iyice duyarlı olmuştu. Elini beline doğru kaydırıken, hem yaptıklarına şaşırıyor, hem de bunca zamandır bunu neden denememiş olduğu için kendine kızıyordu. Nefes alış verişinde karnının hareketi onu çok etkilemeşti, belinin narinliği onu cezbediyor, ona dokunmaktan kendini alamıyordu. Yavaşca elini kasıklarına doğru kaydırdı, parmakları onu yönlendiriyor, her hareketi ile vücudu hızla irkiliyordu. Ne kadar devam ettiğinin farkında değildi, hareketleri belli bir ritmi yakalamış sanki elleri bir yabancının elleriymiş gibi maharetle vücudunun en mahrem yerlerinde pervasızca gezinirken o zaman içerisinde kanatlanmış geziyordu. Soluğu sürekli kesilip duruyordu, vücudu aldığı zevk ile kasılmaya, sürekli olarak titremeye başladı. Hareketlerini kontrol edemiyor, düşünemiyordu. Kendini elinin esaretine teslim etmişti. Ne zaman sonra durduğunda, nefes alıp almadığının bile farkında değildi. Saatin sarkacı ona el sallamayı bırakmış, onu seyrediyordu. Bir anda zamanın nasıl böyle aktığına inanamadı. Kafasını toparlamaya çalışsa da başaramadı. Terden sırılsıklam olmuş vücuduna baktı, uzun zamandır kendini bu kadar güzel görmemişti. Kalkmaya çalıştıysada başaramadı ve tekrar uyuya kaldı. Sabah kalktığından beri kendini çok farklı hissediyordu. Öğlen her zamanki yere yemeğe çıkmıştı arkadaşlarıyla. İçinden bir ses bu günün diğerlerinden farklı olduğunu söylüyordu, sanki bir şey ya da kişinin hayatını değiştireceğini hissediyordu. Salata büfesinden küçük domatesleri toplarken ansızın arkasını döndü, onu ve kendi gözlerine bakan parlak ve sevecen gözleri gördü. Eralp Elli 27.3.2004 Istanbul – Riyadh uçuşu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eralp Elli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |